İsviçre'deki Nükleer Araştırma Merkezi'nin (CERN) başarılı fizikçilerinden Leonardo Vetra cinayete kurban gitmiştir. Vetra'nın tek gözü oyulmuş ve göğsü Illuminati sembolüyle dağlanmıştır. Ancak CERN'in tek kaybı Vetra değildir. Ünlü fizikçinin son derece tehlikeli buluşu "karşı madde" de çalınmıştır. Cinayeti büyük bir özenle gizleyen CERN'in direktörü, Harvard Üniversitesi Simgebilim Profesörü Robert Langdon'u İsviçre'ye çağırır. Langdon efsanevi gizli örgüt Illuminati'nin böyle bir cinayete karışmış olduğunu öğrenince çok şaşırır. Galileo zamanından beri Katolik Kilisesinin bağnaz inançlarını lanetleyerek bilimin yararlarını yücelten Illuminati'nin böyle bir cinayeti işlemiş olması imkansızdır. Üstelik Illuminati, yüzyıllardır faaliyet göstermemektedir. Dr. Vetra'nın kızı Vittoria korkunç gerçekle birlikte, vakumlu bir kutunun içinde saklanan ölümcül dozdaki karşı maddenin de çalınmış olduğunu gördüğünde şok geçirir. Karşı madde, pilleri altı saat içinde şarj edilmezse patlayacaktır. Yeni papa seçimi başlamak üzereyken İsviçreli muhafızlar karşı madde kutusunun Vatikan Kentinde yerin altına gizlendiğini öğrenirler. Bu arada kente de işler oldukça karışmış durumdadır. Dört papa adayı esrarengiz bir şekilde kaybolmuştur. Bu büyük olay Vittoria ve Langdon'un da Vatikan'a girmelerini engeller. Ancak Vittoria ve Langdon en üst düzey yetkiliye ulaşmayı başarırlar. Karşı madde için yapılan toplantı esnasında kardinalleri rehin alan terörist telefon eder ve Illuminati'nin buluşma yerlerini gösteren gizemli işaretlerden söz eder. Vittoria ve Langdon, Roma sokaklarında, kiliselerde ve katakomplarda soluk soluğa, Illuminati'nin 400 yıllık izini sürerek cinayetleri önlemeye çalışacaklardır.
Tarihte Illuminati:
Harvard Üniversitesi Kütüphane Kataloğunun 1790'lı kayıtlarına bakıldığında ülkede Illuminati paniği estiği görülür; yüzlerce yayınlanmış eserde adı geçen birçok grubun -Masonlar, İtalyan Carborari, İspanyol Alumbrados ve kökleri antik Ortadoğudaki Haşhaşinlere dek uzanan- global bir komplo içinde oldukları iddia edilmektedir. İlk Illuminati, Mükemmeliyetçilik Örgütü adını taşıyordu. Adam Weishaupt'un 1 Mayıs 1776'da Bavyera'da, Baron von Knigge ve diğerlerinin yardımıyla kurduğu dernek pek uzun ömürlü olmamış, 1784 yılında dağıtılmış ve yüzyılın sonunda tamamen ortadan kalkmıştı. Illuminati bir Mason derneği değildi ve herhangi bir yetkili Mason tarafından da kurulmamıştı. Fakat dernek üyeleri Mason söylemlerini ve ritüellerini benimsemişlerdi. Bir süre sonra Hür Masonlar Derneği'nden bir grup önemli kişi Illuminati örgütüne katıldı. Hür Masonlar, Illuminati'nin doğru yoldan saptığı konusunda çeşitli kaynaklardan ihbarlar almışlar, ayrıca Hür Masonlar'a düşman olanlar da Illuminati ile Hür Masonlar'ın aynı örgüt olduğunu söyleyerek ortaya atılan suçlamaları desteklemişlerdir.
Esinlenmiş Zihin: Golstadt Üniversitesi'nde Kilise Yasaları Profesörü olan Adam Weishaupt, ahlak ve erdemin yaygınlaşmasını sağlayacak, kötülüklerin ilerlemesine karşı koyacak ve felsefi tartışmalar yapacak bir konseyin yardımıyla yeni bir düzen kurma fikrine inanmıştı. Bu düşünceler kapsamında oluşan Mükemmeliyetçilik Düzeni adı kısa bir süre sonra Esinlenmiş Zihin anlamına gelen Illuminati'ye dönüştürüldü. Weishaupt'un alçakgönüllü ve hoş görülü olduğu söylenemez; hırsı her zaman sağduyusuna üstün gelmiştir. İdealleri, kaba bir dünyaya göre fazla rafinedir. Kendi fikirlerini geniş kitlelere kabul ettirebilmek için Hür Masonlar'ın desteğine ihtiyaç duymuştur. Illuminizme fazla yardımları dokunmadığı halde Hür Masonlar'ın da bu örgüte dahil olduğuna inanılır. Kendi çıkarları için her türlü yola başvuran Weishaupt, bu niteliğiyle ilerleme olanakları bulmayı başarmıştır. Adam Weishaupt, eski bir Cizvit olmasına rağmen 1777'de Hür Masonlar locasına kabul edildi. Kabul edildiği locanın İhtiyat locası olması da oldukça ironiktir. Weishaupt'un, Baron von Knigge ile nasıl tanıştığı bilinmiyor. Baron, Kuzey Almanya asillerinden biridir. 1773'de üyeliğe kabul edilmeden önce Hür Masonlar'a fazla ilgi göstermez. Fakat o günlerde Almanya'daki asillerin fazlasıyla hileli yollardan Masonlar'la ilişkileri olduğu bilinmektedir. Weishaupt'un, Illuminizmin yayılması için 1780'de Marki de Costanzo'yu görevlendirip kuzeye göndermesi, Knigge'in bu örgüte ilgi duyduğunu göstermektedir. Plan kendisine açıklanınca Knigge de büyük bir heyecana kapılır; 1781'de Bavyera'ya davet edildikten sonra Weishaupt'un tüm doktrinlerini kabul etmiştir. Knigge, sadece tüm dereceleri başarıyla aşmakla kalmamış Almanya'da adı duyulmuş bir Mason olan John J. C. Bode'un yardımcılığına yaverini getirmiştir. Önceleri çok popüler olan bu düzen söylendiğine göre Almanya'daki birçok iyi ve kötü adamın ilgisini çekmiştir. İki binden fazla üyesi olan örgüt Fransa, Belçika, Hollanda, Danimarka, İsveç, Polonya, Macaristan ve İtalya'ya yayılır. Aşırı dindar ve aydın olan Knigge'in Hıristiyanlığa karşı olan hiçbir düzenle uzaktan yakından ilgisi olamaz. Fakat Cizvitlerin, Baruel ve Robinson'un, Illuminati'nin gizli ajanları olduğuna dair suçlayıcı saldırıları büyük etki yaratmıştır. Illuminati çok gizli bir örgüttür. Hatta üyeler isimlerini bile değiştirmişlerdir. Herkesin bir kod adı vardır. Örneğin Weishaupt; Spartakus, Knigge; Philo kod adıyla anılmaktadır. Merkezleri olan Ingolstade Elentis, Avusturya, Mısır vs. ve tarihler kısa kriptolarla verilmiştir.
İsviçre'deki Nükleer Araştırma Merkezi'nin (CERN) başarılı fizikçilerinden Leonardo Vetra cinayete kurban gitmiştir. Vetra'nın tek gözü oyulmuş ve göğsü Illuminati sembolüyle dağlanmıştır. Ancak CERN'in tek kaybı Vetra değildir. Ünlü fizikçinin son derece tehlikeli buluşu "karşı madde" de çalınmıştır. Cinayeti büyük bir özenle gizleyen CERN'in direktörü, Harvard Üniversitesi Simgebilim Profesörü Robert Langdon'u İsviçre'ye çağırır. Langdon efsanevi gizli örgüt Illuminati'nin böyle bir cinayete karışmış olduğunu öğrenince çok şaşırır. Galileo zamanından beri Katolik Kilisesinin bağnaz inançlarını lanetleyerek bilimin yararlarını yücelten Illuminati'nin böyle bir cinayeti işlemiş olması imkansızdır. Üstelik Illuminati, yüzyıllardır faaliyet göstermemektedir. Dr. Vetra'nın kızı Vittoria korkunç gerçekle birlikte, vakumlu bir kutunun içinde saklanan ölümcül dozdaki karşı maddenin de çalınmış olduğunu gördüğünde şok geçirir. Karşı madde, pilleri altı saat içinde şarj edilmezse patlayacaktır. Yeni papa seçimi başlamak üzereyken İsviçreli muhafızlar karşı madde kutusunun Vatikan Kentinde yerin altına gizlendiğini öğrenirler. Bu arada kente de işler oldukça karışmış durumdadır. Dört papa adayı esrarengiz bir şekilde kaybolmuştur. Bu büyük olay Vittoria ve Langdon'un da Vatikan'a girmelerini engeller. Ancak Vittoria ve Langdon en üst düzey yetkiliye ulaşmayı başarırlar. Karşı madde için yapılan toplantı esnasında ka... tümünü göster
Kitabı sizden önce okuyan birinin söyleyeceği iki kelimeyle bile bütün kitaptan alacağınız zevkin biteceği bir kurgusu var. Olaylar çok hassas, tahmin edilebilir fakat asla emin olunamaz bir sonu var. Okuduktan sonra adama hayran kalıp diğer tüm kitaplarını okumamı sağlamıştı.
Bana göre Dan Brown'ın en güzel kitabı. Kayıp Sembol hariç diğerleri de iyiydi gerçi ama bu kitaptan çok ayrı bir keyif almıştım. Bir de bölümler kısa kısa olduğundan mıdır nedir bir başlayınca bırakamamıştım.
Bu kitabı tanımlayabilecek en özgün cümle: "Temposu sesten hızlı bir gerilim romanı"
Kitabı bir roman tekniği açısından değerlendirsek; karakterlerin sağlamlığı, konunun sürükleyiciliği ve soluksuz temposuyla; ilginç işaretler, gizemli ve şeytanı karakterler, dahice planlar... ve sonuna gelince... "hadi be" dedirten bir roman. Hani derler ya "hayatım boyunca -şimdilik- okuduğum en sürükleyici kitap"...
Okurken yaşanılan heyecan dolu dakikalar bir yana, yazarın mekanları betimlemedeki ustalığı, insanın o yerleri gidip görme isteğini acayip bir şekilde kamçılıyor. Yazar, mekanlar için öyle bir betimle yapmış ki, sanki o an, o mekanlardasınız da Brown sizin turist rehberliğinizi yapıyor gibi bir duyguya kapılıyorsunuz.
Bu roman, yazarın bir diğer romanı Da Vinci Şifresi ile benzer olay örgüsüne sahip. Hatta pek çok konuda benzer içeriğe sahipler. Ancak Melekler ve Şeytanlar'ın temposu ve sürükleyiciliği Da Vinci Şifre'sinin çok üzerinde. Bu da, kitabın Da vinci Şifresi'nden daha iyi bir eser olduğunu ortaya koyuyor.
Kitabın adı bence çok eğrelti duruyor. Bu kadar dahice bir roman yazmayı başarabilen bir adam nasıl olur da kitaba en uygun adı koymayı beceremez. Kitaba daha farklı bir ad verilseydi daha iyi olabilirdi. Bence bu ad, bilinçli -kitabın içeriyle doğrudan bir ilişkisi olmasa da - ve bir amacın belirli bir parçası olarak verilmiştir!
Bu kitap sıradan bir gerilim romanı olsaydı en yüksek puanı hak edebilirdi. Ancak söz konusu Brown olunca; bilincinizi değil, bilinçaltınızı hedef alarak yazılmış bir kitap olunca durum değişiyor. Normal bir zekaya sahip –yüzeysel bir okuma yaban - insan için romanın bilinçaltına etkisi olmayabilir ve romanın sıcaklığı zamanla sönebilir. Ancak belirli bir zeka düzeyine sahip, -kitabı özümseyerek okuyan- özellikle matematik hafızaya sahip, analitik yeteneği güçlü olanlar için kitap, romandaki mimari yapıtlar, kutsal mekanlar, yüce kişilikler ve semboller gibi somut öğeler üzerinden kişiye Hıristiyanlığa karşı bilinçaltında büyük bir hayranlık uyandırtabilir. Hatta farkında olmadan Papalığı -kendi inancınızın kutsallarını aşıp- üstün bir irade olarak algılatabilir. Gerilimin en yükseldiği noktalarda, dış dünya ile bağlantının kesilip beynin tüm hücreleriyle konuya odaklandığı sırada, bilinçaltını hedef alan ve kurgudan çıkıp, ilahi bir gerçekliğin içinde olduğunu bilinçaltına yerleştirebilir. Sonunda -bunun sadece bir roman olduğunu unutup- “vay be, ne zekalı insanlar, ne üstün zekalar... adamlar herşeye hakim... ne merak uyandırıcı din... ben -biz- neyim ki onların yanında... bizimkisiler de neymiş kine...” demeye başlar bilinçaltı.
Kesinlikle Dan Brown'ın en iyi kitabı. Keşke Brown aynı şablonu ısrarla kullanmasa da, biraz daha özgün romanlar okusak ondan. Bu bünye bir Kayıp Sembol daha kaldırır mı bilmem :)
Bana göre yazarın en iyi kitabı. İlk okuduğumda çok etkilenmiş ve yazara hayran kalmıştım. Kurgusuyla, anlatımıyla, tarih ve gerçeği birleştirmesiyle oldukça sağlam bir eser. Langdon karakteri de çabuk alışılan ve sevilen biri. Özellikle son kısımlarında gerçekleşen olaylar gerçekten de çok keyifli.
Oldukça çarpıcı bir kurgu, mükemmel bir olaylar dizisi. Sürükleyip götürüyor ve engel olamıyorsunuz. İlk 150 sayfa sıkıldım ve hayal kırıklığına uğrayacağımı düşündüm, ama klasik Dav Brown ustalığı bu, mükemmeldi..
kurgu nefisti fakat klasik amerikan tarzından kurtulamamış bir yazar beni biraz hayal kırıklığına uğrattı.
Çok sürükleyiciydi, Dan Brown'un en beğendiğim kitabı. Bilhassa okul ya da işten gına geldiğinde yayılarak okunmalı
Karton Cilt, 574 sayfa
2008 tarihinde, ALTIN KİTAPLAR tarafından yayınlandı