Kitaplardan En Sevdiğimiz Alıntılar

Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...

Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)


Tür: Genel | Açılış, 27 Mayıs 2012
<< tüm tartışmalar

Abdullah Ziya Kozanoğlu- Kızıl Tuğ

Tartışma Cevapları
« geri ileri »

1 ile 1 arası cevap gösteriliyor, toplam 1 cevap.
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’Sen de çok iyi bilirsin ki Celme, Moğol diye ayrı bir ulus yoktur. Bundan başka ben de eski Göktürkler soyundanım. Ben bu göçebe avulları, senin Moğol, Türk, Tatar, Özbek, Kırgız dediğin cılasınları bir araya, bir bayrak altına alacağım. Ben Türk, Tatar, Moğol derdinde değilim. Ben avul başbuğu değil ulus hakanı olacağım. Bilirim bu zor iştir. Çok kan dökülecek… Fakat sonunda kurulacak Göktürk Hakanlığı kardeşlerin kardeşlerle, komşuların birbiriyle ikide bir cenk etmelerinin, kan dökmelerinin önüne geçecek.’’

‘’Bu kadar derin gören, bu kadar temiz yürek taşıyan bir Türk, kendi ulusunun başında bulunanlara bir hakanlık pahasına bile olsa el kaldırmaz.’’

‘’ –Sen Türk müsün?
-Ben Müslümanım.
-Müslüman ne demek koca baba? Okumuş adama benzersin. Bir adamın önce bağlı olduğu bir bayrağı, bir avulu, bir obası olur. Din gönülleri birleştiren ayrı bir bağdır. İmandır. Ben sana uruğunu, boyunu, dokuz atanı soruyorum; sen bana dinden imandan söz açıyorsun. Uruğunu, soyunu, sopunu bilmiyor musun yoksa?
-Bende sizdenim.
-Ne pis konuşuyorsun. Türküm de be adam. Ne korkuyorsun. Türküm diye bağır! Utanacak, korkacak ne var?’’

‘’Doğruluk, çalışmak, kardeşlere yardım. Uğrunda öleceği iman da iki tanedir: Yurdu, bayrağı. Türk ulusu yalnız bir adamın ardından gitmeye Ergenekon’dan beri alıştı. Kıyat oğullarının ardından gitmek… Timuçin de Türk ulusunu ardından götürmeye ant içmiştir. Bu işi yapacaktır. Önüne kimse duramaz.’’

‘’Türkistan’da doğan, Cayan ırmağı kıyısında büyüyen, nice bahadırlar yenen, Celme gibi sırtı yere gelmemiş bahadırları yere vuran bir Türk’e ‘’Korkuyor musun?’’ diye sormak itliğini kim ederse, kafasını koparırım.’’

‘’Güneşin doğduğu yerlerde eskiden beri ‘’Türk denilen kahraman, bahadırlıkla ün salmış, arı, temiz yürekli bir ulus oturur. Bunlara daha eskiden Gök Türk derlerdi. Türkler Altayda, Tanrı dağlarında otururlardı. Bir gün yağılar bu ulusun tümünü birkaç baskınla kırıp bitirdi. Yalnız on üç yaşında bir Türk çocuğu eller, ayakları kesildiğinden ölü sanılarak bir bataklığa atılmıştı. Ölmeyen bu çocuğu bir dişi kurt gelip oradan çıkardı, süt verip besledi. Düşmanların kağanı bunu duydu. Çocuğu öldürmek üzere bir adam gönderdi. Adam çocuğu dişi kurdun koruduğunu görünce şaşırdı. Sonra öldürmek istedi. Ulu Tanrı çocuğunu korudu. Kurtla birlikte kaçtılar. Ulu bir denizin gün doğusuna geçtiler. Kurt onu orada bir mağaraya götürdü, bu mağaranın arkasında çok büyük, ekini verimli, bol, yeşil bir yayla vardı. Çevresini kayalıklar kaplamıştı. Kurt bu Türk çocuğundan gebe kaldı. On çocuk doğurdu. İçlerinden ‘’Börte Çine’’ adlı birisi at kılından bir tuğ yaptı. Kurt başını (Ongun) kıldı, Tuğun üstüne takarak başlarına geçti, onları oradan çıkararak Altındağ’a götürdü. Atalarının öcünü aldılar. Düşmanlarının kanlarıyla tuğlarını kızıla boyadılar. İşte bu gördüğün tuğ Börte Çine’nin Kızıl Tuğ’udur. Aslı Türk olan Şeyh bunu Türkistandan gelirken buraya kaçırmıştır. Değeri altınla ölçülmez.’’

‘’Bilmem, ne diye buralarda Türkler, Farsça gazel okur, Arapça dua ederler?’’

‘’Kendisini tanımam. O ve ve ona benzeyenlerle biz Türkler övünemeyiz. Yurduna, kendi diline, bayrağına, doğduğu yere yaramış mı? Ben ona bakarım. Türk ulusu bunlara verdiği yaratma,kafa dölüyle övündüğü kadar Türklerden kazandıkları bu değerleri de el diyarına, yabancılara sattıklarını da düşündükçe acınacaktır. Ne ise bize ne? Söyle bakalım bu Fars diliyle konuşan Türk gazelini kim okuyor?’’

‘’Bir Türk’ü ancak o da koca kocayınca başka bir Türkün kılıcı öldürebilir.

‘’Celme’’ gibi adamları yenen, Deligün, Bulduk’ta nam salan bir Türk burada iki buçuk sütü bozuğa mı yenilecek?’’

‘’Otsukarcı sen bir Türksün ; Türkün aşkı silahtır ; Türkün sevgilisi atıdır ; Türkün yarı, bu sabahtan başlayarak kendimizi kapıp koyuvereceğimiz ıssız yollar, yeşil vadiler, altın dağlardır. Onuruna leke sürmeye başlayan aşkı öldürmesini bilmeyen hem o aşkı, hem onurunu kaybeder.’’

‘’Keşke bu kadar güzel at, silah kullanmasını öğreneceğine bir parça söz söylemesini öğrenmiş olsaydı. Öyle şeyler söyleyecek, öyle kelimeler bulacaktı ki, karşısındaki kendisinin sevgisini anlayacak, onunla beraber gelecekti.’’

‘’Gene cihan Türk gönderine eğilecek.’’

‘’Kamu Türkler ant içti.Çin’e, eski Türk gönderinin dikileceği günler yaklaştı. Acun bize baş eğecek, Timuçin şimdi yeni bir ‘’yasa’’ koydu. Eski töreler canlandırıldı. Konuşmamızda, giyinmemizde, Tanrılarımızda bile Çinlilerden ayrılıyoruz. Eski Göktürk Hakanlığı ateş,su, gök, toprak tanrıları kırmızı,yeşil, mavi, beyaz, ak renkler ile diriliyor.’’

‘’Cingiz tuğu kaldırdı,
Göğe Türkler saldırdı.
Beni hakan istiyor,
Yar pusatı çaldırdı.’’

‘’Burada gün batısı diyarlarında, Türkistan’da olduğu gibi kadınlar erkeklerle beraber bulunmuyor, savaşa, çarşıya, tarlaya, birlikte gitmiyorlardı. Yüzleri kara peçe denilen bir şeyle örtülü idi. Yeni girdikleri İslam dini bunu emrediyor sanıyorlardı. Akıllarınca böylelikle kötülüğün önüne geçeceklerini umuyorlardı. Halbuki Otsukarcı Türkistan’da, Cayan’da erkekle beraber çalışan kadınların arasında buradakiler kadar kötülük ve düşmanlık görmemişti.Orada bir kadına sataşan erkek, eğer sataştığı kız ise karılığa alırdı. Eğer kadının eri varsa aralarında pek büyük bir suç olan bu günahı işlediği için kafası koparılırdı. Burada ise Mehmed Töküş’ün karısı Türkan Hatun’un bile Şeyh Mecdeddin ile kötülükler yaptığı sokaklarda söyleniyordu.’’

‘’Aslında insanlar böyle değil midir? Kendi karınları doyunca, aç kalan arkadaşlarını unuturlar.’’

‘’ İyi olan adama, sözün kısası, sana hiçbir kadın âşık olamaz. Sevmesini bilen adam sevilmez. Sen iyi bir koca olabilirsin; iyi bir âşık asla!‘’

"İşittik ki, atalarımızı köpek Çinliler yendiler; onları buyruklarına tutsak kıldılar. Dedelerimiz bu köpeklere bac vermekte idi. Bugün Timuçin "Tung-Hay" gibi bir serseme bac vermeyi değil, onun ülkesini başına geçirmeyi daha doğru buluyor.

"Buğatırlar! Atalarımızın öcünü alacağız. Hiçbir Çinliye aman verilmeyecektir. Bugün yola çıkıyoruz. Hepiniz gönlünü gevşek, kolunu sıkı tutsun. Düşünsün ve bilsin ki, Çin, şimdiye kadar yendiğimiz avullar gibi ufak bir oba değildir. Ben bugünü yıllardan beri bekliyordum. İşte o gün geldi, çattı.

"Buğatırlar!.. Ben size Göktürkler, Gökmoğollar diyorum. Bundan sonra adınız Gökmoğoldur. İşte Türkler, Konratlar, Ta-cıyutlar, Kirayitler, kardeşimiz olan bu arslanlar da gök bayrağın, kara ve ak bu dokuz tuğun altında çarpışacaklar. Onlar da Gökmoğoldur. İşte ben, koyduğum yasalara her Gökmoğol gibi bakaş olacağıma ant içerken istiyorum ki, hepiniz şimdi, şurada yasaya, Hanın, başbuğlarının buyruklarına bakaş olacağınıza ant içiniz.

‘’Türk’ün akını hep böyle, kendini bildirmeden, sezdirmeden bir atmaca gibi baskın şeklinde olurdu.

‘’Geri dönmek bir Gök Moğol’a yakışmaz! Kıyat Börçiginlerin yağıya sırt çevirmek akıllarından geçmemelidir. Ölünceye kadar savaşırız. Tuğcu! Kaldır tuğları! Davullar vursun. Düşmana karşı koyacağız. Sağa açılın, Celme takımları düz.!!‘’
‘’İlk durağımız Altın Hakan’ın yanan sarayının çevresidir. İleri Gök Türkler!’’
‘’Sen buyur, orduyu şimdi Han Balık şarından dışarı çıkarayım, istediğin bir ülkeye saldırtayım. Sen buyur, kendi ellerimle senin için uğraşa gireyim. Yalnız Gök Türklerin yasalarından dışarı çıkmaklığımı isteme! Ben kardeşim Gökçe Tanrı’yı öldürttüm. Bunlar hep küçükten beri yüreğimde yaşattığım büyük ülkünün yerine gelmesi içindi. Ben ant içtim.Bütün acunu bayrağıma baş eğdireceğim. Bütün dünya Çingiz adını işittiği gün tir tir titreyecek.’’

‘’Ben ; Otsukarcı! Ben atalarımın öcünü alıyorum.’’

‘’O da, eski bir yoldaşının, Türk bayrağının acuna nam salmasını isterdi.’’

‘’Birbirlerine bakarken duydukları sevinci, baş döndürücü tatlılığı kalemle
anlatamayız. Sevmesini bilenlerin sevdikleri kişilerle birkaç gün ayrıldıktan sonra kavuştuklarında duyduklarını yazmak bizce insanoğlunun işi değildir. Bir uğraş, bir kavga,, bir gülünç masal, bir öç almanın hikâyesi yazılabilir. Fakat kaç kişi bu kadar sevdikten sonra sevdiğini tekrar bulabilir? Giden sevgili gelmez, gelse bile artık eski sıcaklığı soğumuştur. Böyle soğumayan aşkların kavuşması yazılamaz. Okuyucularıma Sabiha ile Otsukarcı buluştular, ağlaştılar, sevindiler, deyip kesiyorum. Bilenler bilmeyenlere anlatsın.’’

‘’O, bir hakan olamadı. O, bir ulusa kendisini sev-diremedi. Bir hakanı yenmiş olmakla bir kadına olsun kendini sevdirebilmiş olmakla övünecekti.’’

9 yıl, 9 ay     
« geri ileri »
Bu gruba katıl!
Grup Kütüphanesi
Tüm Gruplar