Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
‘’Sadece aklı olanlar umursayabilir; sadece aklı olanlar olaylara aldırış edebilir. Eğer yapmamı istemediğiniz bir şeyi size yaparsam, bunun ahlaki bir anlamı vardır.’’
‘’Sizin ve benim birer akla sahip olduğumuz, ciddi bir ihtilaf konusu olamayacak kadar barizdir. Sizin bir aklınız olduğunu ben nasıl biliyorum? Çünkü konuştuğum sözleri anlayabilen herkese otomatik olarak ‘’sen ya da siz’’ zamiriyle hitap ediyorum ve sadece akla sahip olanlar anlayabilir.’’
‘’Oysa bir sürü içinde omuz omuza duran gnular, birbirlerine ne kadar benzerlerse benzesinler, farklılıkları bir yana, benzerlikleri hakkında pek bir şey bilemezler. İşaretleri kıyaslayamazlar. Yan yana, benzer deneyimler edinebilirler, ama deneyimlerini bizim gibi gerçek anlamda paylaşamazlar.’’
‘’Ne düşündüğünü tartışmayan –ya da herhangi bir nedenle tartışamayan-birinin aklından geçenleri tahmin etmek çok zordur. Ama normalde, ayrıntıları doğrulayamasak bile, bu tür iletişimsiz insanların da aslında düşündüğünü-akıllarının olduğunu- varsayarız. Bu kadarı barizdir; çünkü kendimizi hiç zorlamadan, iletişime girmeyi kesin olarak reddettiğimiz bir durum içinde hayal edebiliriz.’’
‘’Kuşkusuz, henüz bir dil edinmemiş insan yavrularının ve sağır-dilsiz insanlarında –hatta bir işaret dilini hiç edinmemiş ender rastlanan sağır-dilsizlerinde de- akılları vardır. Kuşkusuz. Bu akıllar, açıklanması zor olan pek çok yönden bizim akıllarımızdan –şu anda sürdürmekte olduğumuz benzer bir konuşmayı anlayabilenlerin akıllarından- elbette farklı olabilir ama kuşkusuz, bunlar da birer akıldır. Bizi başka akıllara dair bilgiye götüren soylu yol-dil- onlara kadar ulaşmamaktadır, ama bu sadece bizim bilgimizi sınırlı hale getirir, onların aklını sınırlandırmaz.’’
‘’Ameliyat masasının üzerinde hala yumuşak ve sıcak bir halde yatan kol, acaba acı duyuyor mu? ( Eğer duyuyorsa, ona biraz novokain enjekte etmemiz gerekir. –özellikle de, birleştirme operasyonuna başlamadan önce kopuk kol üzerindeki bazı dokuları kesmek için neşter kullanmayı planlıyorsak.) Aptalca bir öneri, diyorsunuz; acı duymak için akıl gerekir ve kol da aklı olan bir bedene bağlı olmadığı sürece, ona ne yaparsınız yapın, hiçbir aklın acı çekmesini sağlayamazsınız. Ama belki de kolun kendine ait bir aklı vardır. Belki de kendi aklı hep olmuştur da, bunu bize hiç söyleyememiştir! Evet, neden olmasın? Kol hala akım geçiren çok sayıda sinir hücresine sahiptir.’’
‘’Hiçbir kum tanesinin aklı yoktur; bir kum tanesi fazlasıyla basittir.’’
‘’Kendi kendini kopyalayan makromoleküllerin bizim gibi bir sahip olduklarını söyleyebilir miyiz? Elbette hayır. Hatta canlı olduklarını bile söyleyemeyiz.’’
‘’Biz eyleyiciler, en iyi halimizde ya da en kötü halimizde,lehine ve aleyhine olan gerekçeleri bilinçli olarak ölçüp biçtikten sonra, yönelmiş eylemler ise farklıdır; makromoleküllerin yaptığı işlerin de gerekçeleri vardır, ama makromoleküller bu gerekçelerin farkında değildirler. Bununla beraber, eyleyicilik türü, bizim eyleyicilik türümüzün tohumlarının yetişebileceği tek olası zemindir.’’
‘’Sınırlı sayıda iş yapabilen birer minik eyleyici olan hücrelerin her biri, aşağı yukarı bir virüs kadar akılsızdır. Acaba ben bu akılsız homunkulusların –küçük adamların- bir araya getirilip yeterli sayıya ulaşmaları sonucunda, sahici bir akla sahip, bilinçli ve gerçek bir insan ortaya çıkabilir mi? Modern bilime göre, gerçek bir insan yaratmanın başka bir yolu yoktur. Ancak robotlardan türemiş olduğumuz sonucuna varmak kesinlikle yanlıştır. Ne de olsa, balıkların da doğrudan torunuyuz ama balık değiliz; bakterilerin doğrudan torunu olmakla birlikte, bakteri de değiliz. Ama eğer içimizde bir takım gizli ek maddeler yoksa (dualistler ve vitalistler olduğunu düşünürlerdi) robotlardan yapılmışız –ya da her birimiz, trilyonlarca makromoleküler aygıtın bir araya gelmesiyle oluşmuşuz- demektir ki, bu da zaten aynı kapıya çıkar. Bunların tümü de, kendi kendini kopyalayan o ilk makromoleküllerden türemiştir. O halde, robotlardan yapılmış bir şey, gerçek bir bilinç sergileyebilir; bir örnek gerekiyorsa, kendinizi gösterebilirsiniz.’’
‘’Hatta, bırakıldığında farklı bir yörünge izleyebilecek bir uçak maketi, ya da bir kuş bile, her ölçekte ve her an, fizik yasalarına uyacak şekilde davranır.’’
‘’Diyelim ki biri bana yeni bir dijital saat verdi.Bu saat, benim için yepyeni bir yapı ve modele sahip olsa da, dış düğme ve göstergelerinde yapacağım kısa bir inceleme, eğer birkaç düğmeye basarsam, o zaman çalar saatin birkaç saat sonra gürültülü bir ses çıkaracağına beni ikna eder. Bunun nasıl bir ses olacağını bilemem, ama beni uyandırmaya yetecektir. Bu fevkalade itaati açıklayacak özgül fizik yasalarını çözmem gerekmez; saati parçalara ayırarak, parçaların ağırlığını tartmam, voltajları ölçmem gerekmez.’’
‘’Evrimsel tarihin üstünlük noktasından bakarsak, durum öyle gelişmiştir: Organizmalar milyarlarca yıl boyunca, gittikçe daha karmaşık ve eklemli bir hal alan iyiliklerini sürdürmeleri için tasarlanmış gittikçe daha becerikli mekanizmaları üst üste ekleyerek, aşama aşama ilerleyen bir evrim geçirdi. En sonunda, insan türünde dil ve dilin mümkün kıldığı düşünce çeşitliliğinin evrimiyle, bu kitaba başlarken duyduğumuz merak gibi- diğer varlıkların akıllarını- merak etme yeteneğine sahip olan bizler ortaya çıktık. Atalarımızdan en saf haliyle sonraki nesillere aktarılan bu merak duygusu, animizmi, hareket eden her şeyin bir akla ya da ruha sahip olduğu fikrini doğurdu.’’
‘’Felsefi anlamda yönelmişlik sadece ilgili olma halidir. Bir şeyin yeterliliği bir şekilde başka bir şeyle ilgili ise yönelmişlik sergiliyor demektir.’’
‘’Epistemik açlık yoksa, ne algılama olur ne de kavrayış. Felsefeciler sık sık, Verilen’in algılanışını ve sonra da akıl tarafından Verilen’le ne yapıldığını analiz etmeye kalkışmışlardır. Verilen, elbette ki Alınmış’tır, ama Verilen’in alınışı, hayvan beynindeki bazı merkezi karargahlara yerleşmiş bir Usta Alıcı tarafından yapılan bir şey değildir. Alma işi, bireysel olarak örgütlenen tüm alıcılar arasında paylaştırılmıştır. Alıcılar sadece kenardaki aktarıcılar –göz retinasındaki çubuklar ve koniler, burnun epitelyumu içindeki uzman hücreler-değil, onlar tarafından beslenen tüm iç görevliler, beynin dört bir yanındaki ağlarla birbirine bağlı hücreler ve hücre gruplarıdır.’’
‘’Beyinlere dair çeşitli tasarım seçeneklerinin güçlerini nereden aldıklarını görebilmek için, bu seçenekleri içine yerleştirebileceğimiz bir çerçeve önermek istiyorum. Bu, aşırı derecede basite indirgenmiş bir yapıdır, ama idealizasyon, sinoptik öngörünün seve seve ödenmesi gerek bedelidir genellikle. Ben bu yapıya, Üret ve Sına kulesi diyorum Kulenin inşa edilen her yeni katı, o düzeydeki organizmaların gittikçe iyileşen hamleleri daha verimli bir şekilde bulmasına izin verir.
O halde, organizmaların giderek artan gelecek yaratma gücü, bir dizi adım halinde tasarımlanmış olabilir. Bu adımların, evrim tarihinde açıkca belirlenmiş geçiş dönemlerini tasarımlamadığı, hemen hemen kesindir –şüphesiz, bu tür adımlar, farklı soylar tarafından, çakışan ve birbirinin aynısı olmayan yollarla atılmıştır- ama Üret ve Sına Kulesi’nin çeşitli katları, kavrayış gücünde önemli ilerlemelere işaret eder ve her bir aşamanın önemli noktalarından birkaçını dış hatlarıyla bir kez gördüğümüzde, evrimsel adımların geri kalan kısmı bizi daha çok şey ifade edecektir.’’
‘’Dil, insanların düşüncelerini birbirlerinden saklayabilmeleri için icat edilmiştir.-Charles-Maurice de Talleyrand