Kitaplardan En Sevdiğimiz Alıntılar

Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...

Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)


Tür: Genel | Açılış, 27 Mayıs 2012
<< tüm tartışmalar

Atsız'ın Mektupları- Yücel Hacaloğlu

Tartışma Cevapları
« geri ileri »

1 ile 1 arası cevap gösteriliyor, toplam 1 cevap.
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’Mebusluk pek de temenni olunacak bir şey değil, ama bazı kimselerin mebus olmasında memleket için hayır vardır.’'

‘’Bizi vatan haini diye gazetelerde ilan eden eski örfi idare komutanı…. Sabit Noyan’a inme indiğini öğrendik. Şarkta ordu kumandanı idi. Yaptığı fenalıklardan dolayı onu Allah çarptı.’’

‘’Şu seçim işlerinde olan kepazelikler, hükümetin güvenilecek hiçbir tarafı olmadığını alenen ispat etti.’’

‘’Yağmur’un hayattaki vecizesi ‘’Türkler tombalakları sever.’’ İdi. Buğra’nın ki : ‘’Türkler tekme atmaz’’ oldu.

‘’Bedriye, Orkun’dan bizim eve fayda var mı?: Benim yorgunluğum ve uykusuzluğum Orkun dergisiyle telafi olunacak mı diye haklı olarak soruyor. Ve kendisine yardım edebileceğim saatleri mecmuaya hasrettiğim için kızıyor. Bu yüzden evin huzuru kaçıyor ve aile saadeti namına bir şey kalıyor. Hatta ne saadeti? Ailenin istikbali ve bekası bile tehlikeye giriyor.’’

‘’Benim Türkçülüğüm,yarın için bir Türkçülüktür. Şimdi yarından daha sonrası için Türkçülük yapacağım. Evvelce de söylediğim gibi, artık benim için kendi fikirlerimden aziz hiçbir fikir yoktur. Yalnız kendi fikirlerimle müdafaamı yapacağım. Bağdaşmak, uzlaşmak, anlaşmak, uyuşmak artık bitti. Irkçılık-Turancılık tefrikasında kendi reklamını yaptığımı iddia edenlerle aynı safta bulunmak bana zillet gelir. Ne yapalım, ben bu kadarım. Ben milli dava uğrunda iktidarımda olanı yaptım, çekebileceğim çileyi çektim. İstikbalimi teptim ve sıhhatimi kaybederek hiçbir işe yaramaz hale geldim. Bunun için mükafat beklemiyordum ama bu kadar kötü kalplilik ve nankörlükte beklemiyordum.’’

‘’Zarfın üstündeki damga 22 olduğuna göre üç günde gelmiş. Atom çağına göre iyi bir hız. Bir haftada da gelebilir ve Türkiye 5 yıllık kalkınma gücünden hiçbir şey kaybetmezdi.’’

‘’Polatlı civarındaki iki Alman turistine yapılan canavarlığı tabii okudun. Doğrusunu istersen, bu olayda milli bir utanç ve rezalet var. Bu utanç ancak bu iki canavarın halk tarafından linç edilmesiyle temizlenebilir ama o haysiyet, o şuur, o gayret nerede? Bu iradeyi Hitit sürüsünden mi bekleyeceğiz? Almanlar, Almanya’daki 30.000 Türk işçisini bir anda kovsalar yere göğe kadar hakları var.Mebus olsaydım bu iki Alman’ın ailelerine maddi tazminat vermek için kanun teklif ederdim ama bizim mebuslar parti dalaşmaları arasında bilmem böyle bir işe vakit bulabilirler mi?

‘’Ruhlara çökmüş bir uyuşukluk var ki nereden geldiğini bilmiyorum. Belki manevi boşluktan, belki ülküsüzlükten.’’

‘’Dünyanın her yerinde bu iş böyledir. Seçime katılmayanlar, hukuken çoğunluğun fikrini kabul etmiş sayılır. Fakat bir de şu var : Bu iş demokratik ülkelerde böyledir. Solak salak ülkelerde başkan seçilenler neyin adayıdır ve oyların binde kaçı ile başa gelmiştir ? ‘’

‘’Yalnız zevkleri ve kazançları için yaşıyorlar. Bunlar sosyoloji bakımından hayvanlaşmış insanlardır.’’

‘’insanı hayvandan ayıran şey, bir gaye için ölümü göze almasıdır. Bu gaye için, şeref ve haysiyeti için ölümü göze alamayanlar hayvan mertebesindedir. Onlara insan gözüyle bakılamaz. Yalnız zevk için yaşamak, yalnız hayvanlara yaraşır. Hayvan, doyduktan sonra hoşuna giden yerde uyur, bir de çiftleşir. İşte bu, tam bir hayvani harekettir. Böyle davranan insanların hayvanlardan hiçbir farkı yoktur.’’

‘’Yalnızlığım artıyor.’’

‘’Aşk, güzel bir hastalıktır.’’

‘’Sen romantik çağda olduğun için aşkın tatlı hastalık olduğunu
anlamamışsın.’’

‘’Yalnızlık falan filan hep dert ama yine de memleket kaygısı başka dert oluyor.’’

‘’İsviçreliler bizimkilere hayretle : ‘’Siz, Avrupa’ya akın eden o müthiş Türklerin torunları mısınız?’’ diye sormuşlar.’’

‘’Gazetelerdeki listelerde en çok Turan ve Hakan adlarına rastlanıyor ama ortada henüz ne Hakan var, ne de Turan.’’

‘’Profesörleri eşek olan bir ülkeden başka ne beklersin?’’

‘’…Ama ne romanlar… Bunları herhalde ortaokul çocukları için yazmış olacak. İsimleri silinmiş olduğu için muharrirlerini öğrenemedim. Fakat sefaletti… Selçuk beği sigara içiyor, Alp Arslan Rumca konuşuyor, Diyarbekir şehri Suriye’ye oturtuluyor, Alp Arslan demirci ustasının elini öpüyor, Yavuz ‘’boş ver!’’ diye konuşuyor,Kahire’de parke taşlı sokaklar bulunuyor vesaire…Romancı, tulga kelimesini bilmiyor olacak ki ‘’sivri tepeli şapka’’ diyor ve baştanbaşa devrik cümleler, yanlış kullanılmış kelimeler, nokta ve virgül Hak getire… ‘’

‘’Amerikalıların eşek neslinden türedikleri malum. Ondan dolayı, her ahmaklığı yaparlar.’’

‘’Erkeklik öldü ama Türklük de öldü mü?’’

‘’Şimdi siz orada Rus ayılarını karşılamakla meşgulsünüz. Herhalde sıkıyönetim idaresi bugünlerde Ankara’daki bütün Çingeneleri tutuklamıştır. Zira Podgorni’nin kızı Natalya tam bir ayıya benzediğinden, esmer vatandaşlarımızın onu alıp oynatarak para kazanmaya teşebbüsünde geçmelerinden haklı olarak endişe etmiştir.’’

‘’Sabaha kadar bekliyoruz. Uyku kaçırıcı ilaçlar alıp boyuna koyu çay içiyoruz. Uyumayalım diye…Neden mi? Eh, ne olur, ne olmaz, belki başkanlığı bize teklif ederler diye.’’

‘’Sana bir de kimyasal olay söyleyim de incele : Bu kış soğuk geçtiği için çok üşüdüm ve sıkıntı çektim. Şimdi havalar ısındı. Fakat ben hala üşüyorum. Bundaki kimyevi faktörleri inceleyip bir doktora tezi yaparsan Nobel mükafatını alırsın.’’


‘’Demek ki siyaset ülküyü unutturuyor.’’
‘’Olimpiyatlarda boyuna yenilen namussuz, şerefsiz güreşçilere çok öfkeleniyorum.’’

‘’Dediğin gibi, insan çok dayanıklı bir yaratıktır. ‘’Allah, insana dayandığı kadar acı vermesin’’sözü de ne kadar doğrudur ve insanın nelere katlandığını gösterir.’’

‘’Hele o minimini herifi, Hakan’ı düşünüyorum. Pek sevimli bir şey. Onun tabiriyle ‘’manyak ayu adamlar’’ yüzünden biz sıkıntı çekiyoruz. Bilmem ne olacak.’’

‘’Vak’alar da sahihtir ama çoğu temsili olarak anlatılmıştır. Bu romanı bazıları hiç anlamıyor. Bazıları da hortlak veya cadı romanı gibi beğeniyor. Tabii anlamak için edebi kültür ve zevk lazım.’’

‘’Aşıklık dürlü dürlüdür. Bir dürlüsü de böylesidir. Şimdi sen bana, ‘SENDE HANGİ DÜRLÜSÜ VAR?’ diyeceksin. Vallahi benim sayabildiğim 40 dürlüsü var. Sayamadıklarımla beraber kaç türlü olduğunu ERİKYANAKLI bilir.’’

‘’Muzaffer’e yazdım: O bekler. Cumhurbaşkanı olursa elbet bize bir bakanlık verir. Ben memleketten topyekun elektriği kaldırmak için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığını isteyeceğim. İstersen sen de okulları kapatmak için Maarif’i iste.’’ : )

‘’Yalnızlığınız bir bakıma kuvvet kaynağı, bir bakıma da acıdır. Yalnızlık en ciddi mekteplerden biridir ve nihayet yalnızlık kaderimizdir. Çevremiz ne kadar kalabalık olursa olsun, yalnızız. Tıpkı son yolculukta, kalabalık ortasındaki yalnızlık gibi. Ama siz unutulmuş değilsiniz. Bizden olanlar arasında anılmadığınız gün yok.’’

‘’Ben, anılmak değil unutulmak istiyorum. Bundan zevk alıyorum. Bu sebeple beni birçoklarına hatırlatacak olan bu hareket, mahcubiyetin doğuracağı bir azap verir ki bunu da siz istemezsiniz.’’

‘’Yeni evime daha yerleşemedim. Gelip görmeyince sebepleri anlaşılamaz. Yerleşme, Türklerin yerleşik hayata geçmesi gibi gayet ağır oluyor.’’

‘’Mesela acıkıp yemek yiyorum. Arkasından bulaşık problemi çıkıyor. Bektaşi’nin dediği gibi, ‘’Biz bu dünyaya bulaşık yıkamaya mı geldik, imanım?’’

‘’Necati Sepetçioğlu şeker olmuş. Epey de fazla. Sıkıntılı ve öfkeli bir hayat geçiriyor. Yürümüyor. Ben, Lokman Hekim ve Hipokrat’tan sonraki en mühim doktor olarak, kendisine bir rejim verdim. Bakalım tutacak mı?’’

‘’Ben dostluğu, vefakârlığı, hareketlerde, jestlerde arayanlardan değilim. Benim için dost bir kalp taşıdığınızı biliyorum ve buna büyük değer veriyorum. Üstelik zamanınızı dolduran meşguliyetlere de vakıfım. Yalnız, mektubunuzun bir yerini anlayamadım: Af için Cumhurbaşkanı ile görüşmenizi telkin ettiğimi hatırlamıyorum. Mizacıma uygun bir şey değildir.’’

‘’Bir noktaya da üzüldüm : ‘’İnsanlardan tiksiniyorum’’ ifadem için

‘’Bunlara ben de dahil miyim?’’ diye soruyorsunuz. Bunu nasıl düşünebiliyorsunuz, Adile Hanım? Kimlerden tiksindiğim, tiksineceğim belliydi. Halbuki sizi üstün insanlardan biri olarak tanıyor ve hürmet ediyorum.’’

‘’Cumhurbaşkanı’nın cezamı kaldırdığını bildiren saat 19 ajansını Maltepe’de ev halkı ile dinleyen Maviş (Hakan) bunun manasını kavramış ve aynen : ‘’Dedemi affeden genel başkanın yanaklarından öpmeli.’’ demiş. Bu söz, biraz değişik olarak bir gazete de çıktı. Çocuk ama her şeyi seziyor.’’

‘’Bizi bu ahlaki düşüşten, olsa olsa, büyük bir harp kurtarabilir. Şöyle kıyasıya, büyük zayiatlı, üç beş yıl sürecek bir harp. Belki o zaman atavik tesirlerle kahramanlık ve fazilet duyguları şahlanır da bugünkü rezaletler ve rezillikler silinir. Türk milleti de kendine gelir.’’

‘’Nasıl oldu da bu sayıları kaybettiniz? Bazı eski nüshaları bulmaya imkan yok. Aman dikkat edin: Bizim dergi Hint kumaşıdır.’’

‘’Zavallı minik masum, çaresizliği gördükten sonra bana : ‘’Ben büyüyünce o eve geleceğim ‘’ dedi. Zavallı bilmiyor ki o büyüyünce ben olmayacağım.’’

‘’Hele casuslar memleketin kademelerine kadar girmişken, zavallı Çek kızından tehlike umarak derin tahkikat yapılması, Nasrettin Hoca’nın ruhunu şad edecek bir komiklikten başka bir şey değildir.’’

‘’Benim oğullarım belki zekidir amma, asla akıllı değillerdir. Ham zeka ise, insanı yanlış hareketlerden alıkoymağa kafi değildir. Ona bu Çek kızının bir Rus ajanı olması ihtimalinden bahsettim. Galiba yabancı kadınların bizimkiler üzerinde anlaşılmadık tesirleri oluyor. Yabancı kızla evlenen muhafazakâr ailelere mensup kaç genç, yabancı erkekle evlenen kaç kız tanıyorum. Demek ki, hala iptidaiyiz.’’

‘’30 Mart tarihli mektubuna onun ay dönümünde cevap vermekle herhalde kâinatta yeni bir rekor kırmış ve usul tesis etmiş bulunuyorum.
Turan İmparatorluğu sağ olsun.’’

‘’Bu arada bazı nesneler kayboluyor. Sonra tekrar buluyorum. Sonra yine kaybediyorum. Yani bu yaştan sonra köşe kapmaca oynuyorum. Güzel şey. Tavsiye ederim. Çünkü insan aradığı şeyi bulamayınca dinleniyor. Bu da ömrü artıyor. …… evinde namusunu arayıp bulamadığı için bu kadar uzun yaşadı. Çünkü hep dinledi.’’

‘’Siz de, belki çok haksızlığa uğradınız amma, ben bunların arasında, ‘’Tatar’’ olduğunuz için profesörlüğünüze engel olunmasını unutamıyorum.’’

‘’Yazdığınız gibi, beni rahatsız edeceğinizi düşünmeden, evime gelmek lütfunda bulunsaydınız, çok memnun kalırdım. Rahatsız etmek ne demek? Bana şeref verirdiniz ve belki evin daimi karışıklığından siz rahatsız olurdunuz.’’

‘’Futbol kulüpçülüğü gibi, particilik de bu memleketin başına musallat olmuş bir bela… Beyinler asla işlemiyor. Sadece hissiyat, hissiyat… İnsanın sağlığı kemalinde olsa bile, bu atmosfer ortasında huzur içinde yaşamasına imkan var mı?’’

‘’Senin yavruların ne alemde? Aralarında kıskançlık vâ mı? (Demirel’in değil, Hakan’ın dili)’’

‘’Akıl nasıl akıl? Zaten şu bizdeki akıl başkalarında olsaydı dünya güllük gülistanlık olurdu.’’

‘’Vefalı dost mektubunuz bana, bu kalabalığın içindeki yalnızlıkta, bir deste teselli oldu.’’

‘’Meslek hayatınızda uğradığınız bariz haksızlıklar, milli meselelerdeki daimi sinir bozucu aksaklıklar, normal bir insanın tansiyonunu bozmak için kafi.’’

‘’Çok palavracı, çok da komik bir şey oldu. Tabancasını sol eline alıp atış
yaparken,, sağ eliyle atmasını söylemiştim. ‘’Niçin?’’ diye sormuştu.

‘’Askerler öyle ateş eder’’ demiştim. ‘’Sol elle atarsam ne olur?’’ diye sormuştu. ‘’Ayıp olur’’ deyince bir ara düşündükten sonra : ‘’Solcu mu derler?’’ diye sormuş, beni güldürmüştü.’’

‘’Memleketin durumu da ayrı bir üzücü mesele. Lider denenlere hiçbir güvenim yok. Yunan’ın yeni aldığı uçaklar Atina’dan Diyarbakır’a gidip dönecek güçte imiş. Bundan, Yunanlılarla yapılacak bir savaşın bize büyük zayiata mal olacağı neticesi çıkar. Çünkü sade uçak değil, füze atar deniz birlikleri de alıyorlar. Bizim ise, yedek parçalarımız bile yeterli değil.’’

‘’Şu İstanbul’a aşık olan Nedim ve Yahya Kemal’e şaşıyorum. Herhalde ikisi de zahmet çekmeden yaşadıkları için bu seviye kapılmışlar.’’

‘’Bu işleri ve siyaseti bırak. Ya yeni bir element keşfet, yahut gayet ucuza çıkacak, öldürücü kuvveti büyük bir biyokimyasal veya sadece kimyasal madde yap da Ürdün Krallığı’na savaş açalım.’’

‘’Hayat sadece ızdıraptan ibaret değildir. Güzel anıları ve onların unutulmaz hatıraları da vardır. Vardır amma, insan beyninde hem azdır, hem de, nedense, daha çabuk unutulurlar. Herhalde insanların sevince susamış olmalarının neticesi…’’

‘’Von Gabain’nin Gök Türkler hakkında bir yazısında yer alan birkaç hüküm dikkatimi çekti : Acının insan benliğindeki asil duyguları kamçılayıp yükselttiğini yazıyordu. Yani, bir bakıma Gök Türklerin büyük devlet kurmalarındaki sırrını başlangıçta çektikleri büyük acılarda olduğunu belirtiyordu. Edebiyatta da, büyük acıların bazen büyük eserlere ana olduğunun en güzel örneği Abdülhak Hamid’in Makber’i değil mi ? ‘’

‘’Bununla beraber, hayatın yaşanmağa değer olduğu hakkındaki fikrinizi kabul ediyorum. Şimdi beş yaşında olan manevi torunumun geçen yıl bir gün, bana gelişlerinde, ‘’Dedeciğim, seni özlemeğe geldim’’ diyerek, çocuk zekası ve muhakemesiyle söylediği sözleri işitmek bile bir ömrün ızdıraplarına değer.’’

‘’Hükümdar’ın : ‘’Yazık! Bu kadar çalışmaya rağmen, demek insanlık tarihini öğrenemeden öleceğim.’’ Demesi üzerine, yaşlı bilgin : ‘’Üzülmeyi hükümdarım, ben size insanlığın tarihini kısa anlatayım: İnsanlar doğdular, ızdırap çektiler ve öldüler’’ diyerek, beşer tarihinin birkaç kelimelik kısa özetini yapmış.’’
‘’İnsanlar birer kap gibidir. Hayatın kederiyle dola dola, öyle bir an gelir ki, gülmek unutulur. Bereket versin, insan ızdıraba alışır da yaşamağa devam eder.’’

‘’ ‘Yolların Sonu’’ hakkındaki, ülküdaşlıktan doğan, iltimaslı takdirlerinize teşekkür ederim. Bu takdir, sizin gibi selahiyetli birisinden geldiği için cidden memnun oldum.’’

‘’Hele suyun kesilmesinde ki faciaya kimsenin aldırdığı yok. Herkes keyfinde, seyrinde, seyranında… Ben hapishanelerde türlü sıkıntılar arasında, bilhassa su sıkıntısı çekmiş, cezaen nefer olarak yaptığım askerlik hayatımda, sabun olmadığı için toprakla yıkanmış, karavanalardan yemek yemiş bir insanı amma, artık 71 yaşında ve kitap yazmanın huzurunu ararken, bunlar ağır geliyor.’’

10 yıl, 1 ay     
« geri ileri »
Bu gruba katıl!
Grup Kütüphanesi
Tüm Gruplar