Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
’Kandaşlığa, soya, etnisiteye dayanan, derebeylik sistemine göre oluşmuş küçük ve kapalı toplulukları ‘’millet’’ bağı içinde birleştirerek, onlar arasında kaynaşma benzeşme ilişkilerinin gelişmesine yol açtı.’’
‘’Çağdaş bir devletin en mühim unsuru olan millet, türdeştir: Çoğunlukla aynı lisanla konuşur. Fertlerin ilmi ve fikri seviyesi, hukuki, ahlaki, estetik, hatta siyasi fikir ve hisleri çok farklı değildir. Çağdaş bir devlette millet, aynı kültürün(harsın) mahsulüdür. Bundan dolayı, hiç olmazsa çoğunluğu aynı ideale (mefkureye) tutkundur. Dolayısıyla çağdaş bir devlet, millidir.’’
‘’Kısaca, Doğu’da gericilik unsurları ruhanilerle toprak ağaları; inkılap unsurları, ilerleme ve gelişme unsuru, çiftçilerle şehirlilerdir. Bunun içindir ki Doğu kavimlerini Batı medeniyetine dahil etmek isteyenler, bu iki toplumsal sınıfa, köylü çiftçilerle şehirli sanatkarlar ve tüccarlara dayanıyorlar ve tamamen haklıdırlar.
‘’Gariptir, İslami Doğu’nun Batı medeniyetine girmesi aleyhinde, daima ve her tarafta toprak ağaları, ruhaniler ve yabancılardan meydana gelen bir üçlü ittifak teşekkül etmiştir! Burjuvazi ve demokrasiye dayanan Avrupa devletleri, İslam memleketlerinde toprak ağalarına ve onlara bağlı şeyh ve hocalara dayanarak sömürge siyasetini yürütüyorlar.’’
‘’Bugün Cumhuriyet’e tarihin yüklediği vazife budur. Cumhuriyet bu vazifesini tamamen başaramazsa, yalnız kendisinin varlığı değil, Türklerin bağımsız hayatı tehlikeye girer… Bu bakımdan herhangi sınıf ve zümreden olursa olsun, bütün Türkiyelilerin umumi ve kapsamlı menfaatleri Cumhuriyet’in muvaffakiyetini lüzumlu kılar.’’
‘’Hanımlar, Efendiler!
İçinde yaşadığımız büyük tarihi devreyi kişiliğinde cisimleştiren Büyük Adam’ın emir ve kumandası altında birleşen harp erleri, Türk milletinin hayatını muhafaza içgüdüsünü dahiyane idare ederek, şahidi olduğumuz askeri zaferleri temin ettiler. O Büyük adamın etrafına toplanan tam şuurlu, açık kanaatli aydınlar da, yine milletin hayatını muhafaza içgüdüsüne dayanarak çağdaş Türk devletini kurabilirler. Türk aydınlarının bugünkü vazifesi, işte bu muazzam işe el birliğiyle, dağılmaksızın sarılmak ve yan çizmelere kapılmaksızın birlik halinde çalışmaktır.’’
‘’İstanbul ne kadar güzel, ne kadar büyüleyici, ne kadar cazip olursa olsun, içinde yaşayanları sırf kendine bağlamak, sırf kendi güzelliğiyle yutmak ne kadar isterse istesin, acaba genç Türk nesli, sırf iradelerinin kuvvetiyle, yani iradelerini terbiye ederek bu sihir ve efsundan kurtulamazlar mı, büyüyü çözemezler mi? Gençler İstanbul’u sevmesinler demiyorum; sevsinler, çok sevsinler ancak akıllıca sevsinler! Bir güzel kadını bile sevmek, işi gücü terk edip onun dizinde yatmaktan ibaret kalırsa, aşık da maşuka da nihayet açlıktan ölürler.’’
‘’İstanbul, tıpkı çok güzel ve despot kadınlar gibi içinde yaşayanları tamamen kendisine bağlıyor, kendinden başka bir şeyle iştigale müsaade etmiyor.’’
‘’Efendiler, bilirsiniz ki, İslam aleminde taa Abbasilerin ilk hilafet devresinden itibaren Muhammed dininin en yılmaz savunucusu, en yıkılmaz kalesi Türk olmuştur. İşte bunun içindir ki, Haçlılar en azgın hücumlarını, en şeytani siyasetlerini hep Türklere ve hilafetin Osmanlılara geçtiği zamandan sonra da hep Osmanlı Türklerine yöneltmiştir: Hristiyanlar İslamın nurunu söndürmek için Türk gücünü ezmek, Türk kılıcını kırmak istediler.Lakin efendiler, İslamın o ilahi nurunun söndürülmesi nasıl insanın iktidarı dahilinde değilse, Türklerin, bu ilahi kavmin ezilmesi de o kadar tabii imkan haricindedir.Yok, muvaffak olamayacaklar! Türk bu sefer de İslami Doğu’yu müdafaa edecek, ataletlere, hıyanetlere, ihanetlere rağmen muvaffakiyetle müdafaa edecek ve bu müdafaa sayesinde yalnız İslami Doğu değil, bütün Doğu, bütün mağdur memleketler, Batı’nın mezaliminden kurtulacak! Belki Batı kendisi bile bir avuç zalimenin elinden kurtulacak!’’
’Pekala bilirsiniz ki, oğlunu evlendirmek için, yahut tarlasını alabilmek için, kasabada Agop Ağa’ya borçlanmış köylü Mehmet Ağa bir daha o borcundan kurtulup ferah bulamaz, evi barkı, tarlası, hepsi nihayet Agop Ağa’nın mülkü olur, gider. Agop Ağa taa işin başından Mehmet’i binbir tatlı sözle devamlı borçlanmaya teşvik eder. Bu küçücük misali büyütünüz: Çar zamanında Kırım ve Kafkasya’da toprağın yerliler elinden Rus bankalarına, Cezayir ve Tunus’ta Fransız bankalarına nasıl geçtiğini anlarsınız. Biraz daha büyütünüz: Avrupa büyük sermayesinin, Osmanlı Bankası namını taşıyan İngiliz-Fransız bankası, Credit Lyonnais, Deutsche Bank, Banca di Roma vb. vasıtalarıyla Osmanlı ülkesini nasıl zapt ve yağma ettiklerini anlarsınız.’’