Yeraltı edebiyatı, dili zincirlerinden kurtarmak için 19. yüzyılın ortaları ile 20. yüzyılın başlarında oluşmaya başlayan ben özgürüm diye bağıran edebiyat.
Etrafım sarıldı teslim ol!
Evet, evet ben öldürdüm içimin fazlalıklarını. Gereksiz yerdi, durmadan kilo alırdı. Bir kızı olacaktı, adını Nisa koyacak ve o küçük bana benzeyip seri kadın olacaktı! Ben öldürdüm... Çünkü yalnızların oğlanları olmalı! Ancak o zaman babasızların çocukları Orhan gibi olurlar!
Etrafım sarıldı teslim olamam! Koşmam için şimdi bir yalan gerek ayak topuğuma...
*
Gözlüklü ve uçuklamış dudağımla pek bir çirkinim bu gece. Boşver, çalsın pijamalar güzelliğimi. Saçlarım... saçlarımı geri ver adam, sen gittiğinden beri yok. Ondan bozuldu küçük dilim. Yüzüne bakıp "Çok güzelsin" dediğin kadın ölmüş. Dua ediyorum Tanrı’ya onun ve senin için...
*
Sırtından girdim içine, aynaya baktım, yüzümün yarısı sendin... Cinsiyetinimizi kaybettik, kadınlığımı adamlığınla saydamlaştırdım. Dudağının yarısı boyalı, artık sevişemeyiz biz... Gözlerim göz kapaklarında uyuyor ve vermeyeceğimizi soluyoruz. Konuşma... Sesimiz de yok. Sadece Tanrı böyle olsun istiyor.
*
Çıplak ayaklarım. "Betona basma!" derdi annem. Annem vardı benim, hatırladım... Bilseydi bu satırları, bilseydi kağıttan orospular yaptığımı, bilseydi aç karnına aşk içtiğimi, bilseydi genç yaşta kara delik olacağımı, bilseydi seviştikten sonra yalınayak taşa bastığımı doğurur muydu beni? Bilseydi katil olurdu!