Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
Dostlukların Son Günü - Selim İleri *Notlar
Updated Apr 19, 2013
Yarın Ağlayacağım
Her şeyin gizleyeceği, saklanacağı, hasır altı edileceği bir arkadaşlık. Bütün duygularımın. Yavaş yavaş susmayı, kendimi anlatmamayı öğreniyorum. O da içine dönük. Öbürlerine, ötekilere, başkalarına benzemiyor. Eskiden tanıdıklarıma, dost bildiklerime. Sessizliği, suskunluğu yaşıyoruz birlikte. Hem hiç yakınmadan. Biterse yaşayamam sanki. Karmakarışık duygular.
Böyle kötü gecelerde, böyle kancık, böyle acımasız, iğrenç gecelerde kimlerle konuşmazdım ki… Ertesi günü, hatırlandığında unutulacak, nefret edilecek kaç kişiyle! Ardımdan neler dediklerini, nasıl atıp tuttuklarını bile bile. Kenan da onlardan biriydi. Arkadaş denirse, arkadaşımdı.
Sevgiyle, bağışlamayla gülümsedi. Seçebilir mi? Kana kana anlatsam, boşalsam… Öyle ihtiyacım var ki! Sevgilerin nefrete dönüşmesi kolaydır ama.
Sizinle İğrenç
Anlayamayacağım sözler söylüyordu yengem. Başımı göğsüne dayanmak istiyorum. “Yapma, yapma” diyor içimdeki kötü ben. Kötü beni dinliyorum. Sarılmak istiyorum, yapamıyorum, kavuşamıyorum.
Aşk mıydı bu? Özlemek, hiç unutmamak, yıllar sonra bir içsel sızıya dolup taşmak… Aşk mıydı?
Bir sokaktaymışız yengemle ikimiz. Giysilerimiz yokmuş üstümüzde. Ben çok utanıyormuşum. Ellerimi önüme kapatıyormuşum. “Utanma” diyormuş yengem, “onlar utansın”. Çevremizdekileri gösteriyormuş. Karşı kıyıda bir vapur iskelesi varmış. Ada vapurları kalkıyormuş oradan. Amcam o iskeleden bize bakıyormuş. Yengem belindeki altın bileziği çıkarıp karşı kıyıdaki amcamın boynuna geçiriyormuş. Ama benim boynumda beliriyormuş çürükler, morartılar. Babanem komşumuz Meliha Hanım’ın kızı Peride’yi Sedat Amcama itekliyormuş. Peride hiç utanmadan eteklerini açıp bacak arasını gösteriyormuş amcama. Amcam boynundaki altın bileziği çıkarıp Peride’ınn çıplak beline takıyormuş. Annemle babam bir fotoğrafçıyı kolundan sürüklüyorlarmış. Fotoğrafçı körüklü kutusunu kurup amcamla Peride’nin resmini çekiyormuş. Peride’ınn gelinliği saydammış; ama yine de kadınlığı, kadıncalığı hissedilmiyormuş. Yengemle kaçıyormuşuz biz. Artık bir türlü önümü kapatamıyormuşum. Yengem kucaklıyormuş beni. “Seni seviyorum” diyormuş. Çevremizdeki insanlar birden tramvaya biniyorlarmış. Bir vapur düdüğü nü çala çala üstümüze geliyormuş. Bir jet uçağı bombalar atmaya başlıyormuş. Babanem köşeden karşımıza çıkıp bana, “Mahşer günüdür, herkes yollara uğradı, sevdiğini arıyor” diyormuş. Öyle çırılçıplak, anadan doğma yengemi arıyor, bir türlü bulamıyormuşum. Ama sesini işitiyormuşum, “Seni seviyorum” diyormuş.
Elbise Haritaları
Funda abla sanki bir ermiş ( Kurban edilmiş her yaşlı kız bir ermiş. İyi biliyorum.)
SUSMAYACAKTIN. YUVA KURMAK İSTEYEN, YALNIZ OLAMAYAN BİR KIZI ÖLDÜRÜYORLARDI. YAŞAMAK HAKKIDIR FUNDA’NIN, DİYECEKTİN. SON NEFESİNE KADAR HAYKIRMALISIN ARTIK.
Yarın Olsun
Önder karşı çıkmıyor. Yapamayacağım şeyler için zorlamaz beni. Ne küçümser gereksiz yüreklendirmelere başvurur. (Uzun süredir, tanıştığımızdan beri bir bakıma, tekdüzeliğini koruyan arkadaşlıklardan bizimkisi. Yazışmadan, birbirimizden tek satır haber almasak bile yeniden görüştüğümüzde yabancılık çekmeyeceğiz. Benzer sınavlardan çok geçtik.)
‘Kırmalısın Kemal bu yalnızlık çemberini’
Hangi yalnızlık çemberi; düpedüz kısırdöngü.
Kendimi aldatamam. Yeteneklerin nereye kadar süreceğini, nerede duraksayacağını, hatta tersine döneceğini biliyorum.
Her kara gecede değişmeye yemin ediyorum. İmkansızlık ağır basıyor.
“Hep böyleydin Kemal. Ne tam bize benzerden, ne de kendi sınıfınla olabilirdin.”
“Ortalıkta kaldım” diye gülmeye çabalıyorum. Alaya aldığım bir şey değil bu. Devamlı önemsediğim, tedirginliğini duyduğum bir yalnızlık.
Büyük duyarlılıklar, büyük sevinçler ve kederler yaşamayı özlemiştim. Her şeyin cücesinde, eciş bücüşüyle karşılaştım. Ama hayatı seviyorum; hayata ve doğayla göbek bağını koparmamış her şeye saygı duyuyorum.
Yarın olsun bu insanları sevmiyorum. Hiç sevmiyorum. Herkes birbirine düşman. Bilemezsin nefret ediyorum. Hepsi geçecek, değil mi? Hepsi geçecek, yarın olsun daha dürüst şeyler yaşayacağım. Yarın olsun, duyarlığı çarpıtman kötüleyin ne varsa öldürebilmeliyim. Sen anlarsın diye söyledim. Susmak, temelli susmak belki doğrusu.
Kaç hayatı birarada yaşıyoruz. Her an bir başkası gibiyim.
Kırlangıç Fırtınası
Seviyorlardı ekrem’i. Gündelik, sade, girdisi çıktısı olmayan bir sevgiydi bu. İçin için kıskandırdım. Öyle ya, insanları düpedüz sevmeyi bile öğrenememiştim ben.
Bir Gönül Gurbetinde
Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda.
Dostlukların Son Günü
Bıktık senin burjuva yalnızlıklarından.
Şimdi bitti. Her şey. Bütün bunları bir Ønur çıkmazı yapmalıyım. Yüreğimin suskunluğuna, sinsice karşı koyuşuna aldırmayacağım. Yalnızlığın alfabesini sökeli yıllar oldu.
Pazar günü kimsenin evine gitme, demişti annem; ‘bir gün kovulacaksın.” Bir türlü büyüyemediğimi, aklımı başıma toplamam gerektiğini yinelemişti ardından da. İşitmezlikten geldim. Odamın duvarları üstüme üstüme yürüyorlar. Yatağın kenarına asılmış bir oyuncak adıyla yetinemem. İnsanlara, arkadaşlıklara, alabildiğine ihtiyaç duyduğumuz zayıflık anları.
Son sığınakta dostluklar.
Kuşlar Mı Konar
İyi insanlar özlemiştim.
“Başka bir insan olmak isterdim. Kalabalığa karışmış insanlardan. Her gün öldüğümü hissediyorum.”
“Gereksiz bir duyarlık.”
“Belki… Katı olmaya çalışma ama. Bazı sözler, söylendiğinde bayalaşır. ‘Her gün ölmek’ bayağı bir şey işte, biliyorum. Ama öyle.”
İnsan unutuyor; başkalarına, başka birilerine sürükleniyor. Kopuk kopuk ipliklerden bir yumak: biri başlıyor, sonra öteki, o da bitiyor; hep böyle sürüp gidecek bu… Ama son tutamak Mehmet.
Ben hepsini aşkla sevdim. Tek tek hepsini aşkla… Bütün sevgilerimi isteyerek, bilerek aşka dönüştürdüm.
Ayla’yı aşkla sevdim. Zeki’yi aşkla. Sevinç’i aşkla.
Arkadaşlarımızın, aşkla arkadaşlarımın da diyebilirim, böylesine geçici, unutkan oluşu… Dayanılır gibi değil.
Bir zamanlar onlar için çarptı yüreğim. Bir sağanak gibi aydınlıkları yağdı, bütün bir dünyayı onların gözleriyle görmeye çalışmıştım.
“Sen aşkla arkadaşlığı karıştırıyorsun” dedi Sevinç.
“Her şeyi seninle paylaşamayız” dedi Zeki.
“İstersen yarın akşam görüşelim” dedi ayla.
İyi kötü bir evleri vardı. Yorgun argın çalışıp didiniyorlardı. Başbaşa kalmak ya da tek başına kalmak hakları değil miydi? Bütün karı kocalar bir yatağı paylaşacklardı. Çıkıp gitmeni, evime dönmemi bekliyorlardı.
İlk gençlik. Aşkla arkadaşlığı koparan, aşkı cinsel kıpırdanışlarla besleyen ilk gençlik. Sonsuz bir nefret. Cinsele dönük her şeyden tiksiniyorum.
Ben hepsini aşkla sevmiştim.
Aşkla mı?!
Hayır, hiç kimse bu anı paylaşamadığımızı söyleyemez.
“Kışın daha zor görüşeceğiz; Zeki de, ben de her gün çalışıyoruz” dedi Sevinç.
“Bu kadar yürekten çağırma bizi” dedi Zeki.
“Benim eski halim gibisin” dedi Ayla
“Sevilmek isteyen çocuk” dedi Zeki gülerek.
“Seni anlıyorum ama kurtulmalısın” dedi Ayla
“Paylaşılamayan bir tek aşktır.” Dedi Sevinç.
Söyle Kalbim
Bencil sevgilerimden söz ediyorlar… yönünü şaşırmış, köreltilmesi gerekli sevgilerimden… inanmıyorum… dost benim sevgilerim… çocukça… niçin… niçin… çünkü olmaz denmişti… içimdeki bütün zenginliklere olmaz denmişti…
“Yanlış birikimler” diye nitelendirdiğim sevgilerimi başkalaştırmaya çabaladım. Evlenmeyi düşündüm. (…) Bundan daha iğrenç, daha köpeksi bir yaşama biçimi var mı Can?
Uzun bir mektup oldu bu, sonuna kadar okuyacağını, okuyabileceğini pek sanmıyorum.
Can, annemi dünyanın kötülüklerinden sorumlu tutmakla nasıl yanılmışım! Annemi, babamı, bir dolu küçük basit, önemsiz insanı… Gelişen, büyüyen kötülük nereden kaynaklanıyor? Neden gelip bana çarpıyor, sana çarpıyor, bir başkasına çarpıyor?
Çok mu sıkıcıyım, çok mu tatsız tuzsuz bir insanım? Tekdüze biri olmamak için ne çok uğraştım… Hani her görüştüğümüzde yeni bir şeyler anlatan, çeken, sürükleyen, ilgi uyandıran, tepeden tırnağa albenili insanlar vardır. Tanırsın. Onlar gibi olmak isterdim. Kaygısız, şenlikli, arkadaşlık etmesini bilen.
Ben biliyorum. Can, sen, başklaları, arkadaşların, arkadaşlarımız, tanıdığımızda tiksinmediğimiz herkes sevse beni, sanki bütün bunlar geçecek o zaman. Bana gelince, giderek yemeden içmeden güç bulamayan biri gibiyim; nedenleri açık, yanlış birikimli sevgilerle dolup taşıyorum. Herkes sevse beni, sanki direnip bir şeyler yapacağım. Böyle edilgin, böyle uyuşuk, böyle çirkin olmayacağım.
Yanlış birikimli sevgilerimle baş başa mı kalacağım sonunda?
Rüzgarla Gitti
Yazdıklarıma orasından burasından, mutlaka aralık bırakılmış bir kapıdan sızan bekleyiş, özlemin de sona ermediğini anımsatıp duruyor. Anmaktan ve özlemekten hiç yılmadım da, diyebilirim.
Hikayelerimle dünyaya gerçekten bir şeyler söylediğime inanacak kadar saflaşır, çocuklaşırdım.
Kurumsallıktan kaçışımız, öyle sanıyorum ki, çoğu kez tek başımıza her şeyi yeni baştan keşfettiğimi sanmamızla noktalanıyor.
Sözcükler, bölümleri arasında bir türlü dile getirilmemiş fısıltılar, iç ezgiler, inandırılamamış aşklar duyar gibiyim hala.
* Hediye eden, Göktuğ Düzgün’e kocaman sevgiler…
** Bir de yorum yapmak, elbet bana düşmez de… Başkalarına göre eziklik, ayıp, eksiklik görülebilecek bir çok şeyi ego kılıfından sıyrılıp yazabilmiş bir insan…
okuryazarim.tumblr.com