Yeraltı edebiyatı, dili zincirlerinden kurtarmak için 19. yüzyılın ortaları ile 20. yüzyılın başlarında oluşmaya başlayan ben özgürüm diye bağıran edebiyat.
Çılgın gibiyim. Her şeyi anlamak, her şeyi öğrenmek, her şeyi yapmak, her şeyden zevk almak, her şeyden acı çekmek istiyorum, evet, her şeyden acı çekmek. Ama bunların hiçbiri yok, hiç, hiç. Sahip olabilmek, hissedebilmek istediğim şeylerin fikri beni mahvediyor. Hayatım uçsuz bucaksız bir düş. Kimi zaman bütün suçları, bütün ahlaksızlıkları, güzel, soylu ve yüce olan bütün fiilleri işlemek, güzeli, doğruyu, iyiyi su gibi bir çırpıda içmek ve sonra da Hiçliğin dingin bağrında sonsuza dek uyumak istiyorum.
Bırakın ağlayayım.
İşte, oturmuş masamda yazıyorum, kalem elimde ve aniden evrenin gizemi paldır küldür üzerime çullanıyor, duruyorum, ürperiyorum, korkuyorum. O an artık hissetmemek istiyorum.
Derin düşünebilen insanlara ne mutlu! Ama bu derinlikte düşünmek bir lanettir. Bunu nasıl tarif etmeli? Dehşet üzerine dehşet.
Fernando Pessoa - Pessoa Pesso’yı Anlatıyor