Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
...Eğer herhangi bir devlet karşısına çıkan canlı hakkında bir bilgi kırıntısına sahip değilse deliye döner. Kendini tecavüze uğramış gibi hisseder. Otorite sadece bilinenler üzerine kurulduğu için, tanınmayanlar doğal düşmanlardır.
...Eğer dünya sandığı kadar küçük olsaydı, kaybolmamak için bu kadar uğraşır mıydı sokaklarında?
Hatırlıyorum, bir iki yazarın gülle gibi cümlelerini, filozofların kestikleri raconu: "Bildiğim tek şey, hiç bir şey bilmediğimdir." Yanılıyor hepsi de. İnsan, hiçbir şeyi değil, her şeyi bildiği için mutsuz. Ben her şeyi biliyorum. Ve bunlar, yürürken dengemi bozacak kadar ağır geliyor. Tek istediğim kurtulmak hepsinden, bütün bilgilerden, bütün düşüncelerden. Geri dönmek hiç doğmamış Kayra'ya. Ve en kötüsü, biliyorum ki, dünyaya, hepsinde ayrı coğrafyalarda, ayrı zamanlarda yüz defa bin defa daha gelsem, yine öldürmeye karar veririm zihnimi. Hazmetmekten bıktım. Şimdi kusup sızma zamanı...
...Daha anlayamamıştı sonunda ölüm olan bir hayatta mutlu son olmasının mantığa aykırı olduğunu. Ölüm mutlu bir son olamazdı. Kimse için. Ama yine de insanlar, kendilerini kandırmak için hayatlarını dönemlere bölüyorlar ve ancak o dönemlere mutlu sonlar uydurabiliyorlardı. Oysa hayat, her bölümünde ayrı bir hikayenin döndüğü neşeli bir dizi değil, sonunda herkesin öldüğü ve katilin bulunamadığı sıkıcı bir filmdi.
...Çünkü iki gerçek ve bir insan var. Ölüm, hayat ve insan. Mahşerin üç boku. Sadece insanın ayakları olduğuna göre aralarında o koşar ya birine ya diğerine. Eğer mutluluk ölümden gelmezse, o zaman sadece hayat kalır geriye.
Bu yorum silinmiş
Bu karşılaşma bana normal geliyordu. Mucize değildi! Dünyanın en aşık adamı ile en aşık olunacak kadınının karşılaşması mucize değildi. Hayattı.
"Ne kadar yalnızsan o kadar uzağa gidersin, ne kadar terk edersen o kadar ölürsün."
Kimsenin bilmediği kuralların işlediği bir felsefedir uykusuzluk. Her uykusuzun kendine ait teorilerle dolu bir evreni vardır. İçinde hiçbir misafir bulundurmayan bir evren. Yaşarken ölmeyi, ölerek yaşamayı sadece uykusuzlar bilir. Gözlerinin altında biriken her küçük torba gördükleri hayallerle doludur. O her torbada ayrı bir hayal saklıdır, uyanıkken görülen..
...Tırnaklarınla elde ettiğin yalnızlığının bozulması hayaliyle yaşamak en büyük ihanet. Ama sonra kendini düşünüyorsun. İhanet edilecek kadar var mısın? "Boşver!" deyip yorganı çekiyorsun kafana. Uyumuşsun. Artık ne Kayra var, ne Kinyas, ne de hayat...
Yanıtı olmayan bir soru olarak geldim dünyaya. Ve sorusu olmayan bir yanıt gibi de gidiyorum.
...Düşünmeye başladım. Temel olarak bir yaratıcıyı kabul ederek. "Benden" dedim. "Bir tane yollamış yeryüzüne. Çiftleşip çoğalmamam için. Sadece bir tane. Altı milyarda bir! Çoğaldığımız takdirde yapabileceklerimiz yaratıcının mantığına aykırı olacağından, cehennemi dünyaya taşıyacağımızdan, gece gündüze karışacağından yalnızca bir tane yollamış benden."
"İnsanlar..." dedim fısıldayarak. "Taşırlar insanları.kundaktayken, tabuttayken. Hep taşıyacak birileri olur. Bazıları dostluktan, bazıları cepteki paradan, bazıları da içinde bulundukları sistem bir gün onlara da taşınma sırasının geleceğini söylediği için, taşırlar insanları..."
Kayra bir gün bana "Mutsuzluğuna hiçbir çare aramıyorsun." demişti. "Ve en büyük acının kendininkinin olduğunu düşünüyorsun. Dünyadan haberi olmayan bütün gerizekalılar gibisin. Ölmesine çeyrek kalmış, herkesi yaşadığına pişman etmeye çalışan, sağlıklı oldukları için suçluluk duymalarını isteyen hastalıklı, yaşlı bir kadın gibisin.
Aralamaya başladığımda gözkapaklarımı, başlıyor cehennem tiyatrosu.Oysa otopsi yapılmış bir bedeninki kadar boş bir beyinle ne kadar mutlu olurdum, diye düşünüyorum.
"Hayatımı diktiler. Oysa yırtmak için çok uğraşmıştım."