Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
‘’*Guslün sevabı konusunda söylenen şeylerden biri şudur: ‘’Bir kişi gusül abdesti alıp da banyodan çıktığı zaman, vücudundan dökülen su damlalarının her birinde bir melek onu över!’’ Şunu görmenizi istiyorum: İslam’da meleğin makamı ne kadar da düşük ve bayağıdır: Malum düşük görüşümüzle imam ve peygamberi melek aşamasına yükselten bizler, melekleri ne kadar küçültüyoruz. Bunu görün lütfen! Halbuki onların, yani imam ve peygamberin değeri, melek olmada değil insan olmadadır. İmam kapalı kapıdan içeri giriyor, iyi… X ışınları da giriyor! Bu onun için gerçekten bir değer ifade eder mi? İnsan olmada üstün değerler saklıdır. İnsan, İslam’da evrenin büyük ve küçük bütün meleklerinin secde ettiği bir varlıktır. Hala İslam öncesi dinsel görüşümüzle İslami meseleleri inceliyor veya değerlendiriyoruz. Sonra da taklit ve itaat edip kendilerine benzememiz gereken rehberleri götürüp metafizik rafa koyuyoruz;böylece hiçbirimizin eli onlara yetişemez ve onlar bizim üzerimizde hiçbir tesirde bulunamaz; çünkü onlar asla taklit edilemez.’’ (Fecr Yayınları)
‘’ Descartes'ın şu cümlesi oldukça meşhurdur: «Düşünüyorum o halde varım.» Bu, Descartes'ın şüphesidir. Descartes önce her şeyden şüphe etmiş, sonra böyle demiştir «-Fakat şüphe etmekte olduğum hususta şüphe •edemem. Öyleyse varım ki şüphe ediyorum, şu halde ben varım! » demiştir. Sonra da «düşünüyorum o halde varım!» cümlesiyle tanındı, ünlendi ve bütün öğreti veya doktrinini bu cümlesine dayalı olarak ispatlayıp geliştirdi.
İkinci söz Gide'in sözüdür. «Hissediyorum, o halde varım.!» Üçüncü söz de Albert Camus’un sözüdür.: «Başkaldırıyorum, o halde varım! » Bu daha doğrudur. Aslında ‘’var’ olmanın’ bu üç ölçütünden her biri doğrudur. O düşünüyor, vardır ki düşünüyor. Duyumsayan, hisseden kimse, vardır ki hissediyor. Başkaldıran kişi vardır ki başkaldırıyor, isyan ediyor. Fakat burada üç tür «imek» (var bulunmak) vardır.İnsana özgü olan en üstün varoluş «başk,aldırıyorum, o halde varım»dır.
Adem Cennet'te olduğu ve başkaldırmadığı sürece adam değil bir melek* idi. Fakat insan cennette ve cennetin tüketim hayatı içinde isyan ediyor ve o meyveyi yedikten sonra (akıl, bilinç ve başkaldırma meyvesi) vaat edilen cennetten değil, yararlanma, keyif çatma ve hayvani tüketim cenneti olan cennetten kovulup çıkarılır. Sonra yeryüzüne gelir ve gayret, uğraşı, cihat, savaşma ve keşmekeş içinde kendi hayatını, geçimini üstlenme görevini yüklenir. Ana ve baba, çocuklarını evden uzaklaştırdıklarında, bu, o çocukların kendi hayatının sorumluluğunu kendilerine havale etmiş olmalarının alametidir. Bu tam da Sartre'ın •.«delaissement adıyla (egzistansiyalizmin özü) ortaya koyduğu sözün tercümesidir; yani insan kendine bırakılmıştır. Yani tabiatta kendi hayatının sorumluluğu kendisine aittir. Bütün hayvanların ve canlılardan tersine insan için durum budur; Hayvanlara içgüdüsel tabiat hükmeder. ’’ (Fecr Yayınları)
‘’Beşerin tarihini okuduğunuz zaman, görürsünüz ki beşer budalalıkları tarihi, beşer bilinci tarihinden daha zengin ve daha ilgi çekicidir. Her zaman böyle olmuştur ve bugün de böyledir. Bu anlamda «beşer» doğanın bir mensubudur, değişmez bir tanımı vardır. Tanımı, yeryüzünde elli bin yıl önce ortaya çıkan bir maymundan bugüne kadar değişmiş değildir. Silahları değişmiş, yiyecekleri değişmiş, ancak türü ve özellikleri olduğu gibi kalmıştır. Vahşi ve bedevi bir kavmin başında olan Cengiz, geçmişte oldukça uygar toplumları yöneten büyük imparatorlar, bugünkü uygarlığı çekip çeviren büyük iktisat düzenlerinin, büyük ve güçlü yönetimlerin başında olan kimselerden hiç ama hiç farklı değillerdir. Fark sadece şuradadır: Öncekinin donanımı bugünkü ölçüde değildir, bugünkü uygarlık düzeni içinde eğitim de görmediğinden, gelir ve açıkça, ‘’Öldürmeye geldim’’ der. Konuşma, yalan söyleme ve kitaba uydurup gerekçe bulma yöntemleri gelişmiş, ilerlemiştir,yoksa bozgunculuk (nifak) , yalan, adam öldürme, başkasını öldürüp varını yoğunu yağmalama zevki olduğu gibi kalmış, belki daha da güçlenmiştir. İşte bu anlamda «insan», değişmez tanımı olan ‘’beşer’’dir.’’ (işaret yayınları)