Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
Türk'ü Birinci teşrin'in son günlerinde beklenmeyen bir hadise oldu, Osman Paşa'ya Moskof kumandanından bir elçi geldi. Elçi, Pilevne'den çıkmak ve kurtulmak mümkün olmadığı düşüncesinde bulunan kumandanından teslim teklifini getirmişti. Paşa, düşmana, Türklüğe ve kendisine yakışır şekilde mertçe bir karşılık verdi. Bu karşılıkta şöyle diyordu: "Bu ana kadar yapılan çarpışmaları askerlerimizin kahramanlığı ile hep biz kazandık. Ortada teslim olmamız için hiçbir sebep yoktur. Ayrıca askeri namusun gerekli kıldığı hareket de henüz yapılmamıştır. Onun için düşmana teslim olmaktansa, vatan, din, devlet ve millet uğrunda kanlarımızı seve seve akıtmaya hazırız". bulunduğu her savaşta yiğitlik de bulunur.
Bağrında en çok Türk şehidi barındıran denizlerin başında da Akdeniz gelir. Ve yine Akdeniz'dir ki büyük denizler içinde Türk bayrağının gölgesinde kutlu yıllar süren suların en talihlisidir.
Suriye'de ilerleyen Ket Buğa, kendisine karşı durmak isteyenlere ağır yumruklar indiriyordu. Bununla beraber askeri durumu iyi değildi. Bu yüzden artık savaşmayı bırakıp çekilmesini söyleyenler bile olmuştu. Fakat ihtiyar arslan bu teklifleri dinlemedi. Çekilmeyi kaçmak diye sayıyor, bunu, çarpışma gücünü kaybetmiş olan kocamış gönlüne kabul ettiremiyordu. Bu yüzden "çekilelim!" diyenlere şunları söyledi:
"‐Şanlı bir ölüm namussuzca kaçmaktan daha iyidir. Ordudan birisi Hanın katına giderse bu sözlerimi götürsün. Ket Buğa çekilmeyi ayıp buldu, hayatını vazifeye kurban etti, desin. Böyle bir ordunun yok olması Han için büyük bir kayıp değildir. Bir yıldır çerilerinin karıları gebe kalmadı ve haralarının kısrakları doğurmadı saysın!"
İki tarafın başında da yenilmemiş birer Bozkurt vardı. Vuruştular. Ya yıldırım üstün gelecek, ya demir eritilecekti. Talih ikincisine güldü. Demir yıldırımı eritti. Türkistan'ın aksak padişahı, Türkiye'nin mağrur sultanını tutsak kıldı.
Tarihin birkaç büyük adamının zafer kazanmış ordularıyla geçtiği Sind suyunu, 1222'de Harzemşahların bu bahtsız kahraman çocuğu da yenilmiş bir savaşçı olarak ve küçük kuvveti ile aşıyordu. Bu öyle bir geçişti ki ulu kahraman Çingiz Kağan'ı bile heyecana getirmişti. Celâlâddin, sancağı ve kalkanı ile birlikte yardan suya atladığı zaman, Çingiz'in erleri bu yaman savaşçıyı yakalamak için ardına düşmek istemişler, fakat büyük Kağan onları durdurmuş, bu görülmemiş canlı levhayı seyre başlamış ve yanında bulunan oğullarına "bir babadan doğacak oğul böyle doğmalı!" demiştir. Yalnız bu hareket ve bu sözler bile Celâlettin'in kahramanlığını anlamaya yeter.
Evet, nerede Türk varsa oraya gidilecek ve Türk bulunan ve olan her toprak devlete eklenecekti. Çingiz, bu ülküsüne ulaşmış, ırkının birliğini kurarak Türklüğü dünyaya baş eğdiren güç haline erdirmiştir.
Çünkü Türk tahtı Mergen'e göre kahraman kardeşine layık, Kül Tigin içinse ağasına ait sayılıyordu. İlteriş çocuklarının kağanlıkta gözleri yoktu. Onların ülküleri ırklarına hizmet etmek, dağılmakta olan birliği yeniden kurmaktı. Bilhassa Kül Tigin bu ateşle yanıyordu. Kağan olmak değil, kağan buyruğundaki orduları yürütmek, düşmanları tepelemek, dağılmış boyları bir bayrak altında toplamak istiyordu.
Gönlü Türklük sevgisiyle çarpan kahraman İlteriş, önce milleti yeni baştan atalarının töresince düzene koydu. Onlara milli ruh ve heyecan verdi. Zaten büyük bir davanın halinde milliyetçilik ateşi denilen kutlu alevden nur ve güç alınmamasına imkân var mıydı? Bu sayededir ki, ataların töresince düzene konan onun sayıca az erleri, üstün düşman kuvvetlerine karşı yiğitçe vuruştular.
Çin imparatoru tutsak olarak yaşayan kırk bir korkusuz Türk çocuğunun, sarayına böyle hiç çekinmeden saldırışından o kadar ürkmüştür ki, ileride yenileriyle karşılaşmamak düşüncesi ile, ülkesine parça parça dağıtılan Türkleri tekrar kendi yurtlarına göndermiş ve Gök Türkler'e kendisine sözle tabi olmalarını kafi görmüştür. Türk ırkını büyük bir tehlikeden ve belki de yok olmaktan kurtaran bu olay, Kür Şad ile arkadaşlarının kanı pahasına elde edilen bir sonuçtur.
Kür Şad tarihin sayfaları içinde gizli kalmış bir kahramanın adıdır. Fakat bu ad, yalnız bu yiğit Gök Türk çocuğuna ait sayılmaz. Kür Şad adında, namları belirsiz diğer Türk fedainin maneviyatı da gizlidir. Türk göklerinde, yüzyıllar içerisinde sayısız güneşler görülmüştür. Kür Şad, bunların en parlaklarından biridir. O, kanlı bir ufkun ardından kaybolalı bin üç yüz yıl oluyor. Kür Şad, o günden beri yok; fakat Kür Şad'lık ruhu Türk göklerinin ebedî bekçisidir.
Atilla, Kun Türklerindendir. Soyumuzun bütün uruklarını tarihte ilk olarak bir bayrak altında toplayan Kunlar, Ulu Motun (= Mete)'den sonra Atilla ile Türk dünyasına ikinci büyük bir kahraman daha vermişlerdir. Türk birliğini kuran birinci büyük kahramandan yedi yüzyıl sonra gelen bu ikincisi, Paris'e kadar bütün Avrupa'yı Türk ordularına çiğneterek tarihimize yeni şanlı sayfalar eklemiştir.