Yeraltı edebiyatı, dili zincirlerinden kurtarmak için 19. yüzyılın ortaları ile 20. yüzyılın başlarında oluşmaya başlayan ben özgürüm diye bağıran edebiyat.
Anımsayabildiğim kadarıyla, eskiden, bir şölendi yaşantım, açtığı tüm çiçeklerin, tüm şarapların aktığı. bir akşam güzelliği dizlerime oturttum. ve acı buldum onu. sövdüm. silahlandım tüzeye karşı. kaçtım. ey büyücü kadınlar, ey mutsuzluk, ey kin, size emanet edildi hazinem. her insancıl umudu usumdan silip atmayı başardım. boğazlamak için onu yırtıcı bir hayvan sessizliğiyle her kıvanca saldırdım. cellatları çağırdım ölürken tüfeklerinin dipçiğini dişlemek için. afetleri çağırdım kumla, kanla boğulmak için. tek tanrımdı mutsuzluk. çamurlara uzandım. suç güneşinde kurulandım. deliliğe yaman bir oyun oynadım. budalanın o korkunç gülüşünü taşıdı bana ilkyaz. ve son falsomu da yapmak üzereyken, iştahımı belki de yeniden kabartabilecek olan eski şölenin anahtarını aramayı düşündüm. iyiliktir bu anahtar. belli ki düş görmüştüm, bu düşünce onu gösteriyor. alnımı o canım haşhaş çiçekleriyle defneleyen iblisim haykırıyor: “sen hep sırtlan kalacaksın. tüm iştahlarınla, bencilliğinle ve büyük günahlarınla ölümü hak etmeye bak.”
ah! ölümden fazlasıyla aldım payımı: ama, sevgili şeytan, senden tek dileğim, daha az öfkeli bir göz ve bu arada birkaç da gecikmiş küçük alçaklık. yazarın öğretim ve eğitim yetilerinden yoksun olmasını bilirim pek seversin, işte koparıyorum senin için şu birkaç iğrenç sayfayı lanetli defterimden.
Arthur Rimbaud