Alıntı,karakter yorumu ,kitapta gelişim v/eya konu olarak beğenip beğenmediiklerin,yazarın hakkında,özet.En az 3ü hakkında yazın lütfen..
Duvarı bitirdim. çok beğenilen bir kitap ama ben sadece Duvar adlı öyküyü begendim.Varoluşçuluk adına birşeyler buldugum bir hikayeydi. ama diğer hikayeleri pek kavrayamadım..eseri fazlaca öven yorumlar var. sanırım sorun bende hikayelerle Sartre nın felsefesini pek bağdaştıramadım.eseride ziyan etmek istemiyorum. sanırım tekrar okuyup yorum yazacağım.
ayrıca kitapta herostratus adlı öykü Albert Camus un yabancı kitabına inanılmaz benziyor.öyküdeki 2 karakterin biribirinden hiç farkı yok gibi.insanları degersiz görmesi, umursamazlık,toplumdan kopukluk.Camus daki gibi insanı şaşırtan ortada bir nefret olmadan sadece aklına estiği için birilerini vurması
5 farklı hikâyeden oluşuyor kitap. Hepsine kısa kısa deginip bir iki alıntı yapacağım.
DUVAR: Ölmek üzere bir adam. Etrafında insanlar var ve onları sevmiyor. İyi davrandığı, birlikte iş yaptıkları adamları bile sevmiyor. İnsani olan şeyleri de sevmiyor. Ölmek üzere ve insanlıktan giderek uzaklaşıyor.
ERASTRATE: Öldürmek üzere bir adam. Etrafında insanlar var ve onları sevmiyor. İnsani olan şeyleri de sevmiyor. Öldürmek üzere ve insanlıktan giderek uzaklaşıyor.
"Amerikanvari hazırlanmış istakozu sevip sevmemektedir özgürüm, ama insanları sevmiyorsam bir zavalliyim ve gün ışığında bana yer yok. Onlar hayatın anlamını kendi tekellerine aldılar."
"Zaten olmuş olan bu insanları niçin öldürmek gerekiyor?"
ÖZEL YASAM: Yine insanlardan soyutlanmış, yine insani olanı reddeden bir karakter. Bu sefer cinsel gazdan yoksun. Ama yine de sevgi var içinde. Her ne kadar alışkanlık gibi görünse de. Verdiği kararla diğer insanların dusunuslerinden siyiriyor kendini ve kendi olabildiği yerde kalıyor.
"Beni seviyor, bagirsaklarimi sevmiyor, bir kavanoz içinde ona apandisitimi gösterseler tanımadı, her zaman beni minciklar durur, ama cam kavanozu eline verseler, hiçbir şey hissetmez, içindeki onunla ilgili bir şeydir diye dusunme; insan birisini herseyiyle, yemek borusuyla, karaciğeriyle, barsaklariyla sevebilmesi gerekir."
BİR YÖNETİCİNİN ÇOCUKLUĞU: Lucien, kendi varlığını sorgulayan bir çocuk olarak başlıyor hayata. Anne babasını neden sevmesi gerektiği gibi herkesin kaniksadigi bir olaya bile tersinden bakıyor. Biçilmiş kalıpların içini nasıl bir varlıkla dolduracağını arıyor. Bu arayışını hep kendi dışında arıyor. Dersler, felsefe, cinsellik, politika... Ne zaman ki diğer insanların dusuncelerinden sıyrılıp kendi içine dönüyor, işte o zaman varoluşunu anlamlandirabiliyor.
"Bu çok eğlencelidir, çünkü herkes oyun oynuyordu.Baba ve anne, baba ve anne olma oyunu oynuyordu. Anne pek üzgün olma oyunu oynuyordu, çünkü yavrucugupek az yemek yemişti, baba gazetesini okumak ve zaman zaman Lucien'in önünde Badabum koca adam! diyerek parmağını oynatma oyunu oynuyordu. Lucien de oynuyordu, ama sonunu nasıl getireceğini artık pek iyi bilmiyordu. Yetim mi? Yoksa Lucien mi olmak?"
"Varlık bir yanılsamadır, madem ki var olmadigimi biliyorum, kulaklarimi tikamaktan, hicbir şey dusunmemekten başka yapacak bir şeyim yok ve ben hiclesmeliyim."
"Dünya oyuncusu bir güldürüydu."
"Madem ki varliginizdan kuşkuya kpiliyorsunuz, öyleyse varsiniz."
"Günler boyu insan kendi kendine sorabilirdi: ben akıllı miyim, kendimi birşey sanıyor muyum, diye; asla bir karara varılamazdi. Bunun yanında bir sabah size takılan etiketler vardı ve hayat boyu onları taşımak gerekiyordu."
"Bu sessizlik...diye dusundu. Bu sessilikten de fazla bir şeydi, hiclikti."
"O an için mutlu gibiydi: istekle senedi, bir güneş Işığı burnunu kasindiriyordu, burnunu kasindiriyordu ve güldü. Bu bir gulus müydü? Ya da daha çok, salonun birkaç adım ötesinden, dışarıda bir yerde doğmuş ve gelip onun dudaklarından olmuş bir küçük kıpırtı mıydı?"
"Doğumundan çok önce onun yeri güneş Işığı altında, Ferolles'de belirlenmişti. Babasının evliliğinden bile önce o bekleniyordu. Dünyaya gelmişse bu yeri almak içindi. Varım, diye dusundu, çünkü var olmaya hakkım var."
"Değişim sona ermişti: Bu kahveye, bir saat önce, şaşkın ve sevimli bir ergen çocuk girmişti, şimdi buradan çıkan bir erkekti."
ODA: Bir hastalıktan dolayı siyah ve kirmizilara burunmus bir odada yaşayan, deliliğin sınırında bir adam. Onu bekleyen, adamın adını bile yanlış hatırladığı karısı. Dışarda ise kadını erkekten vazgeçirmeye çalışan bir anne baba. Her şeye rağmen kadın sevdiği adamı terketmiyor. Ta ki ondan tamamen uzaklaşıp artık o olmayana kadar. Sevgi, sadece kendisi için bir sevgi.
Jean Paul Sartre, 1905 dogumlu. Çok küçük yaşta babasini kaybediyor. Annesi ve annesinin ailesiyle birlikte yaşıyor. İyi eğitimli ornek bir çocuk. Üniversiteden sonra öğretmenlik yapıyor. 2. Dünya savaşı sırasında hapse atılıyor. Hapisten çıktıktan sonra tiyatro oyunları yazıyor. Genel olarak baski karşıtı mesajlar veriyor. Öğretmenliği bırakıyor ve bir dergi çıkarıyor. Edebi-politik bir dergi. Politik yönü ağır basıyor ve birçok eyleme katılıyor. Kendisinden önce varoluşçuluk olmasına rağmen varoluşçuluğa damgasını vurmuştur.
" Sartre, varoluşçuluğun iyimser bir felsefe olduğunu hep söylemiştir. Çünkü bütün insanlar birbirinin aynısıdır ve ancak yaptıkları seçimler ile bir kahraman veya alçak birisi olabilirler. Yanı Sartre'a gore herşey insanın elindedir."
Bu son sözler aslında kitaptaki bütün öyküler için geçerli. Bütün karakterler kritik bir yerde bir karar veriyor ve olaylar beklenmedik bir noktaya gidiyor. Sadece olay ordusu değil bu insanların varlıkları ile ilgili duyumsayislari da kitaptaki öyküleri farklı kılıyor.
Basit bir dille ve kolay anlaşılır bir uslupla anlatmış derdini. Ancak bir çok cümle öyle derin anlamlar içeriyor ki durup bir dusunme ihtiyacı duyuyor insan.
Belki okurum bu ikinci kitabı da demiştim ama maalesef e kitaba başladım ama 1 sayfa bile okuyamadım demek ki bana göre değil e kitaplar. Kitap olmalı elimde tutup okumalıyım ben.
Sen en azından almissin ben daha o aşamaya bile gelemedim. Ama okuyacagim söz.