Bazen elimizde birçok kitap oluyor ve hangisini okuyacağımıza karar veremiyoruz. Bazen de canımız bir kitap okumak istiyor ama bu kitabın ne olduğuna dair bir fikrimiz olmuyor. İşbu sebeple kurulan bu grupta, okuduğumuz kitaplar hakkında birbirimize yardımcı olabilir, okumak istediğimiz kitaplar hakkında fikir teatisinde* bulunabiliriz diye düşündüm.
* Hep cümle içinde kullanmak istemiştim buraya kısmetmiş.
@ehlimana, bugün köy enstitüleri tarzında proje olsa köy işleri değil sanırım şehir hayatına uygun şeyler olurdu. o dönemde halkın ezici çoğunluğu köyde yaşadığı için köy hayatına yönelik eğitime ağırlık verilmiş diye düşünüyorum. ayrıca istatistik takıntısıyla ilgili tespitiniz çok doğru. nitelikten çok nicelik ön planda. çocukların birden çok yerde koşturulmasının altında da bence bu yatıyor. hem onu da yapsın hem bunu da yapsın diye düşünülüyor ama neyi ne kadar yapabiliyor hiç önemli değil. çok basit bir örnek vermek istiyorum. anadolu lisesinde okurken haftada 2 saatten 4 yıl almanca dersi gördük. 4. sınıfın sonunda sınav kağıdında bir oda olurdu ve odadaki eşyaların almancalarını yazardık ki sorun bizde de değildi. müfredat öyleydi. her şeyden önce 2 saat ders vererek değil 4 yıl, 10 yıl anlatılsın bir şey olmaz. ama sırf hocaya kontenjan yaratmak için böyle bir acayiplik yaptılar. kağıt üzerinde başlangıç seviyesinde almancam var, ne mutlu bana!
@elfesya, Öğretmenlerin hangi aşamalardan geçtiğini pek bilmiyorum ama öğretmenlik dersleri aldıklarını düşünüyorum. Çünkü sizin de dediğiniz gibi öğretebilmek için sadece bilmek yetmiyor. Üstelik öğretmenler sadece öğretmekle değil eğitmekle de yükümlü. Özellikle de ilkokul öğretmenlerinin bence çocuğun geleceği üzerinde direkt etkisi bulunuyor. bu konuyla ilgili ekşisözlük' te öğretmen maaşı başlığından bir entry paylaşmak istiyorum:
https://eksisozluk.com/entry/33604044
"benim aldığım maaş bu. vallahi bana da yaptığım işe göre fazla maaş alıyormuşum gibi geliyor. öyle kpss'ye falan da çok çalışmadım, bar bar gezdiğim bir dönem sonrası sınava girdim ki ayıptır söylemesi çoktan seçmeli testler konusunda biraz yetenekliyimdir. bir de eğitim fakültesi mezunu olmadığımı da ekleyim. bazen sınıfa girdiğimde diyorum ki kendi kendime, "ben hayat hakkında ne biliyorum ki bu çocuklara bir şeyler öğreteceğim?"zaten çok tehlikeli bulduğum bir meslek. eğitim olmasa, insanları kendi haline bıraksak kapasitelerini daha iyi kullanacaklardır diye düşünüyorum. verdiğimizin yanında içlerinde o kadar çok şeyi köreltiyoruz ki... her gün bir günah işliyormuşum gibi içim acıyor. geçenlerde beyaz show'da eğitilmiş bir köpeğin eğiticisinin komutlarıyla oturup kalkmasını, utanmış numarası yapmasını falan izliyordum ki içim acıdı, parçalandı köpeğin gördüğü zulme, kendisini doğasından uzaklaştırana, üzerinde hakimiyet kurana olan bağlılığı, sevgisine... ki biz bunu bile başaramıyoruz okullarda. öğrencilerle beraberken gerçek anlamda onlar adına mutlu olduğum zaman serbest bırakıp oyun oynamalarını izlemek oluyor. derste suratıma bomboş gözlerle bakan çocukların kendi hallerindeyken nasıl da zehir gibi olduklarını görmek... maaş ve ek ders ödemelerime her baktığımda bunu gerçekten ne için aldığımı sorguluyorum her seferinde. ne işe yaradığımı... ve bu yazdıklarımın bir günah çıkarma falan olduğunu düşünüyorsan hayır, bunu söylemiyorum. ne kadar çalıştığımın, vaktimin ne kadarının sömürüldüğünün önemi yok; ben devlete sisteme itaatkar insan yetiştireceğim diye memleketimi (ve tüm ailem aynı süreçten geçtiği için ne yazıkki artık ortada memleketim diyebileceğim bir yer de yok.), hayatımı, o hiç ulaşamayacağım hayallerimi, içinde kendim olabildiğim, dilediğim gibi yaşayabildiğim çevreyi bırakmışım, inançlarımı, düşüncelerimi unutmuşum, ruhumu satmışım. aldığım iki kuruşun hesabını mı vericem... diyorum ki, ortada eğitimle ilgili daha büyük sorunlar varken hatta eğitimin kendisi başlı başına bir dertken ve bu dediklerim senin hayatını, senin çocuğunun hayatını direkt etkiliyorken hâlâ aldığım 3 kuruş maaşla kafayı bozmuşsan bir yerde hata yapıyor olmalısın."
Ben de bir eğitim fakültesi mezunu bir öğretmen olarak tartışmaya katılmak istedim. Köy enstitüleri en temelde köydeki halka her açıdan eğitim verecek öğretmen yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Devrim ancak devrimin öğretmenleri ile halka iletilebilir düşüncesi ile yola çıkılmış.Ve öğretmenin her yönden genel kültürünün yüksek olması gerektiği her yerde söylenir. Köy enstitüleri de buna hizmet etmekteydi. Bugün sistem ne olursa olsun öğretmen yetiştirmede tökezliyoruz biz. Bugün öğretmen yetiştirmek için açılmış eğitim fakülteleri kapatılıp eğitim fen/ edebiyat mezunlarının eline bırakılıyor. Fen / edebiyat mezunu arkadaşlar alınmasınlar karşı duruşum kişilere / bireylere değil yapılmaya çalışılan sisteme karşıdır. Öğretmenlik sadece bilgi biriktirip bunları çocuklara aktarmak değildir. Dün ile bugün arasında en büyük fark da bu.
ben köy enstitüsü modelini tam uygulayabileceklerini düşünmüyorum. yani istanbulda ki okulları düşünecek olursak tarla, ekme-biçme,bağ,bahçe bir hayal ancak fasulye çimlendirebiliriz.bu sadece enstitülerin bir yönü ama bence hobi bahçeleri olmalı. bunlar için beton binalar iş görür kanısındayım.ben eğitimde reform/ların olması gerektiğini düşünenlerdenim.
eğitim yöneticileri birimler oluşturmalı. okul sonrası yeteneği olan çocukların geliştirilmesine yönelik merkezlere alınmaları sağlanmalı.mesela spor alanında hangi branşta yeteneği varsa o branşta profesyonellerle antremanlar yapmalı sonrasında ki hedef yarışmalar olmalı yurtiçi (okullar arası), yurtdışı. müzik alanında yine yeteneğe göre çocuklar keşfedilmeli. biz öğretmenlerde de suç var çocuk ayağımıza gelsin istiyoruz. veli de öğretmenin işi fark etsin bekliyor. çocuk elinden tutan olmayınca kendi potansiyelini ortaya çıkaramıyor. öğretmenler çok iyi gözlem yapıp çocukları belirlemeli.
okul sonrası çocuk okuldan alınıp tüm yiyecek, malzemeleri, ulaşım masrafları karşılanacak şekilde bir sistem yapılmalı. teşvikler arttırılmalı.
bir de tabii toplum olarak küçümsemeye yönelik olan fikirlerin değiştirilmesine çalışılmalı.
çocuk ''eee ben bu kadar eğitim gördüm/görüyorum. ya sonra ne olacak? okul bitince beni öylece bırakacaklar mı?'' dememeli.dedirtmemeliyiz. ömür boyu çizili bir yolu olmalı.
ayrıca toplumdaki değersiz bakış açısı değiştirilmeli. bu da teşviklerle olur.
bir de ailenin yanında öğretmenlere gözlem yeteneğini ve bilgi düzeyini daha da geliştirecek eğitim verilmeli.yani tüm faaliyetleri bilmeli çocuğu nasıl yönlendireceğini, potansiyelinin olup olmadığını anlama düzeyine ulaşmalı.bu da öğretmen eğitimleriyle mümkün.
biz sadece niceliğe baktık; kaç kişi ne mezunu? okuma yazma bilen sayısı ama nitelik bizim için pek bir anlam ifade etmedi. çünkü uluslararası kuruluşlarda sayı hep önde oldu.Türkiye de okuma yazma bilen oranları, yıllara göre değişimler.
maalesef ülkeye gelen turist soru soracak ingilizce bilen kişiyi zor buluyor. kendini ifade edebilen sayısı çok az.
bizim için yabancı dil her zaman 1.sınıftan üniversite sona - eylülden hazirana oldu. yaz tatili geldi öğrenciler bıraktı. çocukları hiç kendini geliştirmeye yönlendiremedik. hep şu kitabı okuyun dedik ama hiç kendinize bir kitap seçin diyemedik. hep 100 temel eserimiz oldu hiç demedik ki başka kitaplar da var ve bunlar da birileri için temel eser. hayır hep bizim 100 temelimiz vardı ve bunlar ''okutuldu''.
kısacası baştan sona yanlış giden bir şeyler var ve herkes kendine düşen görevi üstlenmeli.
bir de lütfen şunu unutmayalım: neden çocuklar birden fazla yere koşturuluyor?
tek bir yerde uzmanlaşmak yerine birkaç karpuz sıkıştırıyoruz. çocukları tüm gün sabahtan akşama oradan oraya koşturuyoruz aman şu kursa da gitsin aman baledn eksik kalmasın
@ciba, aslında aileler ve öğretmenler bu dediklerini yapsa ciddi ilerleme kaydedilir diye düşünüyorum.
@vovathecat, evde bu tür şeylerle ilgilenen biri olması çok güzel, sizin adınıza sevindim. konu dışı olacak ama annelerin çocukların zihinsel gelişimi açısından babalardan daha etkili olduğunu düşünenlerdenim.(istisnalar elbette vardır.) bu nedenle sanatla ilgili bir annenin çocuklarını da doğru yönlendireceğini düşünüyorum. dediğiniz gibi mesele ille piano değil, ufuk genişliği.
Köy enstitüleri hakkında pek bir bilgim yoktu açtığınız konu ve yapılan yorumlar sayesinde öğrenmiş oldum. Bence gayet gerekli ve işlevli kurumlarmış, kaldırılması için hiçbir neden göremiyorum. Buna benzer devletin veya kamu tarafından oluşturulan kuruluşlar zihni ilerlemede çok etkili olurdu diye düşünüyorum.
Bir enstrüman çalmak kitap okumak kadar zorunlu değil ancak olsa çok güzel olacak ve aslında birçok yeni bakış açısının ve sanatçının yetişmesini sağlayacak bir yetenek. Resim yapmak, heykeltraşlık, kaligrafi de öyle. Demek istediğim sanat dallarıyla uğraşmak kişiyi özgür kılıyor ve ufkunu genişletiyor.
Etrafımda böyle insanlar var. Kendim kitap okumayı severim, yeni başlamış olsam da gitar öğreniyorum. Annem ne yazık ki artık bırakmış olsa da profesyonel piyano çalarmış ve kitap okumayı o da seviyor. Arkadaşlarımdansa böyle insanlar tek tük, nedense ya kitaplara ağırlık verip müziği önemsemiyorlar ya da tam tersi. Resimle, heykelle uğraşan hiçbir arkadaşımsa yok...
@somutakkaya o donem egitime acti insanlar. Bilgili olmak ovunilesi bir durumdu. Lise mezunu olmak ayricalikken, universite mezunu olanlar doktora egitimi almis gibiydi. Ama artik kisa yoldan para kazanma, zaten her sekilde bir universite kazanirim dusuncesi, universite okuyacagima gider bi yarismaya katilir unlu olurum fikri...
Mufredat cok basit, ders kitaplari islevsiz, ogrencinin lehine olsun diye degisen sistemin gun gectikce ogrenciyi sadece simartmasi.
Aslinda bu konu uzerine cok ama cok konusulur. Ancak biz yetkililere ulasamayiz, ulassakta dinlenmeyiz. Yapacagimiz bireysel olarak ogretmenlerin idealistliklerini kaybetmemesi, aile olarak cocuklarimizi cok yonlu egitebilmek.
@miladras, tavsiye için teşekkür ederim, ilk fırsatta okuyacağım.
Somut Akkaya ; İbn Haldun'un Mukaddeme'de ortaya koyduğu bir tespit var Her devletin 5 aşaması var diye ; Senin dediğin devre ilk aşama yani halkın birbirine kenetlendiği toplum şuurunun en fazla olduğu dönem. Kuruluş heyecanı azaldıkça bu bilinç geriye gidiyor maalesef. Fırsat bulrsan bu 5 aşamaya bir göz atmanı öneririm.
@earslan86, az da olsa görevini tam olarak yerine getirmeyen öğretmenler elbette var.(her meslekte olduğu gibi) ama bence esas sorun öğretmenlerde değil. yani oraya gelinceye kadar çok daha önemli sorunlar var. miladras' a tamamen katılıyorum, ne müfredat öğrencilere doğru şeyi veriyor ne de öğrenciler doğru şeyi istiyor.
@ciba, çok güzel tespitte bulunmuşsunuz. o dönemde öğrenci olanlar devletin çok fakir olmasına rağmen kendilerine eğitim alma imkanı yarattığını bilip, bu sorumlulukla hareket ediyormuş. kendilerini yetiştiren ülkeye faydalı olmak istiyorlarmış. şimdi dönemin de değişmesiyle bu ortak bilinç neredeyse yok olmuş durumda. sizin de dediğiniz gibi eksi yönde ilerleme söz konusu. gün geçtikçe daha yetersiz nesiller geliyor ve bu nesiller de yine daha değersiz nesilleri yetiştirecek. hangi belgeseldi hatırlayamıyorum ama ismet inönü' nün kızı şunları söylemişti: "atatürk bize o dönem o kadar büyük bir özgüven vermişti ki hiçbir şeyden korkmuyorduk. ülke olarak herkes samimi bir şekilde çalışmak, ilerlemek istiyordu. bunu başarabileceğimize olan inancımız tamdı."
Ben 1 yili tamamlamis bir ogretmen olarak actiginiz bu konu da size gercekten cok katiliyorum. O donemde ki egitimin sadece teori de degil pratik ve hayata uygun olmasiydi kaliteli yapan. Ancak su an aldigimiz egitimler sadece teorik ve sadece sinav sistemine yonelik.
Ayrica Gun gectikce elimizdekilerin kiymetini azaltiyoruz, cunku kaybetme endisesi tasimiyoruz. Ister teknoloji cagi, ister yayginlik dense de egitimin kalitesi ve egitim almaya istekli olanlarin sayisi gun gectikce azaliyor. Bu ogrenciler icinde ogretmenler icinde gecerli. Ben size cok basit bir ornek vermek istiyorum. Annem babasinin okutmak istememesi uzerine bundan 35 yil once intihar girisiminde bulunmus. Bense su an her gun okulu birakma karari alan, okuldan kacan ogrencileri tekrar okula kazandirmak icin ugrasiyorum.
Zaman buldukca kitap okumak, kulturel faaliyetlerde bulunmak icin elimden geleni yapiyorum. Ama baktigimda gerek yillarin deneyimli ogretmen arkadaslarim gerekse yeni mezun olan ogretmen arkadaslarimin brans fark etmeksizin kitap okumaktan kactiklarini goruyorum.
Biraz cagi dogru kullanamamak, biraz isteksizlik, biraz da egitimsizlik (ne kadar universite mezunu olsak da) gun gectikce egitim kalitemizi dusuruyor.