Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
"Ben ki İklim-i Rum padişahı, İstanbul, Belgrat, Filibe ve Mısır hakanı Süleyman bin Selim bin Bayezit'im. Büyürdüm ki bundan sonra sınır beylerim, kapı kullarım,kalelerim başbuğları, küçük ve büyük bütün kara ve deniz askerlerim bu beratımı taşıyan Malkoçoğlu Kasım Bey'e itaat ederler; dilediği zaman, dilediği kale ve arazimde istediği gibi hareket etmesine müsaade ederler. "Buyruklarımdan dışarı çıkmayanlar, böyle bileler ve alâmet-i şerifime itaat kılalar."
- Demek Verböçi de Japolya'yı istiyor...
- Evet!.. Fakat Peter Perene falan Ferdinand'ı istiyorlar. "Avusturyalılar kuvvetlidir, bizi Türklere karşı korurlar" diyorlar.
- Sersemler... Sonra Avusturyalılara karşı onları kim koruyacak?.. Böyle iki büyük devletin arasında otururlarsa elbet birisine sığınacaklar. Sonra, sonra... Ben dağlarda gezeli epey şeyler olmuş.''
''- Tam bir imparatora lâyık taç imiş, acaba başıma uyar mı? dedi.
Kral yere tükürdü:
- Senin o kocaman kafanın tepesindeki taç, maymun kafasına konmuş şeyhislâm kavuğu gibi çok gülünç kalacak. Kasım Bey'in sözüne baksana... Taç ne krala, ne imparatora yakışır. Acemlerden miras kalmış. Olsa olsa Şah İsmail’e yaraşır. Onun basına koyalım.''
''Sah İsmail:
- Bir ip takılmış!..
Diye kekeledi. İmparator Mustafa, gevrek gevrek güldü:
- Sırat köprüsü. Simdi Azrail aleyhisselâm üstünden geçecek.
Mariya, Malkoçoğlu'na sokuluyor, onun sırtının üzerinde atının hafif sallantılarıyla titreyerek yatıyordu. Mehtap, müzik, gidilen yolun heyecanı bu ask gecesini süslüyordu.
Kalktı göç eyledi Türk erleri
Ağır ağır giden iller bizimdir.
Arap atlar yakın eyler ırağı,
Yüce dağdan asan yollar bizimdir
''Padişahın kölesi olmakla beraber padişahtan başka herkesi kendine köle sanan paşa kızdı. (ibrahim paşa)''
''- Bize erkeklik dersi mi veriyorsun?
- Daha henüz mektep açmadığım için hayır!..''
''- Ben sizin misafiriniz değilim, siz benim misafirimsiniz.
- Acayip! Doğrusu Viyana şehrinin bu şerefinden henüz haberimiz yok.
- Biz bir yere sahibi olmakla şeref vermeyi arzu ettik mi eski sahibine haber vermeye lüzum görmeyiz. Ordumuz gelir, o yeri alır. Ev sahibi biz oluruz.
- Öyle anlaşılıyor ki, simdi de şirin Viyana şehrine sahip olmayı arzu etmişsiniz.
- Tamamıyla değilse de inat için... Biz Macarların basında bir Avusturyalı
istemiyoruz. Kralınız Ferdinand'ın burnu hem büyük, hem çirkin; hoşumuza gitmiyor. Önce ona haşmetimizi göstermek istedik. Kardeşi Şarlken ise cihana hâkim olduğunu söyleyip durur. Ona da haddini bildirmek istedik. Fakat görüyoruz ki, ikisi de kaçmışlar. Kavga etmek için de senin gibi sıska kargalar bize pek hafif geliyor.
- Sizin teşrif edeceğinizden haberleri yoktu. Tahmin etmiş olsalardı, karşılamaya çıkarlardı.''
''Türk ordusu bu kar fırtınaları arasında, bu bembeyaz sahralar ortasında bir vekar-ı hamâsetkârâne ile ilerliyor, azamet ve mehabetini Viyana surlarına kadar isal etmekten mütevellit bir gururu cengâverâne ile yürüyüşüne devam ediyordu."
Fakat on iki bin akıncıdan son kalan dört kahraman da bu son savaşı verdikleri şarda şehitlik şerbetini içerek o yıllarca hiç durmadan at kopardıkları yeşil ovalara, başı dumanlı, kızıl kan renkli göklere karsı gözlerini kapıyor, yeni bir âleme kavuşuyorlardı.''