Ferit Orhan Pamuk (d. 7 Haziran 1952, İstanbul)
2006 yılında Nobel Ödülünü kazanarak bu ödülü alan en genç iki kişiden biri olmuştur.
Kitapları elli sekiz dile çevrildi ve yüzü aşkın ülkede yayımlandı.
2005 yılında Prospect dergisi tarafından dünyanın 100 entelektüeli arasında gösterilirken, 2006 yılında ise TIME dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri seçildi.
Kasım 2005 ve Haziran 2008 tarihlerinde ABD'den Foreign Policy ve İngiltere'den Prospect dergilerinin internet üzerinden okuyucu anketleri ile oluşturduğu
Dünyanın ilk 100 entellektüeli listelerinde, 2005 yılında 54., 2008 yılında 4. sırada yer almıştır.
SabitFikir konuyu yazmış, adres şurası: http://www.sabitfikir.com/haber/pamuk-newsweeke-modern-toplayicilari-anlatti
* Kahramanlarımın kullanacağı bir fincanı, sarı bir ayakkabıyı ya da bir ayva rendesini önce romanda tasvir edip sonra dükkanlarda arayacağıma, daha mantıklı olan şeyi, tam tersini yapar, önce dükkanlardan –ya da eski eşyaları, çeşit çeşit kağıdı– sigorta poliçelerini, makbuzları, eski banka defterlerini ve tabii fotoğrafları saklayan tanıdıklardan “müzem ve romanım için” diyerek alır, hikayemi bu eşyaların üzerinden ve onları zevkle tasvir edip geçerek yazardım.
*Bazan da hevesle bir dükkandan aldığım İstanbul’un eski bir at arabasından kalma gece feneri ya da şehirde merkezî havagazı düzeni olduğu günlerden kalma bir havagazı sayacı, hikayem o yöne doğru hiç ilerlemediği için ne romana ne de müzeye girmeden elimde kalırdı. 2008 yılında romanı bitirip İstanbul’da yayımladığımda yazıhanem ve yaşadığım ev, arkadaşlarımın kuşkuyla baktığı eşyalarla doluydu.
*Sorun Çin, Hint, Meksika, İran ya da Türk tarih ve kültürlerinin ne kadar zengin olduğunu anlatabilmek değil. (Elbette bu da yapılmalı, ama bu zor değil.) Zor olan, bu ülkelerde günümüzde yaşayan tek tek insanların bireysel hikâyelerini aynı zenginlik, derinlik ve güç ile müzelerde anlatabilmek. Bunun için devlet tarafından desteklenen, milli tarihi anlatan ve şehirlere, mahallelere hükmeden büyük anıtsal müzeler (Louvre ya da Metropolitan) yerine, tek tük bireylerin hikâyelerini anlatan, eşyaları çevrelerinden koparmayan ve kuruldukları mahalleleri, sokakları, oralardaki ev ve dükkânları da serginin bir parçası haline getirecek mütevazı müzeler hayal etmemiz gerekiyor.
*Bana göre müzeler, bir devleti, milleti, şirketi, belirli bir tarihi vs. iyi temsil edip edememeleriyle değil, tek tek bireylerin insanlığını ortaya çıkarıp çıkaramamalarıyla ölçülmeli.
*Şehirlere, mahallelere hükmeden anıtsal binalar insanlığımızı ortaya çıkarmıyor, tam tersi onu eziyor. Daha insani olan; mahalleyi, sokakları, çevredeki evleri, dükkânları, her şeyi serginin bir parçası haline getirecek mütevazı müzeler hayal edebilmek!
*Müzelerin geleceği evlerimizin içindedir.