Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
‘’Camideki cemaatin hepsi din ulularıdır. Hz. Muhammed ise mihrapta oturmaktadır. Evliya Çelebi bu cemaate müezzinlik yapar. Namaz bitince Ebi Vakkas, Evliye Çelebi’ye tevhit sonrasında hemen kalkıp Hz. Muhammed’in mübarek elini öpüp ‘’Şefaat ya Resulallah’’ demesini öğütler. Çok heyecanlanan Evliya Çelebi’yi Ebi Vakkas oğlu Sa’d elinden tutarak Hz.Muhammed’in yanına götürür ve :
-Sadık aşıkın ve ümmetinden Evliya kulun şefaatini diler, diye söylenince daha da heyecanlanan Evliya Çelebi, Hz.Muhammed’in elini öperken
‘’Şefaat ya Resulallah’’ diyeceği yerde ‘’Seyahat ya Resulallah’’ der.
Hazreti Peygamber gülümseyerek :
-Allah’ım şefaati , seyahati ve ziyareti sağlık ve esenlikle kolaylaştırır, diye dua ettikten sonra el-Fatiha der. Bütün cemaat Fatiha suresini okuyarak amin der.’’
‘’Ahmet Hamdi Tanpınar, Bir Türk şehrinden bahsedip de Evliya Çelebi’yi hatırlamamak kabil değildir, der.’’
‘’Definenin bulunuşunu ve Bursa adının verilişini şöyle anlatıyor Evliya Çelebi… Kimi bulunursa kimi bulunmazsa derler. Derhal devlere buyurup, o defineyi bulup, şehri baştan sona adını Bulursa koyarlarla. Bursa, Bulursa’dan bozulmadır. Daha sonra Hz. Süleyman Bursa’nın batısına yakın Edincik adında büyük bir şehir kurup Belkıs’a taht merkezi eder. Hala büyük köşkleri, yüksek kemeleri Edincik şehrinde açık seçik bellidir.’’
‘’Evliya Çelebi aynı zamanda bir mizah yazarı gibi Seyahatname’yi işlemiş, anlattıklarıyla eserini ilginç kılmasını bilmiştir. Böylesine akıcı, işlek bir üslupla ciltler dolusu seyahat kitabı yazan ; anlattıklarını ilginç olaylarla süsleyen, laf oyunları yapan ikinci bir gezginimiz çıkmamıştır.’’
‘’Seyahatname’de dönemin Türkçesinin ağızlarıyla ilgili bilgiler de önemli bir yer tutar. Evliya Çelebi, bir ağız derlemecisi titizliğiyle gittiği bölgelerde konuşulan Türkçe’nin özelliklerini, söz varlığını bizlere vermektedir.’’
‘’Evliya Çelebi dille oynayan, sözlere yeni anlamlar yükleyen, hatta kimi zaman sözcükler türeten kişiliğiyle karşımıza bir dil ustası olarak çıkar.
Sözcük türetmeye bayılır Evliya Çelebi… Farsça yer adı türeten –stan ekiyle hiç görülmedik, duyulmadık sözler türetir : Kumistan, Yörükistan, ormanistan, çayıristan, maymunistan, pirincistan.’’
‘’Ancak, yediklerinin içtiklerinin helal olması konusunda dikkatlidir. Domuz eti yemez ama deve, yaban mandası, keklik, turaç, sülün, ahu, yılan balığı gibi etleri yediğini belirtir. Sudan’da zürafa kebabı ikram edildiğinde ‘’İnşallah helaldir’’ diyerek yemiş ve çok beğenmiştir.’’
‘’Hafızlığını ve müezzinliğini bildiğimiz Evliya Çelebi’nin askeri bir görevi daha vardır, zaferle biten savaşlarda zafer ezanını okumak… Evliya Çelebi, bununla gurur duymaktadır.’’
‘’Bu hakir de bu kutlu savaşta bulunup ezanımuhammediyi okumak müyesser oldu Allah’a şükür. Azak kalesi fethinde de Hanya, Yanova, Varat, Ribnişçe, Yenikale, Egirvar, Egirsek, Kemenvar, Uyvar, Litre, Leve ve bu Novigrad kalelerinin ilk ezanlarını okumak bu hakire müyesser oldu. Daha nice kalelerin fethinde ezanımuhammediler okumak müyesser oldu. Bu niyete Allah rızası için el-Fatiha.’’
‘’Evliya Çelebi bu bölümde hamsinin adını özellikle hapsi diye yazar, çünkü yöre halkı öyle söylemektedir. Trabzonluların konuşmasını verirken balık değil palık biçimlerini yeğler. Trabzonluların hamsiyi ne kadar sevdiğini anlatırken iki olay aktarır :
Hamsi balığı geldiğinde ağaçtan yapılma bir boru üflediğini, bu borunun sesini duyan bütün halkın, hatta cemaatle namaz kılanların ve hatta imam ve müezzinin bile namazı bırakıp :
-Namaz bulunur ama hapsi bulunmaz diye kıyıya koştuklarını yazar.’’
‘’Şehre ulaşan elçilik heyetinin Viyana’ya girişi ile ilgili olarak kral tarafından arabaların önceden gitmesinin istendiği ‘’Çesar hazreti azametiyle buyurdular ki…’’ diye söylenince elçi Kara Mehmed Paşa’nın şöyle bağırdığını anlatıyor :
-Bre melun ve dinsiz, bir daha senin ağzından ‘’Çeşar azametiyle şöyle buyurdu’’ lafını duymayayım, yoksa vallahi seni yeni hançer kabzasıyla tepelerim. Azamet bir Allah’a mahsustur.’’
‘’Ben arabaya binmem. Biz Osmanlıyız. Bizim adetimiz küheylanlara binip, cirit oynayıp gazaya gitmektir. Bizim İstanbul’da böyle arabalara avratlar biner. Bize lazım değildir.’’
‘’Ama padişah defterhanesinde ismi Ankara’dır. Bir katmerli beyaz gül yaprağı gibi kat kat sur, fethedilmesi zor, hendekli bir hisardır ki hakkında şairler şehrengizlerinde övmüşlerdir.
Dünya kalesinin tamamını gördük fakat böyle bir şey görmedik.’’
‘’Murad Han, ‘’Her ne isterse elinden gelir,’’ diye Ahmet Çelebi’den pek korktuğundan sürmüştür.’’
‘’Yıllar önce gördüğü rüyada Hz.Muhammed’den şefaat dileyecekken yanlışlıkla seyahat isteyen ve böylece seyyah-ı alem olan Evliya Çelebi Peygamber’in huzurundadır… Uzun gezilerin ardından artık şefaat dilemenin zamanı gelmiştir.
Bu kez dili sürçmeyecektir…
Büyük kalemini çıkarır ve duvara tek bir satır yazı yazar :
Şefaat ya Muhammed Evliya’ya…’’
‘’Seyyah-ı alem nedim-i beni-adem Evliya Çelebi, XVII yüzyılda, üç kıtada, yedi iklimde,on sekiz padişahlıkta, yaklaşık yirmi beş milyon kilometrekarelik bir coğrafyada dolaşarak yazdığı Seyahatname’yi dünya kültürüne miras bırakıp son yolculuğuna çıktı. Sessiz sedasız…
Bir de dileğimiz var…
Gördüğü rüyada şefaat dileyecekken seyahat isteyen ve dünyayı dolaşan Evliya Çelebi’nin ebedi hayata giden bu son yolcuğunda çok sevdiği Peygamberimiz Hz.Muhammed’in şefaatine nail olması…
Evliya kuluna şefaat ya Resullallah.