Kitaplardan En Sevdiğimiz Alıntılar

Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...

Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)


Tür: Genel | Açılış, 27 Mayıs 2012
<< tüm tartışmalar

Tarih, Kültür ve Kahramanlar - Hüseyin Nihal Atsız

Tartışma Cevapları
« geri 1 2

1 ile 10 arası cevap gösteriliyor, toplam 11 cevap.
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Kür Şad'a gelince o bunların hiç birine benzemez. Kür Şad ne
büyük ülkeler almış, ne yüksek kanunlar koymuş, ne de yoksul milleti zengin etmiştir. Fakat bununla beraber o cihan tarihinin, hiç şüphesiz, birinci kahramanıdır.’’

‘’ Çünkü kahramanlıktan nasibi bulunmayanlar ve hiç olmazsa kahramanlığı takdir edecek kadar asil seciyeli olmayanlar için kahramanlık budalalıktır.’’

‘’ Bu suretle, denilebilir ki, Türkleri esaretten kurtaran, Kür Şad'ın kahramanca saldırışı olmasaydı Çinliler, tabii, Türkleri Çin'de alıkoyarak Çinlileştirmek siyasetinde muvaffak olacaklardı.’’

‘’ Kür Şad ve 40 arkadaşının ölümünden beri 13 asır geçti. Bu 13 asırda Türk milleti ne savaşlar, ne felâketler, nasıl korkunç hengâmeler, neler geçirdi; yalnız bir iki tanesi büyük ve sağlam milletleri devirecek ne acı bozgunlar tattı. Fakat işte o millet dipdiri ve ayakta duruyor. Yine kim olursa olsun dövüşe hazırdır. Denilebilir ki Türk milletine bu güç kaynağını veren şey ondaki Kür Şadlık ruhudur. Kür Şad'ı kutlularsak Kür Şadlık ruhunu yüceltmiş oluruz.’’

9 yıl, 2 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Lâkin şunu da kabul etmek lâzımdır ki arkadaşım Orhan Şâik'in dediği gibi:
En yüksek eserler kılıçla ve düşman kanıyla yazılmış olanlardır.’’
‘’ Tanrının Türk Tanrısı olduğuna, mavi gökle kara toprak arasındaki insan oğullarının yalnız Türklerden ibaret bulunduğuna, kendi ırklarının başkalarına hâkim olarak yaratıldığına inanan atalarımız için kahramanlık bir tabiat, fazilet bir huydu...’’

‘’ Milli ıstırapların şahlandığı ve şahsi ıstıraba karıştığı son yıllarda,ölmezler tümeninin zafer ve Şeref şehrâhında hayalen çok dolaştım. Yarı masallaşmış çehresiyle Alp Er Tunga'dan, kahraman kadın Tomris'ten bağlayarak Pilevne kahramanı Gazi Osman Paşa'ya, Edirne kahramanı Şükrü Paşa'ya ve kurtuluş savaşının meçhul fakat meşhur şehidine kadar bütün ölmezlerin önünden ihtiramla geçtim. Eskiden olduğu gibi yine Kür Şad'ı hepsinden büyük buldum. Çünkü o birçok büyüklerde görülen bazı küçüklüklerden uzak, birçok büyüklerde rastlanan menfaat duygusundan sıyrılmış, bazı büyüklerde bulunan yanlış hareketlerden beride kalmış kaya gibi aşılmaz bir devdi.’’

‘’ Tarih acayip bir ihtiyardır. Bazılarına tam hakkını verir. Bazı değersizlerden çok bahseder. Bazı büyükleri hiç anmaz. Bazılarından da yalnız bir kaç kelime söyler. Kür Şad bu sonuncularındandır.’’

‘’ Biz, bugünün Türkçüleri bu "kaybolmuş güneş"imizi 13 asrın karanlıklarından çekip çıkararak başımıza taç ettik. Şimdi o, büyük yarınımızı aydınlatıyor. Onun boşa gitmemiş okları 13 asrın ötesinden bize 41 kahramanın selâmlarını getiriyor. Ve onların ruhları kendilerine doğru çelik ve kan tufanlarıyla yapılacak büyük bir yürüyüşü bekliyor.’’

‘’ 1300 yıl önce dökülen Kür Şad'ın kanı ırkımızı yabancılar arasında erimekten kurtarmıştı. Bugün de onun hatırası Türklük ruhunu eriyip sönmekten kurtaracaktır. Vaktiyle onun at koşturduğu yerlerdeki meçhul mezarlardan bize gelen sesler " daha ne kadar bekleyeceğiz?" diye sorarken bizim yayladan "yakında geleceğiz" diye yükselen haykırışlar onlara karşılık veriyor...’’

‘’ O anıtın önünde Kür Şad'a ve arkadaşlarına saygı olarak börk ve çizme giymiş, kılıç ve sadak takmış Türk gençlerinin, birbirine perçinlenmiş sarp bir yığın gibi dik adımlarla geçit resmi yaptığını düşünüyor ve 1300 yıllık gençler olan Kür Şadla arkadaşlarının da, yaralarından hâlâ dinmeyen kanlar sızdığı halde, kendilerine çevrilen başlara gülümseyerek selâm aldıklarını görür gibi oluyorum...’’

‘’ Ziya Gökalp'in Türklüğe yaptığı büyük hizmet, Türk milliyetçiliği, yani Türkçülük alanındadır. Tarihin uzak yüzyıllarından beri varolan, fakat Tanzimat'tan sonraki devirde hem devamlı, hem de daha şuurlu bir mahiyet alan Türkçülüğü, ilk defa bir programa bağlayan Ziya Gökalp'tir.’’

‘’ Yakın ülkümüz, Oğuz veya Türkmen birliğidir. Çünkü, kültürce birleşmeleri en kolay olan Türkler Oğuz Türkleridir. Türkiye Türkleri’nden başka Azerbaycan, İran ve
Harzem ülkelerinin Türkleri de Oğuz boyundandır. Bu bakımdan, Türkçülüğün yakın ülküsü bu boydan olan Türklerin birleşmesi, yani Oğuz birliği veya
Türkmen birliğidir. Uzak ülkümüz ise Turan'dır. Turan ülküsü, Turanlı kavimlerin birleşmesiyle meydana gelecek bir kavimler karışımı değil, sadece Türkler’in birliğidir.’’

‘’ Gökalp düşmanlığı, fikir adamımızın şahsından çok milliyetçiliğine karşıdır. Türkçülük ülküsüne düşman olanlar, bu ülküyü zayıflatmak için Türk milliyetçiliğinin en büyük şahsiyetlerinden birisi bulunan Ziya Gökalp'i hırpalama taktiğinden hiç ayrılmamışlardır.’’

9 yıl, 2 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Âkif, şair, vatanperver ve karakter adamı olmak bakımından mühimdir. Şairliğine kimse itiraz edemez. Onun oldukça bol manzum eserleri arasında öyle parçalar vardır ki Türk edebiyatı tarihinde ölmez mısralar arasına girmiştir.’’

‘’ İslamcı olmasını kusur diye öne sürüyorlar. İslamcılık dünün en kuvvetli seciyesi ve en yüksek ülküsü idi. Bugünkü Türkçülük ne ise dünkü İslamcılık da o idi. Esasen İslâmcılık Osmanlı Türklerinin mefkuresiydi, On dördüncü asırdan beri, Türklerden başka hiçbir Müslüman millet, ne Âraplar, ne Acemler, ne de Hintliler İslâmcılık mefkuresi görmüş değillerdi. Bir Osmanlı şairi olan Âkif'te milli mefkure kemaline ermiş, fakat yeni bir milli mefkurenin doğuş zamanına rastladığı için geri ve aykırı
görünmüştür.’’
‘’ Mazide yaşayanların fikir ve mefkureleri bize aykırı gelse bile onların zaman ve mekân şartları içinde mütalaa ettiğimiz zaman haklarını teslim etmemek küçüklüğüne düşmemeliyiz. Çanakkale şehitleri için yazdığı şiir kâfidir. Başka söz istemez...
Akif inandı, dönmedi ve öyle öldü.’’
‘’ "Büyük Türk Rıza Nur, bütün hayatında dimdik kalan, kanaatlerini her yerde açıkça söyleyerek nikbetlere katlanan büyük Türk Rıza Nur, Türk milletinin nuru Rıza Nur" için ne güzel sözler söyledi. Bugünkü tenhalıktan yarın bu kabri bir ziyaretgâh haline getirecek kalabalıklar doğacağını anlattı. Sonra gökten birkaç damla yağmur düştü ve biz, ölen değil, vatan topraklarına karışan Rıza Nuru
orada yalnız bıraktık.’’
‘’ Pirinçle beslenen Çinli ve Hintliler'in bu çoğalmasına karşılık savaşçı ve
üstün Türk ırkının Orta Asya'daki çöküşünü yalnız hayvani gıda ile beslenmekte buluyordu. Buna karşılık Ön Asya'daki Türklüğün devamı büyük ölçüde tahılla beslenmesinde idi. (Dr. Hasan Ferit Cansever’e)’’

‘’ Büyük tarihçi olmanın şartlarından biri tarihi olaylara iyice nüfuz edebilmek, kaynaklardaki gerçek ve yanlış payını iyi hesaplamak, hâdiselerin daha önceki vakalarla bağlantı iyi tahmin etmektir. Büyük tarihçi, destan ve menkıbelerden de tarihi hakikatler çıkarmasını bilen adamdır. Zeki Velidi Togan 60 yılı aşan tarihçiliği sırasında bu vasıfları kazanmıştı.’’

‘’ Tarihin içinde yaşayan bir kişi olarak özel konuşma ve toplantılarda da söz mutlaka tarihe kadar uzanırdı. Batı bilginleri tarafından kendi nazariyelerini berkiten ciddi kitaplar yayınlandığı zaman çok memnun olurdu.’’ (Zeki Velidi Togan’a)
‘’ O sırada Millî Eğitim Bakanı olup da aşırı devrimci geçinerek göze girmeye çalışan Hasan Ali, Fındıkoğlu'nun memlekette tesirli olmaya başladığım görünce ona resmî bir ihtarname göndererek kampanyaya son vermesini istedi. Üniversite muhtariyeti de olmadığı için Fındıkoğlu bu konudaki yazılarına son verdi ama bir kere çığır açılmıştı. Durdurmak mümkün olmadı.’’

‘’ İlim beynelmileldir demek, ilim her millette vardır anlamına gelir. Ama her millette olan ilim ve ilimler yine de millî maksatla kullanılır. İlmi, millî maksatla kullanan üniversite ve profesör, görevini yapmış demektir. Fındıkoğlu görevini yaparak öldü.’’

‘’ Mehmet Sadık Aran'ın bizim Edebiyat Fakültesi'nde öğreneceği pek bir şey yoktu. Fuzuli'yi zaten ezbere biliyordu. Farsçayı da iyi bildiği için bütün Divan Edebiyatımız ve İran Edebiyatı ona açıktı ve nihayet o da bir ülkü ve mücadele adamı olduğundan Azerbaycan'ın kurtuluş davası için çalışmaya
mecburdu. Bu sebeple fakülteyi bıraktı. İstanbul'daki Azeriler'den bir kısmının başına geçerek dergi çıkarmak, konferans vermek, propaganda yapmak suretiyle Azerbaycan davası yolunda çalıştı. Ülküsünü savunmak için nerde imkân bulursa oraya koşuyordu. Bu yüzden, bir aralık Finlandiya'ya giderek orada Türkçe bir gazete bile çıkardı.’’

‘’ Kısa ömürlü Azerbaycan Cumhuriyeti'nde hizmet etmişler, bu devlet Moskoflar tarafından istila edilince Türkiye'ye sığınmışlardı. Sonra Kemal, İran Azerbaycanı'na giderek mücadeleye orada devam etti ve İkinci Cihan Savaşında İran İngilizler'le Moskoflar tarafından işgal edildiği zaman komünistler tarafından öldürüldü.’’

9 yıl, 2 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Yukarıda onun için "hırçın" demiştim. Öyleydi. Bu yüzden Azeriler'in bile hepsiyle anlaşamıyordu. Müsamaha nedir bilmiyordu. Fakat belki de kuvvetli tarafı burada idi. Ben onun, Azerbaycanlı öğrencilerin işlerini halletmek için sağlığını tehlikeye koyarak nasıl uğraştığını, nasıl koştuğunu görmüş kimse olarak bunu söylüyorum. Benden 8‐10 yaş büyüktü ve günümüzden aşağı yukarı on yıl önce de büyük bir akciğer ameliyatı geçirmişti. Kendisine yorulmak, çok konuşmak, sıcak ve soğuk şeyler içmek yasaktı ama Mehmet Sadık bu yasakların yalnız sonuncularına dikkat ediyor, yorulmak ve konuşmak hususunda kontenjan tanımıyordu. Çünkü çayı sıcak içmese de olurdu ama dava için yorulması da, konuşması da lâzımdı. ‘’

‘’ Ona:''Türkler için uğraşan bir Atatürk Mustafa Kemal, Gagavuzlar için uğraşan bir Atagagavuz Hamdullah Suphi olduğu gibi Azeriler için çalışan bir Ataazeri var. O da sensin" diye takılmıştım.’’

‘’ Azerbaycanlılar'ın halk söylentileri arasında Şah İsmail'in Yavuz'u yenerek İstanbul'u zaptettiği hakkında bir masal varmış. Bunu kahkahalarla gülerek anlatmıştı. Bir gün telefonla beni aramış ve "Burası Şah İsmail‐i Safevi'nin karargâhı" diye kendisini tanıtıp benden: "Burası da Yavuz Sultan Selim'in karargâhı" cevabını alınca: "Canım, şimdi ben övünürken Yavuz'u hatırlatmanın sırası mıydı" diyerek gülmüş ve güldürmüştü.’’

‘’ Aziz kardeşim Mehmet Sadık Aran.Sen son fişeğe kadar çarpışan bir cephe askeri gibi ülkü vazifeni yaptıktan sonra aramızdan ayrıldın.Her ne kadar ölmek,yaşamamak anlamına geliyorsa da bir bakıma göre insanlar anıldıkça yaşıyorlar demektir. Herhalde daha uzun zaman dillerde anılacak, sonra da Türkçülük tarihindeki yerini dolduracaksın. Sözlerimi bitirirken, çok defa söylediğim şeyi tekrarlayacağım: Sen karşı koysan da günün birinde kuzeyi ve güneyi ile bütün Azerbaycanlı olacağız.’’

‘’ Halk Partisi'nden nefret ediyordu. Bu parti iktidarının son zamanlarındaki bir konuşma sırasında bir olayın tarihi kendisine sorulduğu vakit: "O zaman ıhlamur inkılâbı olmuştu" diye cevap vermişti.’’

‘’ TRT'nin Caferoğlu''dan bahsetmeyişi de hesabının sorulması gerekli bir davranıştır. Ivır zıvırlara pek çok yer ayıran TRT'nin bir Dış Türk hakkındaki susuşu manâlıdır. Caferoğlu şimdi çok sevdiği güzellerden uzak bir âlemde tek başınadır. Fakat dünya güzellerini gölgede bırakacak güzellikteki yakut gözlü; nurdan, miskten ve amberden yaratılmış Huriler herhalde ona dünyayı unutturacaktır.’’

‘’ Nejdet Sançar öldü demek, Türkçülük cephesi en iyi savaşan tümenini kaybetti demektir.’’
‘’ Gerçek insan için hayat, savaştır. Biz bu dünyaya hayvanlar gibi zevketmeye değil, bir görev yapmaya geldik. Bu görev, dirliğimiz boyunca, son günümüze ye gücümüze kadar sürecek Türkçülük savaşıdır. Ölenleri toprak ananın kucağına, tarihin şeref yaprağına, Tanrı'nın esirgenliğine bırakarak Kızılalma'ya doğru ilerlemek olan Türkçülük savaşı...’’

‘’ Şu satırları, 1944 davasında Sançar'ın yaptığı savunmanın son cümlesiyle bitireyim:
Türk Irkı Sağ Olsun...’’

‘’ Bir çocukta millî duygu böylece alevlendi mi, ülke iyi bir vatandaş kazandı demektir.’’

9 yıl, 2 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Bu büstte tek başarılı taraf onun gülmez yüzlülüğünün belirtilmesi
olmuştur ama zaten şimdiye kadar gelip geçen Türk devlet başkanları arasında, İsmet İnönü müstesna, vara yoğa gülen kimseye rastlanmamıştır.’’

‘’ Evet! Anayasa... Çünkü anayasa, bazı art niyetli hainlerin bangır bangır bağırdıkları gibi grev, genel grev vesairenin cirit atacağı bir eser olmadan önce millî ruhun dile geldiği bir anıt olmak mecburiyetindedir.’’

‘’ Hiç şüphesiz bütün dünküler gibi sizin de, bir iki yıl önceye kadar kafanızdaki tarih telâkkisi 699’daki "İstiklâl‐i‐Osmânî" ile başlıyordu. Şimdi ortaya yeni bir Türkçü tarih cereyanı çıkınca anlayan anlamayan herkesle beraber siz de bu cereyana kapıldınız. Hattâ bu mesele üzerinde kalem bile oynatıyorsunuz.’’

‘’ Bu çağda, bana göre, Türkeli’nde sırasıyla Saka, Kun, Siyenpi, Apar sülâleleri hâkim olmuştur. Sizin ayrı devletler devri dediğiniz bu devirlere ben ayrı sülâleler devri diyorum. Çünkü: Milâttan önceki yedinci asırdan, milâttan önceki üçüncü asra kadar Türkistan’da yüksek hâkimiyet Sakalardaydı. Daha batıdaki Masaget (= Peçenekler) Sakalar’ın bir kolu sayıldığı gibi Çin tarihlerinin Şimalî Çin’de olarak gösterdiği ve "Xu" umumî adını taşıyan zümre de henüz bir devlet halinde teşekkül etmemişti. Sonra milâttan önceki 6‐4. asırlarda Aryanî milletler cenuptan mütemadiyen Türkistan’a saldırdılar. Önce İranlılar, sonra İskender’in Yunanlılar’ı Cenubî Türkistan’ı zapt ettiler. Azlık olan Türkler de Çin sınırına doğru çekilerek orada kısa bir dahilî çarpışmalar devrinden sonra Kun (= Oğuz) sülâlesinin idaresinde birleştiler. ‘’

‘’ Öyle mi Şeref Bey?
Demek ki Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı imparatorluğu ile hiç bir bağlantısı yok? Peki, öyleyse siz nereden çıktınız? Yaşınıza bakılırsa Sultan Reşat’a da, Abdülhamit’e de hizmet ettiğiniz pek açık olarak meydana çıkıyor. Doğru söyleyin Şeref Bey. Abdülhamit devrinde, velev ki korku saikasıyla olsun, hiç "padişahım çok yaşa!" diye bağırmadınız mı?’’

‘’ Korkmayın: Türkiye Cumhuriyeti’nin anası Osmanlı İmparatorluğu’dur demek vatan
hainliği veya inkılâp düşmanlığı değildir. Sizden, böyle yaşınıza yaraşmayacak şekilde çocukça inkılâpçılık beklenmez. Osmanlı İmparatorluğu’nun Türkiye Cumhuriyeti ile hiç bir bağı yoksa cumhuriyeti gökten inenler mi kurdu? Yoksa Osmanlı İmparatorluğu’nu yaratanlar Hotanto'lar mı idi?’’

‘’ Dikkat etin Şeref Bey: Cumhuriyete olan aşkınız Mecnunun Leylâ’ya olan aşkına benzemesin!’’
‘’ VI‐ Bu kitapta, Hun devletinin birinci asırda inkıraz bulduğu yazılıyor (I, 64). Halbuki Kun devleti üçüncü asırda inkıraz bulmuştur. Görülüyor ki tarih cemiyeti azaları için bir iki asırlık fark ehemmiyetsiz bir şey sayılıyor.’’

‘’ Bizim vekillerimiz olan sizlerin yaptığınız teşkilâtı esasiye kanunu mucibince her Türk hür doğar, hür yaşar; vicdan, tefekkür, kelâm, neşir hakları Türkler’in tabiî haklarındandır. Ben de Türk olduğum için bu haklarımdan bazılarını kullandım. Bunun inkılâpla, inkılâba muhalefetle alâkası yoktur. İnkılâba ve Türk kanunlarına muhalefet edersem memleketin polisi, müddeiumumisi, mahkemesi vazifesini görür; başkaca gürültüye lüzum yoktur. Sizin bahsettiğiniz inkılâba hürmeti ben de sadece yaşasın inkılâp diye bağırmaktan ve hükümetin her icraatını alkışlamaktan ibaret sanmıyorum. Benim bir millî mesele hakkında fikir yürütmemi ulu orta söylenmek farz eden siz, artık ununuzu elediniz, eleğinizi astınız. Yarın savaş olunca sınıra ben koşacağım, siz değil! Onun için yurt işlerinde kanunen olmasa bile, vicdanen ve mantıken benim sizden artık rey sahibi olmam iktiza eder.’’

‘’ Cihan tarihinde en çok savaşan millet Türkler olmuştur. Bu savaşların bir listesini çıkarmak, bilhassa eski zamanlar için, güçtür. Denilebilir ki 15. asırdan önceki Türk tarihi mütarekesiz bir savaştan ibarettir.’’

9 yıl, 2 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Türk ordusunun bu hesap defteri bize epey şeyler öğretiyor. Bir defa toparlak hesapla 550 yıllık devirde en aşağı 275 yılın savaşla geçtiğini görüyoruz. Demek ki Türk Milleti son beş buçuk asırda ömrünün tam yarısını savaşta geçirmiş. Bu harikulâde bir neticedir. Çünkü bu kadar çok harpten sonra bir milletin yine zinde ve oldukça kuvvetli olarak yaşayabilmesi âdeta bir mucizedir. Başka hiç bir
milletin hayatında bu kadar dövüş yoktur.’’
‘’ Bugün, düşman ne kadar kuvvetli olursa olsun onu kendi vatanımızda yenmeye
Türk ordusu kadirdir. Evet, bugün tek başına Türk ordusunu yenecek hiç bir ordu yoktur.’’

‘’ Tarih şuuru, milletlerin hareket hatlarını tayine yarayan bir millî savunma silahıdır.’’
‘’ Bir takım dolambaçlı yollarda, harpsiz milletin mukaddes tanıdığı şeylerin aleyhinde bulunamaz. Tarihi düşmanımız olan milletlerle, hele o milletlerin aleyhimizdeki ihtirasları malûmken, dost olmaktan bahsedemez. Her ne sebeple olursa olsun, milletimiz üzerinde yabancı bir devletin hâkimiyetini aklına bile getirmez. Getirirse ta anormal bir çılgındır, ya satılmış bir haindir veya bizden olmayan bir yabancıdır. Bunların üçü de bir kapıya çıkar.’’

‘’ Mesihlik iddia eden ve mucize göstermek davasında bulunan bu çılgın Yahudi, Türk Padişahı Dördüncü Avcı Sultan Mehmet tarafından huzuruna çağrılmış ve: "Seni kurşuna dizdireceğim. Ölmemek mucizesini göster de hepimiz birden sana inanalım" hitabını alınca bütün Yahudilere has korkaklıkla padişahın ayaklarına kapanarak Müslüman olmuştur.’’

‘’ Millî menfaati o yolda gördükleri için "devletin başında halis Türkler bulunmalıdır" diyen milliyetçileri "ırkçılar, nazistler" diye gözden düşürmeğe, onları âdeta vatan haini gibi göstermeğe yeltenen adam bu gizli Yahudi ırkçısı Ahmet Emin'dir.’’

‘’ 3 Mayıs artık Türkçüler’in günüdür. İlkönce 3 Mayıs 1945'te Tophane'deki Askerî Cezaevi'nde, bir masa başında cay içerek kutlanmış, ondan sonra kırlarda ve salonlarda yapılan törenler halini almıştır. ‘’

‘’ Fakat 3 Mayıs için bugün de söylenecek bazı sözler vardır: 3 Mayıs bir uyarmadır. Yürüyüşü yapan birkaç bin Türkçü gencin uyarması... 3 Mayıs aynı zamanda bir uyanıştır. O gençlerin haykırışıyla milletin uyanması...’’

‘’ Boş kaplar çok öter. 3 Mayısçılar boş değil, yurt ve ırk sevgisiyle dolu idiler. Onun için susmaktadırlar. Fakat susmak, Abdülhak Hâmit'in dediği gibi, bazen en güzel şiirden daha manâlıdır.’’

‘’ Tuğrul Bey 1063'te tekrar Bağdat’a girerek pek parlak bir düğünle Seyyide'yi aldı. Seyyide, Tuğrul Bey’in oturduğu saraya girince Tuğrul Bey ve oradaki bütün Türk beyleri ayağa kalktılar. Gelinin şerefine Türk oyunları oynandı. Tuğrul Bey, Türk göreneğince yedi gün gelinin odasına girerek onu selamladı ve yüzünü açmadan çıktı.’’

9 yıl, 2 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Savunma hattı yerine savunma sathı prensibini icat eden Mustafa Kemal Paşa, kazara attan düşmesi dolayısıyla savaşın bir kısmını kırık kaburga kemiğiyle idare etmiştir. Sakarya savaşı, Çanakkale Savaşları'ndan sonraki en kahramanca savaştır.’’

‘’ Geçmişi anmanın büyük faydası, yabancının dostluğuna inanmanın asla doğru olamayacağını göstermesindedir. Yüzyıllardan beri insan kardeşliği davaları güdülmüş, filozoflar, peygamberler, bilginler, şairler bu davayı savunmuş, fakat sosyal kanun olan "milletler savaşı"nda en küçük değişme olmamıştır. Kardeşliği telkin eden İsa'yı Tanrı'nın oğlu sayan Hıristiyan Katolik‐Protestan halinde, dindaşlarını kardeş sayan Müslümanlar Sünnî‐Şîî halinde birbirlerini boğazlamışlardır. İnsanları birleştirip tek devlet yapacağını, hattâ devleti de kaldıracağını ilân eden komünistlerin akıttığı insan kanı ise insanlık tarihinde aşılması imkânsız bir rekordur.’’

‘’ Gazi Osman Paşa’nın ruhu bugün bütün dünyaya bir yurdun, Çekler ve Fransızlar’ın yaptığı gibi, teslim edilemeyeceğini, yurdun kalelerinin, hattâ açık şehirlerinin Plevne gibi müdafaa olunacağını sessiz bir belâgatla haykırmakladır. Antakya’da yenenlerle Plevne’de yenilenlerin hâtırası yarınımızı aydınlatan güneşlerdir.’’

"Artık savaş olmayacak" teranesi en büyük yalandır. Savaşla ruhlardaki bencillik pası silinir, sinirlerdeki uyuşukluk giderilir, gönüllerde kahramanlık rüzgârları eser.
Er meydanında ölmeyi şeref bilen atalarımız, Malazgirt’i elbette kazanacaklardı.
Onların torunları Başkumandanlık Savaşı'na bir "Rum Sındığı" yaptılar.’’
‘’ Selâm ulu atamız Tanrıkut'un hâtırasına...
Selâm onun dört tümeninin askerlerine...
Selâm Malazgirt kahramanlarına ve onlara katılan Oğuzlarla Peçenekler’e...
Selâm Başkumandanlık Savaşı’nın şehitlerine ve gazilerine...
Selam Kıbrıs Türklerini kurtarırken düşenlere ve kalanlara...
Ve...
Selam yarının bahtiyar şehitlerine!..’’
‘’ Zamanla şartlar değiştiği için atlılıktan yayalığa kaymasına ve öteki değişikliklere rağmen ruh aynı ruh olarak kaldı: Sıra, saygı, gözü peklik, ölümü umursamama...’’

‘’ Türkiye'de sol denen fikir, Batı'da olduğu gibi sosyal adalete yönelmiş bir sistem değil, düpedüz vatan hainliği haline gelmiştir. Okullarda bir takım Yahudi, Çinli, Moskof ve Güney Amerikalı katillerin resimleri; derslerde Bir Numaralı Vatan Haini Nâzım Hikmet dahil, ne kadar solcu varsa onlara dair dersler ve hattâ vazifeler, satılmış gazetelerde hükümeti tenkit bahanesiyle milliyetçiliğe saldırmalar, "halka dönük üniversite" hezeyanıyla üniversitede Kürtçe okunmasını isteyecek kadar hayâsızlıklar, ölmüş bir Kürtçü için saygı duruşu yapmak gibi utanmazlıklar, Türk bayrağının lâğıma atıldığı "Köy Enstitüsü" adlı akrep yuvalarının ihyasını istemek gibi yüzsüzlükler alıp yürürken ve İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığının bir bildirisinden öğrendiğimize göre bazı askerî şahıslar da tutuklanmışken, yani vatan hainleri orduya da bulaşmaya başlamışken ordudan zaten başka bir davranış beklenemezdi.’’

‘’ Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin kalın duvarları arkasında saklanarak jandarma ile birkaç saat tüfek ve tabanca atışından sonra komutanın "havan ateşi açacağım" demesi üzerine ödleri patlayıp teslim olan kabadayılar mı Türk Ordusuyla çarpışacak? El yumruğu yemeyen kendi yumruğunu bozdoğan sanır. "Faşist ordu" diye bağıran, "Karşımıza polis yerine asker de çıksa vuruşuruz" diyen yalancı kahramanlar nerde? Karşılarındakinin torbacı Menteşeoğlu olmadığını görünce şimdi süt dökmüş kediler gibi teslim oluyorlar. Çünkü Don Kişotların kahramanlığı değirmenin kanadına çarpıncaya kadardır.’’

‘’ Suç, fikir suçu olmakla suç olmaktan çıkmaz. Fikrin de, vicdanın da sınırı vardır. Senin fikir suçu dediğin herzevelikler, bak, kaç ailenin ocağına incir dikti. Vatanperver gençler dediğin kimseler yıllarca üniversiteyi işlemez hale koyarak yurdun muhtaç olduğu yüksek tahsil mezunlarının yetişmesine engel oldular. İşlerine geldiği zaman ordu gençlik yan yana gelmediği zaman "Faşist ordu" diye
bağırdılar.’’
‘’ Bu, sosyal bir kanundur: Toplumlar yayılmak ve büyümek için çatışır,
çarpışır; bunun için her vasıtadan faydalanır. Böyle bir sosyal kanun olmasaydı barışçı İsa'nın dinindeki milletler asırlarca savaşmaz, Budist Japonlar savaşın sözünü dahi etmez, kardeş Müslümanlar birbirinin canına kastetmezdi.’’

9 yıl, 2 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ 3 Mayıs bir çok Türkçünün büyük sıkıntı ve ıstırabı ile kapanmıştır. Fakat 3 Mayıs devam etmektedir: Ötüken'in Yazı İşleri Müdürü Kayabek, aşağı yukarı 6 yıl önce başlayan bir davanın sonucu olarak mahkûm edildiği 15 aylık hapis etmek üzere, eşini ve birisi bebek olan dört çocuğunu İstanbul'da bırakarak, doğum yeri olan Eğin'e hareket etmiştir. Önümüzdeki yüzyılın tarafsız tarihçileri 3 Mayıs'ın bir dönüm noktası olduğunu elbette tespit edeceklerdir.
3 Mayısa selâm olsun!.. 3 Mayıs ruhu ebediyen yaşasın!..’’
‘’ Olcas Süleymanoğlu bu yazısında "İşin mühim tarafı bu yazıların hangi dille yazılmış olduğudur" diyor. Olcas'a göre bu harfler, Orkun harflerinin başlangıcı ve eski şeklidir. Kendisi bu 26 harfli yazıda 8 kelimeyi okuyabildiğini söylüyor. Okuduklarının mânâsı şu: "Hakanın oğlu 23 yaşında yok oldu. Halkın şerefi de yok oldu".

‘’ İstanbul Türkçe’si yavaş yavaş Türkiye dışına taşarak bütün Türkler’in edebî dili olmak istidadım gösteriyordu. Kırım Türkleri’nden Gaspıralı İsmail Bey'in himmetiyle Kırım, Kazan ve Türkistan Türkleri’ne doğru ilerleyen bu yayılışı 1917 komünist ihtilâli önledi. "Milletlere hürriyet" gibi tarihin en iğrenç yalanıyla ortaya atılan Bolşevikler daha başlangıçtan itibaren milletleri. Özellikle çok korktukları Türkler’i yutup Ruslaştırmak için her türlü düzenbazlıklara başvurdular.’’

‘’ Türkçe cümlede fiil sona gelir. Bu, şaşmaz bir kaidedir, İsmet Paşa'nın "değişmez genel başkanlığı" değişir, fakat Türkçe’nin bu kaidesi değişmez. Bektaşi’nin namazı gibi, "fiili ortaya gelirsek kıyamet mi kopar" diyecekler. Kıyamet kopmaz, milletin malı olan dile saygısızlık olur.’’

‘’ Türk yurdunda Türk ilmini yapacak gençleri Türkçe sözler ve ıstılahlarla okutup yetiştirmeliyiz. Arapça, yunanca, Lâtince ıstılah almağı düşünmek, fikir esaretinden başka bir şey değildir. Diri bir milletin diri lisanı dururken ölü dillerden kelime almak niçin düşünülüyor?’’

‘’ İlk düşüneceğimiz şey Türkiye’de Türk kültürünü hâkim kılmak, yabancı tesirleri silkip atmaktır.’’

‘’ Hep birlikte yürürsek Türkçülük muzaffer olacaktır. Biz hep böyle yazarsak küçük Türkler böyle okuyacak ve bizim, eskiye alışkanlık dolayısıyla biraz güçlük çekerek söylediğimiz bu kelimeleri onlar benimseyerek ve kolaylıkla söyleyip yazacaklardır.

‘’ Biz, övüncümüz olan dilimizi yabancı tesirlerinden korumak istediğimiz için bu sözleri daima rakamları başa getirerek yazacağız. Bütün Türkçülerin de bu haklı
teklifimizi kabul edeceklerinden eminiz. Çünkü I. Mehmet’e "Mehmet I" demek, "Napolyon I" şeklinin tesirinde kalarak padişahlarımızın adlarını gavurlaştırmak demektir ki bu da millî şuur eksiklisinden başka bir şey değildir.’’

‘’ İsmail Bey, o zaman için en ileri bir düstur olan dilde, fikirde, işte, birlik
düsturuyla ortaya atılarak ölünceye kadar bunun için çalışmış ülkücü bir Türk’tür. Denilebilir ki bugün Ruslar’ın muhtelif Türk lehçelerini birbirinden ayırarak Türk Milleti’ni parçalamak siyasetleri bir mukavemete, bir dil mukavemetine çarpıyorsa, bunda en büyük şeref payı İsmail Bey’indir. Eğer dış elli Türk münevverleri şimdiye kadar, Cafer Seydahmet Bey'in bu çıkacak olan eseri gibi kitaplarla buranın halkına müspet ve yerinde telkinler yapsalardı, kurtulmamış Türk elleri bütün Türkiye için
çoktan Kızıl Elma olurdu.’’
‘’ Türkçülük büyük bir ülküdür. Bütün ülküler gibi büyük bir inanç gücüne dayanmakta ve bir toplum davranışı olduğu için de bütün toplum davranışları gibi sosyal kanunların etkisi altında bulunmaktadır.’’

9 yıl, 2 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Bir ağacın çiçek açıp yemiş vermesinin nasıl önüne geçilemezse, Türk milletinin içinde bir gün Türkçülük ülküsünün tam zaferi sağlamasına da öylece engel olunamaz.’’

‘’ Türkiye'nin içinde ve dışında bütün Türk dünyasında Türkçülük ülküsü her zaman bir kor halinde yanmaktadır. Bunun bütün. Türklüğü saracağı zaman elbette bir gün gelecektir.’’

‘’ Bundan dolayıdır ki 3 Mayıs bizim günümüzdür. 3 Mayıs bir ruhtur. Bu günkü parti dincilikleri, Nurculuk ve Moskofçuluk safsataları geçerek ve ortada yalnız 3 Mayıs yürüyüşünü yapan Türkçüler kalacaktır. Bu yürüyüş devam ediyor. Türk orduları ata ruhlarının dolaştığı Altay ve Tanrı Dağları eteklerinde geçit resmi yapıncaya kadar devam edecektir.’’

‘’ Türk büyüklerini başkalarına mal etmek hikâyesi epey eskidir. Hattâ bunlar arasında, yabancı bir kanın dörtte bir oranında karışmasıyla bir Türk'ü o yabancı kana bağlamak isteyen gayretkeşler bile vardır.’’

‘’ Şu zavallı İngiliz'e soralım: Sen başkalarının yüzyıllar ötesinde kalmış amirali ile uğraşacağına şu anda kendi devletinin başında bulunan kral hanedanına bir baksana... Senin bugünkü kraliçen yani devlet başkanın Alman'dır. Kraliçenin kocası Danimarkalıdır. İngiltere veliahdı Dan ve İngiliz kırmasıdır.’’

‘’ İsrail'de epey kalan bir tanıdıktan, Yahudiler'in, çocuklarını Arap ülkeleri sınırlarına götürerek ilerisini gösterdiklerini, buraları bizimdi, yine bizim olacak diye telkinler yaptığını dinlemiştim. Yahudiler, kendi bakımlardan doğru ve haklı bir telkin yapıyorlardı. Nitekim Araplar da kendi bakımlarından doğru ve haklı bir telkin yaparak İsrail'i ortadan kaldırmak ülküsünü çocuklarına aşılıyorlar. Bize gelince: Rusya, İran ve Çin'deki Türkler'den bahsedince hemen "emperyalist', "faşist", "militarist" diye hücuma uğruyoruz.’’

‘’ Yenilmiş milli kahraman, tipi ise Kürşad’dır. O delice kahramanlık olmasaydı Türkler Çin'de erimiş ve Türk devletine hâkim olan zayıf Sırtarduşlar Çin'le başa çıkamayacağı için Türk milleti bugün yeryüzünden silinmiş olacaktı. Hepsi ölen 41 kişinin koca bir imparatorluğa dehşet salması onların nasıl milli kahramanlar olduklarının senedidir. O yenilmiş ve öldürülmüş milli kahramanlar daha sonraki zaferlerin ve bütün milli hayatın yaratıcıları olmuştur. Çünkü milli kahraman olmak için inanmak ve ölümü göze almak şarttır.’’

‘’ Milli kahramanları unutmak nasıl bir felaketse sahte milli. kahramanlar uydurmak da o kadar vahim bir rezalettir. Bu; hırsızlığı zeka, dolandırıcılığı deha saymakla eşit bir faziletsizliktir.’’

‘’ Kahramanlık insan erdemlerinin en yücesidir. Milletlerin de kahramanları sayısınca itibar kazandığı ve dayanıklı olduğu bilinen gerçeklerdendir.’’

‘’ Biri iyi silahlı Ermeni ordusunu onun yarısı kadar bir, kuvvetle bozguna uğratarak, öteki bir destan savaşı olan Sakarya'yı ve imha savaşının güzel örneği Dumlupınar'ı kazanarak bu payeyi almışlardır. Bu savaşların Türk ve cihan hayatındaki tesirleri hala devam etmektedir’’

9 yıl, 2 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Biz Türkiye Türkleri dokuz asırlık hayatımızda Avrupa’nın bütün milletleriyle çarpışıp çok hareketli ve o nispette şanlı ve parlak bir hayat yaşadıktan sonra elbette yeniden bir milli mukaddesata sahip olacaktık. Bugün ay yıldızla al renk bizim milli mukaddesatımızdandır.’’

‘’ Malazgirt’in hatırası ve o hatıranın başkahramanı olan Alp Arslan da milli mukaddesatımızdandır. Her halde, üniversite mezunu olmadığı için onu tenkit etmek
kimsenin aklından geçmez.’’
‘’ Biz milli mukaddesatı hurafe sananlardan değiliz. İnsan olduğumuz için müşterek saygı göstermeye mecburuz. Çünkü insan topluluğunu hayvan topluluğundan ayıran en büyük farika müşterek manevi değerler, yani ahlak ve mukaddesattır.’’

‘’ Kardeşi Yakub Çelebi'nin suçsuz olarak idamı ise, beğlerin isteğiyle devlette birliği sağlamak için alınmış kanlı ve kaçınılması imkânsız bir tedbirden başka bir şey değildi. O zaman, başka bir imkan olmadığı için böyle yapılıyordu. Acaba Buharalı, sümme hâşâ, Yıldırımın yerinde olsa ne yapardı? Elbette o da Yakub Çelebi'yi idam eder, fakat Niğbolu zaferini kazanamazdı.’’

‘’ Kemalist Fatih'in kendisine Allahın gölgesi dediğini iddia ederken de yanılıyor. 22 yaşında İstanbul'u alan, o zamana kadar görülmemiş büyük toplar döktürerek bunların balistik hesaplarını bizzat yapan, karadan gemiler yürüten, (altı dil bilen, Trovada ilk hafriyatı yaptıran, irili ufaklı 17 devleti Türkiye'ye ekleyen) Karadeniz'i bir Türk gölü haline sokan kahraman, kumandan, hükümdar, bilgin ve şair Fatih
kendisine Allahın gölgesi demeye muhtaç değildi. O kendisine iki kara ve iki denizin hakanı diyordu. Bunda da yerden göğe kadar haklıydı. Dalkavukluk olsun diye sonradan kendisine Allahın gölgesi diyenler çıkmışsa, bunun da suçu Fatih'e ait değildir. Çünkü her çağda çıkan dalkavuk güruhu Fatih gibi her bakımdan büyük olanları değil, hayatlarında redaat ve denaetten başka bir şey olmayan
aşağılık insanları da göklere çıkarmışlardır.’’
‘’ Bir topluluk kendini inkârla çöker. Kendini inkârın başlangıcı da maziye sövmek ve milli kahramanları tahkir etmektir. Sonra başkalarına gönül vermek, onları kutlulamak, arkasından da inkıraz gelir.

Bereket versin ki, Fatih'e sövmekte Kemalist yalnızdır. Türk çocuklarının gönülleri her gece onun kilitli türbesinde ihtiram nöbeti tutmaktadır.‘’

‘’ Şehzadelerin artık Türkiye'de bir hanedancılık tehlikesi yaratmaları akla bile gelemez. Kendilerinde böyle bir düşünce olmadığı 50 yıllık gurbet hayatlarıyla sabittir. Hanedanın kadın azaları yıllarca önce çıkarılan bir kanunla Türkiye'ye dönmüştü. Şüphesiz bunların davranışlarını gözden geçirmiş bulunan Emniyet Servisleri acaba kendilerinde en küçük bir menfi hareket sezdi mi? Türkiye'yi büyüklüğün son merhalelerine kadar yükselten şanlı Hakanların torunlarına yurdun kapısını açmak Türk devletine tehlike değil, ancak şeref getirecektir.
Biyolojide veraset, hukukta miras denilen şeyler doğru ise bu ülkede yaşamak hakkı herkesten çok onlarındır.’’

‘’ Hatta bu aflar sırasında biraz da ileri gidilmiş, Nâzım Hikmet gibi bir numaralı vatan haini de bağışlanarak tahliye edilmiş ve yurttan kaçarak Türklük aleyhindeki faaliyetine ölünceye kadar devam etmiştir.’’

‘’ Osmanlı şehzadeleri tarihin bir yadigârıdır. Hepsi vatanlarına bağlı, taht davasını akıllarından geçirmeyen, sağlam karakterli insanlardır 45, yıl içinde cumhuriyet hükümeti aleyhinde hiç birisinin en ufak hareketi bile görülmemiştir. Maddî sıkıntı yüzünden bir ikisi intihar etmiş, diğerleri türlü şekillerde çalışarak hayatlarını kazanmaya devam etmiştir. Vatanlarına dönmek en büyük ve en tabii haklarıdır. Bu haklarından mahrum edilmeleri yüz kızartıcı bir kıyıcılıktan başka bir şey değildir.’’

‘’ Bir millet yalnız bir insan yığını, bir vatan yalnız kuru toprak değildir. Milleti ve vatanı millet ve vatan yapan şey hatıralar, izler, eserlerdir. Bunun için ecdadın eserleri mukaddestir. Türbelere, mezarlara bunun için saygı gösterilir. Şimdiye kadar bilgisizlik yüzünden pek çok eski eserlerimiz harap oldu. Fakat artık bizde tarih şuuru doğduktan sonra eski eserleri harap etmek vatana ihanetten başka bir
şey değildir.’’

9 yıl, 2 ay     
« geri 1 2
Bu gruba katıl!
Grup Kütüphanesi
Tüm Gruplar