Yeraltı edebiyatı, dili zincirlerinden kurtarmak için 19. yüzyılın ortaları ile 20. yüzyılın başlarında oluşmaya başlayan ben özgürüm diye bağıran edebiyat.
"Bence bir perdelik dram seklinde yazmaliydin: Insanlığın ölümü!"
"Haber şeklinde daha iyi değilmi albayim? Insanlik öldü!"
Hikmet'in odasinda oturuyorlardi. Kahvelerini içiyorlardı. İlkbahar gelmisti, pencerenin önündeki ağaç, daha koyu bir golge veriyordu. Insanlik uzerine uzun tartismaya giriştiler. "Parçayi oyun biçimine getirirsek, ayrica yalnizliga da bir rol vermemiz gerekecek albayim." Husamettin bey de konuyu dagittigini soyledi Hikmet'e " insaligin yalnizlikla birlikte anlatilmasi guctur oglum," Hikmet hararetle karsi cikti: " siz bilmezsiniz albayim: insanlik tek basina kollarimda can verdi...Yanindakimse yoktu"
"Ben derimki insanlik boyle oyunlara gelmez."
Hikmet durgunlasti: "Elimden baska turlusu gelmiyor albayim : Ortaya rezillikten baska bir sey cikaramiyorum".
Hüsamettin bey sozu değiştirmek istedi.
(...)"Bizi bir de bu acımak mahvediyor albayım, başkalarına acımakla başlayan bu tehlikeli duygu, her zaman kendimize acımakla son buluyor..."
Oğuz Atay.