Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
‘’ Çünkü milletleri büyük yapan erdemlerden hiçbirisi Amerika'da yoktur. Siyasi ahlakları sıfırdır. Hem demokrasi havarisi geçinir, bütün milletlerin demokrat olmasını ister, Zenci devletlerinde seçim yaptırmak için yırtınır, faşizm ve komünizme karşı cephe alır, hem de kendi vatandaşları olan, savaşlarda Amerika için kan akıtıp Olimpiyatlarda birincilikler sağlayan Zencilere köle muamelesi yapar.’’
‘’ Amerika'da cinsi ahlâk da yoktur. Evli kadınlardan hemen hepsinin zina yaptığı Doktor Kinsey'in raporu ile ortaya çıkmıştır.’’
‘’ Atom sırlarının Ruslar'a satılış şekli ise millî ve vatanî ahlâklarının örneğidir.
Sözün kısası Amerika bir rezaletler ülkesidir.
‘’ Amerika'da olup da başka yerde olmayan şeyler yalnız rezaletle cıvıklıktır.
Neden böyle? Çünkü henüz millet olamadılar. Amerika büyük değil, iridir. Avrupa'dan giden maceracı, serseri, katil, hırsız güruhu ile bu güruhun kadın ihtiyacı için idhal olunan malûm seviyedeki dişilerin neslinden geldikleri için böyledirler.’’
‘’ Ruslar fezaya ilk füzeyi atıp içine Laika adlı bir köpek koydukları zaman, hayvana böyle işkence yapılır mı diye Amerika'da kıyametler kopmuştu. Oysa ki Laika dünyaya sağ salim dönmüştü. Aynı Amerikalılar kendi vatandaşları olan Zencileri öldürürken soğukkanlı idiler. Hele Kıbrıs'ta Türkler’in ölmesi, öldürülmesi, açlığa mahkûm edilmesi kıllarını kıpırdatmamıştı. Demek ki Laika'yı kanları çekmişti.’’
‘’ Nüfusunun "en az" onda biri akıl hastası olan bir toplum, dünya üzerinde bir açık hava müzesi demektir.’’
‘’ Amerikalılar'ın nasıl sıvama aptal olduklarının bir delili de, ülkelerindeki zehirli
madde kullanışının, Türkiye'de haşhaş ekimini yasaklatmakla biteceğine inanmalarıdır, inanırlar. Çünkü onlar dünyada haşhaş üreten bir İran, Afgan ve Uzak Doğu olduğundan habersiz yaşayacak kadar kızıl cahildirler, İstanbul'a gelip Boğaz'a bakarak "bu hangi nehir" diye soran coğrafya öğretmeni yalnız Amerikalılar’dan çıkar’’
‘’ Amerika ile ittifak yapılınca, o zamanki Demokrat Parti hükümeti, bütün silahlarımızı nasıl olsa Amerika verecek gerekçesiyle, Kırıkkale ve Kayseri'deki askeri fabrikaları traktör fabrikası haline getirmiş, böylece iktisadî kalkınmaya katkıda bulunuyoruz diye tarihin affetmeyeceği bir hata yapmıştı. Amerika bir mendeburdur. Köksüz bir haydut topluluğudur. Belâsını bulacaktır. Biz ise 30 yüzyıllık tarihin hasılası olan ve birçok insani erdemleri bulunan bir millet olarak bu aşağılıklarla her türlü ilişiğimizi kesmeliyiz.’’
‘’ Amerika'da iki diplomatımızın bir Ermeni tarafından öldürülmesi, bizi ister istemez geçmişe ve bu geçmişin verdiği derslere götürdü. (…)Ermenilerin 300.000 olduğu tarih, yaklaşık olarak 1779‐1780 yıllarıdır. 1914'te Birinci Cihan Savaşı başlarken bunların 1.500.000 kişiye yaklaşmış olmaları ne kadar hızla çoğaldıklarını gösterir. Bu çoğalış hem refahtan, hem de Ermenilerin askere alınmayışından ileri geliyordu. Bilindiği üzere, İmparatorluğun kan ve can vergisini yalnız Türk ırkı veriyordu.’’
‘’ XX. Yüzyıl’ın başında Ermeniler, Türkiye'de zenginlik bakımından çok iyi durumda oldukları gibi, birçok zanaatları da inhisarlarına almışlardı. Sarraflıkla Türk'leri soyuyorlar, kendi çocuklarını öğrenim için batı ülkelerine gönderiyorlar, bu çocuklar orada Türklük düşmanı fikirlerle aşılanıyorlardı. Bundan başka İstanbul'daki Amerikan Koleji de, Müslüman ve Hıristiyan azınlıklarına mensup çocuklardan Türk düşmanı yetiştirmede büyük başarı gösteriyordu.’’
‘’ Ermeniler, hala Amerika, Fransa ve Lübnan'da Türkiye aleyhinde yoğun bir propaganda faaliyetinde bulunur ve büyük Ermenistan hülyası ardında koşarken, bizim de milletçe uyanık bulunmamız, Ermeni'nin, artık ebedî düşman olduğunu kabul ve teslim etmemiz gerekir. ‘’
"Maziyi unutalım, kardeş olalım!!" demekle hiçbir mesele çözülmez; hiçbir düşmanlık giderilmez. Düşmanı dost sanmak kadar tehlikeli yanlış yoktur.’’
‘’ Yahudi denilen mahlûku dünyada Yahudi’den ve sütü bozuklardan başka hiç kimse sevmez. Çünkü insanlık daima kuvvete, kahramanlığa ve iyiliğe tapındığı halde Yahudi zilletin, korkaklığın, kötülüğün ve seciyesizliğin örneği olmuştur. Dilimizdeki 'Yahudi gibi", "çıfıtlık etme", "çıfıt çarşısı", "havraya benzemek", "Yahudi’den yumurta alan içinde şansını bulamaz" gibi sözler bu alçak millete ırkımızın verdiği değeri gösterir. Bu yalnız bizim memleketimizde böyle değildir. Almanya’dan kovulan Yahudileri kabul etmek misafirperverliğinde bulunan Fransa’da bile Yahudiler hakkındaki en basit iltifatın "pis Yahudi" terkibi olduğunu o memlekete gitmiş olan arkadaşlarımız söylüyor.’’
‘’ Çünkü biz onların Türkleşeceklerini asla unutmadığımız gibi bunu istemeyiz de. Çamur ne kadar fırına verilse demir olmayacağı gibi Yahudi de ne kadar yırtınsa Türk olamaz. Türklük bir imtiyazdır, her kula, bilhassa Yahudi gibi kullara nasip olmaz. Onlara yapılacak ihtar şudur: Hadlerini bilsinler. Sonra biz kızarsak Almanlar gibi Yahudileri imha etmekle kalmaz, daha ileri giderek: onları korkuturuz. Malûm ya ataların sözüne göre Yahudi’yi öldürmektense korkutmak yektir.’’
‘’ Aslında devlet tektir. Hatta birbiriyle çarpışan iki Türk devletinden bile biri, ötekinin daha büyük ve asli devlet olduğunu tanımaktadır. Osmanlılar’dan İkinci Murat çağında yazılan "takvim" şeklindeki bir tarihte Müslüman olmayan Cengiz, Ögedey, Güyük, Mengü ve Hülegü'nün rahmetle anılması Türkler'deki tek devlet prensibinin ifadesidir. Çarpışanlar "devletler" değil, "hanedanlardır.’’
‘’ İnsanî düşünceler ne kadar ilerlerse ilerlesin, dünya, milletlerin savaş alanı olmakta devam edecektir. Bu bir sosyal kanundur. Edebiyat ve felsefeyle bu kanun değişmez. Bütün dünyada, insaniyetten bahseden milletlerin veya partilerin, kuvvet kazandıkları zaman kendi prensiplerine nasıl sırt çevirdiklerini görüyoruz. Rusya, Amerika'nın Vietnam’da asker bulundurmasını "tecavüz" diye ilân ederken Çekoslovakya'yı istilâdan asla utanç duymuyor. Birçok başka devletin tutumu da aynıdır.’’
‘’ Köyleri büyütürken şehirlerin küçülmesine de o kadar ehemmiyet vermek icap eder. Eski Başbakan Süleyman Demirel, İstanbul’la İzmit arasında beş on yıl sonra tek bir şehir vücuda geleceğini müjde gibi haber vermişti. Halbuki bu bir felâket haberiydi.’’
‘’ Mebuslar nutuk düellosu yapacak diye devlet, hükümetsiz bırakılamaz.’’
‘’ Millî Savunma Bakanlığı kaldırılmalı, onun bütün görevi Genelkurmaya devrolunmalıdır. Ordunun siyasetle ilgisi yoktur ama bu, particilik anlamındaki bir siyasettir. Ordunun millî siyasetle ilgisi vardır. Askerî bir kuruluşun başında askerlikten anlamayan bir sivilin bulunması doğru değildir. Genelkurmay Başkanları gerektiği zaman Kabine toplantılarında bulunmalıdır.’’
‘’ Daha önce de yazdığımız gibi, İslâmiyet’ten önceki Türkler evli kadına taarruz edeni ve büyük hırsızlık yapanları idam ederlerdi. Bugün bu işler kolektif olarak yapılıyor.Yakalananlar suçu birbirine atıyor. Çaresiz kalan hâkim, birine ağırca bir ceza verdikten sonra ötekilerini, delil kifayetsizliğinden ya beraat ettiriyor, ya da bir iki yılla işin içinden çıkıyor. Sık sık gördüğümüz, üç beş yaşındaki çocuklara tecavüz edenlerin yaşatılması insaniyet midir? Şunu asla unutmamalı ki, ahlâksızlar ve hainler sertlik karşısında sinerler.’’
‘’ Etsin!... Bu dünyaya bir Suna Kan gelmeseydi Türk milleti hiçbir şey kaybetmezdi. Gitmesiyle de kaybedecek değildir. Çünkü o nihayet usta bir çalgıcıdır ki kendisinden daha usta olanlar da vardır. Fakat dünyaya bir Itri gelmeseydi Türk ırkının müzik yönü bugünkünden biraz daha aşağıda kalacaktı.
Çünkü O, gerçek sanatkâr, yani bestekârdı. Bir de her şeye Atatürk'ü karıştırmakla davalar çözümlenmez. Suna Kan'ın yaşı Atatürk'ün müzik
hakkındaki konuşmalarını veya sözlerini bilecek kadar fazla değildir. Herhalde kendisine öğretenler var.’’
‘’ Malazgirt ve Alp Arslan'ı anmak bir milli ruhlanış davranışıdır. Bunun bir minnettarlık ve vefa borcu olması bir yana, verdiği örnekle Türk gençlerini öyle olmaya dürtmek gibi büyük bir faydası da vardır.İnsanlar, hele gençler ve çocuklar ne görürlerse onu kaparlar. Bugün sokakları dolduran ve insandan
çok maymuna benzeyen saçlı, sakallı, bıyıklı yaratıklar analarından öyle doğmadılar; o örnekleri göre göre bu hale düştüler.’’
‘’ Moskof uşağı oldukları için Turancılığın Rusya'yı devirmesinden korkanların muhalefetini kaale almıyorum.''
‘’ Bir çiçekle bahar gelmediği gibi bir başarısızlıkla bir düşüncenin yanlışlığına hükmetmek de sağlam bir mantığın eseri sayılamaz. Enver Paşa'nın cesur bir asker, fakat ehliyetsiz bir kumandan olduğu artık herkesçe bilinmektedir. Bundan başka Enver Paşa'yı saf bir Turancı saymak da yanlıştır. İttihatçılar hem Turancı, hem de İslam birlikçisi idiler. Hem Kafkasya'yı, hem de Mısır'ı almak istiyorlardı. Bundan başka zamansız Kafkas taarruzu Turancılık düşüncesiyle değil, müttefikimiz Almanlar üzerindeki yükü hafifletmek amacıyla yapılmıştı.''
‘’ Kendi yakın tarihimize bakarsak Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkması da bir maceradır. Birçoklarının buna katılmayışı yurtsever olmayışlarından değil, başarı ihtimali görmemelerindendi.''
‘’ Tehlikesiz yaşamak isteyenler intihar etsin. Hayat ve kâinat tehlikelerle doludur. Tehlike fertler için de, milletler için de, topraklar için de vardır. Korkunç bir deprem birkaç saatte Anadolu'yu suların altına gömebilir. Dünyaya yakın geçen bir kuyruklu yıldızın boğucu gazlan birkaç milleti birden yok edebilir. ‘’
‘’ Cahil yazarın dediği gibi fikir özgürlüğüne düşman değiliz. Sadece Türklük düşmanlığına düşmanız. Bu sebeple komünizmin yahut sosyalist maskeli vatan ihanetinin susturulmasını istiyoruz. Çünkü milletimizi yok etmek isteyen fikri fikir saymıyoruz. Ya fikir özgürlüğüne o kadar faydalı olan cahil yazar bizim Turancılığımızı neden fikir diye kabul etmiyor. Bir milletin mazide olduğu gibi tekrar birleşmesi düşüncesinden daha muhteşem hangi fikir vardır? Birleşmiş Milletler ideali denen maskaralık mı? Yoksa Kuruşef’in "Barış İçinde Birlikte Yaşamak" düzenbazlığı mı? ‘’ İkinci Cihan Savaşı sırasında, 1944‐1945'te lrkçılık‐Turancılık davası görüldü. Sanıkları arasında benim de bulunduğum bu
tarihi davada Alparslan Türkeş, Nejdet Sançar, İsmet Tümtürk, Said Bilgiç, Sofuoğlu Zeki, Hikmet Tanyu, Muzaffer Eriş, Nurullah Banman, Prof. Zeki Velidi Togan, Dr. Fethi Tevetoğlu, Dr. Hasan Ferit Cansever gibi tanınmış kimseler de vardı. Fakat sonunda herkes beraat etmişti. Zaten işgal ettikleri mevkiler dolayısıyla (profesör, doktor, lise öğretmeni, subay, memur, öğrenci) bunların Türkiye'yi bir savaşa sürüklemesine de imkân yoktu.‘’
"Ötüken'de Kür Şad'ın özlemi dile getiriliyor" diyerek cahil yazarın neyi kastettiği pek anlaşılmıyor. Kür Şad bir kahramanlık sembolüdür. Milleti kurtarmak için kendisini feda etmiş bir yiğittir. Böyle yiğitlere sevgi duymak suçsa cahil yazar suçumuzu bağışlasın ve kimin özlemi çekilecekse lütfen bildirsin.
Burada şunu da düzeltelim: Kür Şad onun sandığı gibi "Baştaki beğ, komutan" demek değildir. Kür Şad bir rütbe ve ünvandır.’’
‘’ Türkiye ve Pakistan'daki Türkler'i bir araya getirmek… Böyle bir hezeyanı çocuklar bile yapmaz. Ancak ansiklopediyi çıkaranlar galiba Pakistanlıları da Türk sayıyorlar.’’
‘’ Türkçüler, mesela yanı başlarındaki eski Türk vilayetleri Irak'ta yaşayan birkaç yüz bin Türk dururken uzaktaki Pakistan'a mı gideceklerdi? Daha mühimi o zaman "Pakistan" diye bir devlet var mıydı? Varsa bile orada belki birkaç mülteciden başka Türk yaşıyor muydu? Bu saçmalar ancak Yahudi Dönmesi Komünist Sabiha Zekeriya Sertel'in hatıratına yakışan şeylerdir.’’
‘’ Burada naşirlere sorulacak bir soru var: Turancılık ve Turancılar hakkında kaynak bulamadılarsa yaşayan Turancılara başvurarak sağlam bilgiler elde edemezler miydi?’’
‘’ Sırası gelmişken burada bir noktayı da aydınlatmak istiyorum: Türkler'in kırk ülkede kırk devlet değil, Orta Asya ve onun devamı olan doğu Avrupa’daki geniş bölgede bir, Önasya'da da diğer bir devlet olarak başlıca iki devlet kurmuş olduğunu, şimdiye kadar devlet diye bilinen isimlerin hanedan adı olduğunu ilk defa ben yazmışımdır.’’
‘’ Gençliğinde modaya uyarak yazdığı "Yeni Turan" onu Turancı yapıyorsa, o halde gençliğinde Milli Savaş heyecanına kapılarak "Yaralı Hayalet" manzumesini yazan Nazım Hikmet'i de vatan şairi saymak gerekir. Oysa Nazım Hikmet bir numaralı vatan hainidir.’’
‘’ Türk milleti, Avrupa ve Amerika da bulunmayan birçok cevherlerin, faziletlerin ve asaletlerin kaynağıdır.’’
‘’ Irki asaletimiz, enerjimiz ve insanlık meziyetlerimize dünya milletleri ve büyükleri hayran kalırken, bizim kendi milletimizi hiçe saymamız ve kendi kabiliyetlerimizden ümit kesmemiz eğer fena bir kasda makrunsa alçaklık, böyle bir niyete matuf olmadan inanılmış ise kör gözlü bir budalalıktır.’’
‘’ Hâlbuki bu topraklardan oralara giden, oralardan geçen veya kalan herkese Türk derler. Geçmiş zamanlarda biz kendi kendimizi Osmanlı diye avutur ve milliyetimizi hiçe sayarken de onlar bize Türk derlerdi. Nitekim Japon çocuklarına da her yerde Japon derler. Biz Türk’üz. Tarihimize ve en yakın mazimize dayanarak Türk’üz der ve bundan haklı bir iftihar duyarız.’’
‘’ Övüncümüz, millet veya kavim olduğumuz zamanlardan başlar. Çünkü artık yasa içinde, düzenle, erdemle, yardımlaşma ile teşkilatla, fedakârlıkla, savaşta ölümü göze almakla yaşanan bir hayat başlamış, yaşamak güzelleşmiştir.’’
‘’ Atatürk'ün büyük kumandan olduğunda kimsenin şüphesi yoktur. Ama Birinci Cihan Savaşı'nın sonunda Suriye'de yenildi. Gazi Osman Paşa da büyük kumandandır. O da yenildi. Hem de tutsak düştü. Bunlarla Atatürk'ün ve
Gazi Osman Paşa'nın büyük kumandan olmak vasfı gider mi? Gitmediğine en büyük senet, Moskof Çarı'nın Gazi Osman Paşa'ya kılıçla gezmek müsaadesini vermesi, İngilizlerin de Çanakkale Savaşı hakkındaki resmi tarihlerinin başında Atatürk'e yaptıkları ithaftır. Mehmet Emin Yurdakul'un dediği gibi:
Milliyetler mazilerden akıp gelen sellerdir.’’
‘’ Türk müziği, cihan devleti kurmuş bir milletin ruh olgunluğunu gösteren ağırbaşlı bir müziktir.’’
‘’ Itri bir mazidir, semboldür. Türk müziğinin devidir.
Türk Milleti günün birinde Müslümanlığı bıraksa bile nasıl Süleymaniye'yi sevecekse, müziği de hangi yolu ve yönü alırsa alsın Itri'yi de öyle kutlayacaktır. Itri bir mukallit yani bir çalgıcı değil, bir yaratıcı yani bir bestekârdır.’’