Kitaplardan En Sevdiğimiz Alıntılar

Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...

Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)


Tür: Genel | Açılış, 27 Mayıs 2012
<< tüm tartışmalar

Turancılık Milli Değerler ve Gençlik-Hüseyin Nihal Atsız

Tartışma Cevapları
1 2 ileri »

11 ile 17 arası cevap gösteriliyor, toplam 17 cevap.
1 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Övüncümüz, millet veya kavim olduğumuz zamanlardan başlar. Çünkü artık yasa içinde, düzenle, erdemle, yardımlaşma ile teşkilatla, fedakârlıkla, savaşta ölümü göze almakla yaşanan bir hayat başlamış, yaşamak güzelleşmiştir.’’

‘’ Atatürk'ün büyük kumandan olduğunda kimsenin şüphesi yoktur. Ama Birinci Cihan Savaşı'nın sonunda Suriye'de yenildi. Gazi Osman Paşa da büyük kumandandır. O da yenildi. Hem de tutsak düştü. Bunlarla Atatürk'ün ve
Gazi Osman Paşa'nın büyük kumandan olmak vasfı gider mi? Gitmediğine en büyük senet, Moskof Çarı'nın Gazi Osman Paşa'ya kılıçla gezmek müsaadesini vermesi, İngilizlerin de Çanakkale Savaşı hakkındaki resmi tarihlerinin başında Atatürk'e yaptıkları ithaftır. Mehmet Emin Yurdakul'un dediği gibi:
Milliyetler mazilerden akıp gelen sellerdir.’’

‘’ Türk müziği, cihan devleti kurmuş bir milletin ruh olgunluğunu gösteren ağırbaşlı bir müziktir.’’

‘’ Itri bir mazidir, semboldür. Türk müziğinin devidir.
Türk Milleti günün birinde Müslümanlığı bıraksa bile nasıl Süleymaniye'yi sevecekse, müziği de hangi yolu ve yönü alırsa alsın Itri'yi de öyle kutlayacaktır. Itri bir mukallit yani bir çalgıcı değil, bir yaratıcı yani bir bestekârdır.’’

9 yıl, 1 ay     
1 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Etsin!... Bu dünyaya bir Suna Kan gelmeseydi Türk milleti hiçbir şey kaybetmezdi. Gitmesiyle de kaybedecek değildir. Çünkü o nihayet usta bir çalgıcıdır ki kendisinden daha usta olanlar da vardır. Fakat dünyaya bir Itri gelmeseydi Türk ırkının müzik yönü bugünkünden biraz daha aşağıda kalacaktı.
Çünkü O, gerçek sanatkâr, yani bestekârdı. Bir de her şeye Atatürk'ü karıştırmakla davalar çözümlenmez. Suna Kan'ın yaşı Atatürk'ün müzik
hakkındaki konuşmalarını veya sözlerini bilecek kadar fazla değildir. Herhalde kendisine öğretenler var.’’

‘’ Malazgirt ve Alp Arslan'ı anmak bir milli ruhlanış davranışıdır. Bunun bir minnettarlık ve vefa borcu olması bir yana, verdiği örnekle Türk gençlerini öyle olmaya dürtmek gibi büyük bir faydası da vardır.İnsanlar, hele gençler ve çocuklar ne görürlerse onu kaparlar. Bugün sokakları dolduran ve insandan
çok maymuna benzeyen saçlı, sakallı, bıyıklı yaratıklar analarından öyle doğmadılar; o örnekleri göre göre bu hale düştüler.’’

9 yıl, 1 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Ahı Evren, Anadolu'da esnaf teşkilatını kurmuşmuş. Bu teşkilat Orta Asya'dan gelen bir Oğuz türesi imiş. Göçebe Oğuzlardaki esnaf teşkilatı... Aklımız Tanrı'ya emanet!... Hele koca Çalışma Bakanı'nın, bu masallara inandığı yetmiyormuş gibi bu adamın adını "Ahi Evran" diye okuması da ayrı bir festivaldi. "Ahı" ve eski şekliyle
"akı" Türkçe bir kelime olup "cömert, yiğit, dost" anlamındadır. "Evren" ise hem "ejder", hem de "kâinat" manasına gelip erkek adı olarak kullanılır. "Ahi" ise Farsça bir kelime olup "ahlı", "ah çeken" demektir ve şairlerin mahlas diye kullandığı uydurma bir kelimedir. Hatta Yavuz Sultan Selim çağında Ahi mahlaslı bir şair yaşamıştır.’’

‘’ Hümanist demek Türk'ü başkalarıyla eşit tutan demektir. Türkiye'nin bugünkü
ortamı da gösteriyor ki bize hümanistler değil, Türkçüler lazımdır.’’

‘’ Milli bir gaflet içinde biz, kendi kendimizi yıkmaya çalışırken İran, kuruluşunun 2500 yıl dönümünü kutlamaya hazırlanıyor ve biz Malazgirt için üç beş milyon lira bulamazken onlar bir yıllık petrol gelirlerini, yani birkaç milyar lirayı bu işe ayırıyor.’’

9 yıl, 1 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Fakat öte yandan Türk kültürüne cidden hizmet eden insanlar var ki kimsenin aklına bile gelmiyor. Bir tanesini tanıtalım: Ankara'da yaşayan ve şimdi 82 yaşında bulunan Abdülkadir İnan bir Başkurt Türk'üdür. Bütün Türk lehçelerini ve Türk Folklorunu, milli Türk dini olan Şamanizm’i ondan daha iyi bilen değil, ondan başka bilen yoktur. Atatürk onun değerini bilerek profesörlük vermiştir. Meşhur Atatürkçülerden Hasan Ali Yücel, bakanlığı zamanında bu profesörlüğü geri aldı. Arapça ve Farsça, Almanca ve Rusçayı da bilen Abdülkadir İnan'la milli kültürün anıtlarından olan Manas destanı metin ve tercümesiyle yaptırılabilir. Radlof'un topladığı Altay Türk destanları tercüme ettirilebilir, kendi eseri olup Tarih Kurumu tarafından bastırılıp tükenen "Şamanizm" adlı kitap yeniden bastırılabilir.’’

‘’ Ey Türk milleti! Sen ne güçlü ve dayanıklı şeysin!
Bir türlü yıkılmıyorsun!’’

‘’ Milli sembol olan Oğuz Han'a dil uzatıldı mı, biliniz ki, o, bilerek veya bilmeyerek düşman için çalışıyor demektir.
Milli sembol olan Bozkurt'a köpek diyenler için de durum aynıdır. Üstelik onlar aynadan kendilerini görmektedir.’’

‘’ İstiklal harbini, gırtlağımızı aşan borç ve milletimizin dibi çıkmış kesesinden kırıntı halinde dökülen paralarla başardık.’’

‘’ Vatanımızın en mamur yerlerini kuduz bir düşman çiğnemişti. Onların kerpiç harabeleri yerine beton kâşaneler yükselttik. Türkiye şehir ve hatta kasabalarının birçoğu rüyasında bile görmediği binalara ve medeni teşkilata ve tesisata malik oldu. Nihayet Orta Anadolu yaylası üzerinde yeni ve büyük bir
merkezin ilk nüvesi olan Ankara şehrini meydana getirdik.
(..)
Bütün bu harikaların meydana gelmesinde olduğu gibi bütün bu iflas ettirici hadiselerin karşısında da biricik istinadımız Türk köylüsü oldu.’’

‘’ Kocası cephelerde çarpışırken yaban otlan yiyerek yavrusunu emziren Türk kadını, cins bir Türk anası olduğunu lazım oldukça ispat etti.’’

‘’ Bütün Türkler bir kalp gibi çarpacak, bir kafa gibi düşünecek ve bir ordu gibi çarpışacak. Onun için
diyoruz: Bütün Türkler bir ordu, katılmayan kaçaktır.''

‘’ Bilhassa Türkiyemiz bu hüsranlarla bu ıstırapların en şiddetlisini çekti. Umumi harpten sonra anlaşıldı ki milli müdafaanın temini ancak ve ancak istihsalatın millileştirilmesi tekessürü ve tenevvü ile kabildir. Fakat istihsalat; istihlak ve ihracata bağlıdır. Bir memlekette istihlak ve ihracattan aşın istihsal,
neticesi vahim akıbetler doğurabilir. Türkiye’mizin istiklalini koruyacak evvela ordu, sonra milli iktisattır.’’

9 yıl, 1 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Zirai istihsalde iptidailiğimize rağmen Türkiye ciddi ve fenni esaslar dâhilinde çalışacak olursa Balkan pazar ve panayırlarına zirai mezat da ihraç edebilecek bir memleket haline gelebilir.’’

‘’ Memleketlerin bugünkü tamamiyeti mülkiyeleri ancak ordularının kuvveti ve askeri sena iyelerinin mükemmeliyeti ile kurtulabilir. Bu hakikati anlayan bütün milletler silahlanmakta, askerleşmektedirler; İşte: Polonya, Finlandiya, İtalya, Romanya, Fransa, Rusya.’’

‘’ Ordusuz Türkiye istiklalsiz bir toprak; bir hinterlanttır. Dünün bitaraf bir devleti olan Belçika bugün İngiliz fabrikalarına on binlerce İngiliz lirası kıymetinde harp levazımı, tayyare sipariş etmektedir.’’

‘’ Memleketleri kurtaran ordular: Ordulara kuvvet ve hareket veren milli iktisatlarıdır. Memleketimizi korumak için milli iktisadı: milli ziraatı; milli hayatı kurtarmak mecburiyetindeyiz. Bunun için; Atsız kahramanları! Adsız müstahsilleri kurtarmaklığımız lazımdır.’’

‘’ Yıllardır süren gevşeklik ve laubalilikten silkinmek lazım. Biz bu işi yalnız kendi kuvvetlerimizle en iyi şekilde başaracak durumdayız. İyi niyet ve doğruluk kâfidir.’’

‘’ Eski büyük Türk fatihleri milli destanlarla beslenerek büyüyorlardı. Gönüllerinde yatan arslan, destandaki kahramanlardı. Bu uğurda savaşıyorlardı. Bu yolda can verenler olduğu gibi zafere ulaşanlar da bulunuyordu. Fakat şımartılmış değillerdi. Karakterleri şımarmaya elverişli değildi. Bu sebeple onlar üzerinde kalem oynatırken saygılı dil kullanmak vicdan görevidir. Hele şan ve şeref içinde ölen Çingiz'i hezimete uğramış göstererek millete hitap etmek milli kültürden ne kadar uzak olmaktır...’’

‘’ Bilgin olmak mutaassıp olmaya, duygularının tutsağı olmaya engel değildir. Batılı bilginlerin birçoğu dini taassupla Türkler'in barbarlığını dillerine pelesenk etmişler, hâlbuki Türkler bütün tarihlerinde, en kırıcı oldukları zamanlarda bile Batılılar'ın vahşetini göstermemişlerdir.’’

‘’ Karamanlis'in bahsettiği "Yunanlılık ahlak ve fazileti" acaba Bizans'ın sefahat, rezalet, cinayet ve fuhuş hayatı mı idi? Yoksa eski Yunan'ın homoseksüellik rezaletini Avrupa'ya miras bırakan felsefesi mi idi?’’

‘’ Millet Meclisinde, 5 Ağustos 1942 günü verdiğiniz nutukta "Biz Türk’üz Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve laakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir" demiştiniz.’’

‘’ Sayın Başvekil! İşte Türkçülüğün hâkim olduğu bir Türk ülkesinde böyle bir olay oluyor. İşin en kötü ciheti de bu nümayişi yapanların hem üniversiteli, hele birçoğunun devlet parasıyla talebe yurtlarında okuyan talebeler oluşudur. Demek ki devlet bilmeden koynunda yılan besliyor. Kızıl gözlü, sinsi ve zehirli yılanlar... Bu yılanlar yarın birer doktor olup yurt köşelerinde vazife aldıkları zaman ilk işleri baltalama hareketlerine girmek olacak, vatanı arkadan vuracaklar, bekledikleri kızıl sabahı Türkiye'ye getirecek olan yabancı ordulara ajanlık edeceklerdir.

‘’ Aksi takdirde, eski bir tarihi efsaneyi tanzir ederek diyebilirim ki, 700 yıl önce Anadolu’ya gelen 400 aslana karşılık, bugün 400 koyun halinde çadırlarımızı yeniden dererek aslanların geldiği yolun tam dikine doğru yola koyulmamız gerekecektir...’’

‘’Çünkü her bakımdan su katılmamış Türk olan Orhun, bir Türk ülkesinde, bir Türk hükümeti tarafından kapatılamazdı. Türkçülüğün dâvasını haykıran, Türklük düşmanları üzerine resmî bakışları çekmek isteyen Orhun gibi bir dergi ancak Türk düşmanlarının, hakim olduğu bir ülkede, meselâ çarların veya haleflerinin ülkesinde kapatılabilirdi.’’

‘’ Türk ırkının hususi yapısına, ahlâkî ve milli temayüllerine aykırı olan komünizmi Türkiye’ye sokmak isteyenler millet bakımından soysuz ve namert oldukları gibi kanun nazarında da haindirler.’’

‘’ Ben karakola gidersem on beş dakikada çıkarım ama siz giderseniz kolay kolay çıkamazsınız" diye mukabil bir tehdit savuran "Doğan Aksoy", nihayet Rusya’ya kaçarken yakalandığı, evrakı arasında Moskova damgalı mektup zarfları bulunduğu, dolabında Lenin vesairenin fotoğrafları yakalandığı ve millî mukaddesata karşı olan hareketleri arkadaşlarının şahitliğiyle sabit olduğu halde maalesef mahkûm edilmedi.’’

‘’ Unutmamak lazımdır ki bu komünistler yurdumuzun içinde kalıp devlette yer işgal ettikçe yarın sınırlarda yurdu korumaya koşacak olan Türk çocukları kendilerini ve cephe gerilerini emniyette saymayacaklardır.’’

‘’ Sayın Başvekil!
Bütün milliyetçi Türkler sizinle beraberdir.’’
‘’ Yurtsever Türk çocuklarının gözü önünde kötü bir örnek olan "komünistlere mevki vermek" usulünü derhal kaldırınız. Yukarıda verdiğim örnekler yarının neslini yetiştirecek olan maarif sahasının bu mikroplarla nasıl bulaşmış olduğunu gösteriyor.’’

9 yıl, 1 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Millî Şefe karşı o hezeyanları yazmış olan vatan haini başta olmak üzere bütün bu saydığım komünistleri hâlâ mühim vazifelerde tutmak bu bağlılıkla tezat teşkil eder. Bağlılığın ispatı için bunların vazifelerine derhal son verilmesi zarurîdir. Hattâ, şimdiye kadar her nasılsa bir gaflet eseri olarak bunları vazifede tutmaktan doğan utancı silebilmek için bizzat Maarif Vekilinin de o makamdan çekilmesi çok vatanperverane bir jest olurdu.’’

‘’ Henüz polis tahkikatı bile neticelenmeden, efkârı umumiye velveleye verilip
dehşete düşürtülerek Türkçüler hakkında yapılan gaddarâne neşriyatı elbette hatırlarsın. Radyolarla, nutuklarla, konferanslarla, derslerle, gazete ve dergilerle, resmî kitap, tebliğ ve tamimlerle, imanlı Türk milliyetçisi olmaktan başka kabahatlari bulunmayan Türkçülük aleyhinde senin kulağının nasıl doldurulduğunu; şuuru kaybetmişçesine vuku bulan propagandalarla huzurunun nasıl kaçırıldığını da, elbette, unutmamışsındır.‘’

"Şeyh Sait isyanı müsebbiplerine, bolşeviklik maznunlarına ve hattâ mahpuslarına yapılmamış olan" en ağır işkenceler ve en bayağı muameleler,haklarında reva görülen Türkçüler; Mütemadiyen aleyhlerinde sövülüp sayılırken, tek kelime ile nefislerini müdafaa imkânı verilmeyerek, gazabı ilâhî ile yarışmak isteyen fânilerin hışmına uğramış zavallılar derecesine düşürtülerek, her şeyden üstün bildikleri izzetinefisleriyle oynanmak istenen Türkçüler; seleflerinin yiğitlik ve celâdet meziyetlerine bihakkın vâris bulunan şanlı Türk Ordusunun kahraman mümessillerinden teşekkül eden Askerî‐Örfî mahkeme tarafından, aleyhlerindeki isnatların hiçbiri varit görülmeyerek, toptan BERAAT ETTİRİLDİLER.’’

‘’ Anayasamızın ve diğer kanunlarımızın sarahatine göre, ne ırkçılığın ne de Turancılığın suç olamayacağının kat'î surette tahakkuk etmesine rağmen;
Yabancılarla iştirak veya hiyaneti vataniye şüphesini tevlit veya teyit edecek en küçük bir emare dahi ortaya konulamamış olmasına rağmen; Türkçülüğün, Türk milletinin hayat görüşünden, ruhundan ve Türk tarihinin derinlikleriyle Türklüğün
halihazır zaruretlerinden ilham alan; milliyet, hürriyet ve içtimaî adalet dâvalarını kendine dert edinmiş; tamamen yerli ve millî bîr mefkure olduğunun bir mütearife hükmünde bulunmasına rağmen; Demokrasiden, kanun hâkimiyetinden, eşit adaletten sık sık bahsedilmesine rağmen: Bir taraftan henüz polis tahkikatı bile neticelenmeden kendilerine en ağır suçlar isnat olunan Türkçülerin temize çıkmaları için beraat etmeleri dahi kafi görülmezken; diğer taraftan, komünistlik maznunlarının, haklarındaki muhakeme sona erinceye kadar temiz vatandaşlar olarak kalacakları beyan edilmek suretiyle ibda olunan muhteşem tenakuza rağmen; Böyle aşikar tenakuz ve tezatların millî vicdanda huzursuzluklar yaratacağı bedihî olmasına rağmen: İnsan iz'anının, insan mantığının, insan vicdanın isyanına, kükremesine rağmen susulamaz; Türkçüler susmayı kendi ahlâk, kendi şeref, kendi mertlik, kendi insanlık anlayışlarına yediremez, kendi karakterleriyle bağdaştıramazlar! Zira, her Türk gibi onlar da; şerefli insanlar olarak doğdular; şerefli insanlar gibi yaşamak ve ölmek isterler. Zatî şereflerini korumak için feda olunamayacak hiç bir maddi veya manevî varlık tasavvur edemezler. Türkçülerin her şeyleri gasb ve müsadere olunabilir; fakat şerefli kendilerinindir. Onu ne Falih Rıfkı ve emsali ne de başka hiç bir kuvvet gasp edemez; hiçbir kuvvet şerefleriyle oynayamaz! Hiç bir kuvvet karşısında susmamak ve boyun eğmemek, iftiharla söyleriz ki, en baş meziyetimizdir ve daima da öyle kalacaktır! Bir Türkçü, dik başını eğecek iki kuvvet tanır: TANRI ve milli vicdanının makesi olan KANUN!’’

‘’ Ebedi barış teramesine inanmak cehalet, hamakat, ihanettir. Ebedi barışın asla gelmeyeceğine, milletler ve devletler arasındaki kıran kırana güreşin sonuna kadar devam edeceğine en iyi örnek son Pakistan‐Hindistan çatışmasıdır. Dünyanın en sefil ve süfli milleti olan Hintler elegeçen fırsatı kaçırmayarak Doğu Pakistan'ı, ilerde yutmak üzere Pakistan'dan koparmasını başardılar.’’

‘’ Türkçüler yumruk kaldırarak değil, adam gibi selam verirler. Bozkurt rozetinden tedirgin olanlar varsa milliyetçilik düşmanı olan kimselerdir. Onların yola getirilmesi lâzımdır. 12 Mart Muhtırası Bozkurt rozeti taşıyanlara değil, sol yumrukla selâm verenlere karşı yapıldı. Milli Eğitim Bakanı'nın dikkatini çekiyorum: Bu işe el koyarak olayı aydınlatsın. Konya Eğitim Enstitüsündeki öğretmenlere acımamak da elden gelmiyor. Demek bunların içinde Bozkurdun ne olduğunu bilen kimse yokmuş. Peki bunlar ne bilir? Atatürk'ü değil mi? Onu da bilmezler. Bilselerdi Atatürk hakkında İngilizce "Bozkurt" diye kitap yazıldığından haberleri olacaktı.
Bozkurt'tan bu korku neye?
Yoksa Beyzadeoğlu kendisini kuzu mu sanıyor?’’
Yön'ün yazdıklarından çıkan ilk sonuç şudur: Yön dergisi Milli Emniyetin gizli raporlarını elde edebilecek ve Milli Emniyet başkanının bazı sırları fâş ettiği özel konuşmaları duyacak kadar Milli Emniyetle içli dışlıdır. Yahut o teşkilât içinde Yön'ün ajanları vardır.’’

"Türkiye Komünist Partisi'nin ele gelen gizli faaliyet programında "Müslüman azınlıklardan kürtlere ve lâzlara Moskova'nın emri ve idaresi altında olmak şartı ile İstiklâl verileceği" açıkça yazılıdır. Bunu Yöncülerin de bilmesi icap eder. İşte asıl önemli alan ve üzerinde şiddetle durulması gereken nokta da budur. Dikkat olunursa bugün de aynı duruma gelinmiştir. Parti kavgaları, perde arkası oyunlar, Zonguldak olayları, mebus maaşlarına zam, solcu tahrikler, demeçler, tavizler, kitap toplamalar ve arkasından Kıbrıs'ta Rum hareketi yabancıya, hele düşmana koz vermede eşimiz yok. Kafalar işlemiyor. Siyasi tahmin yapan politikacı bulunmuyor. Üstelik de memleket mukadderatını yönetenler ne kısa, ne de
uzun vadeli bir millî siyaset güdemiyor. Günlük politika ile bir devlet ancak bu kadar idare edilir.’’

‘’ Yaşamaya en çok hak kazananlar ölümü göze alanlardır.’’

‘’ İslamiyet'ten önceki çağda millî şuur çok yüksek olduğu için yabancı kültürün kötü etkisine aydınlar arasından karşı çıkanlar görülmüş ve bunlar dediklerini yaptırmışlardır. Kunlar ve Gök Türkler zamanındaki iki kişiyi örnek olarak göstereceğim: İkili de günümüzün başbakanı seviyesinde olan bu aydınlardan biri, Kunlar çağındaki Çunhangyue (bunun Türkçe adını bilmiyoruz), öteki de Gök Türkler çağındaki Bilge Tonyukuk'tur.’’

‘’ Bu günün Batı kültürüyle yetişmiş gerçek aydınları arasında, aşağılık duygusundan uzak küçük bir azınlık vardır ki bunların hepsi milliyetçi ve Türkçüdür’’

‘’ Ebedi bir antlaşmaya inanmak fertler için bir budalalık, fakat milletler için intihardır. Bu ne biçim bir Birleşmiş Milletler idealidir ki, içlerinden bazıları diğer bazılarıyla açıktan veya dolambaçlı olarak Kore'de, Laos'ta, Vietnam'da çarpışır? Nasıl bir idealdir ki içlerinden biri, bir grup adına, ötekileri can evinden vuracak bir üs olur da karşı taraf bunu ancak mukabil tehdit ve tedbirle önler?’’

‘’ Fakat milletlerin gönlünü sevinç ve heyecanla dolduran yürütücü kuvvetlerdir. Tarihin en büyük kahramanlıkları ve fedakârlıkları bunlar uğrunda yapılmıştır. Çetin çarpışmalar isteyen ülküler, çetin savaşçılar yetiştirmek bakımından da olağanüstü ortamlardır. Ülkücü ilkeler, uğrunda çarpışan insanları yükseltip Tanrı'ya yaklaştıran ilkelerdir. "Kızılelma" bunlardandır.’’

‘’ Yugoslav profesörünün yazısı bizdeki solcu hayvanların gözünü açar mı, sanmıyorum. Onlar Mihaylof hakkındaki hükümlerini elbette vermişlerdir. Faşist ve gerici ...’’

‘’ Bugünün medeniyetinde romantik hürriyet yoktur. Hürriyet yalnız vicdanlarda ve kafaların içindedir. Davranış hürriyeti geri kalmış toplumların işidir. Hürriyetin sınırsızlığı ise ancak hayvanlara mahsustur.’’

‘’ Şu son günlerde Babeuf üzerinde koparılan fırtına kadar gülünç bir davranış olabilir mi? Acaba Babeuf dünyaya gelmeseydi insanlık, hattâ Fransa ne kaybederdi? Bu adamın eserinde Türk kanunlarına göre suç unsuru bulan savcı yanılıyor da onu savunanlar mı doğruyu söylüyor?’’

‘’ Bugün herkes tarafından kullanılan bu kelimeler aşınmış, manasız, medlûlsüz hâle gelmiştir. Hele kendilerine ilerici diyen iğrenç maskaraları gördükten sonra namuslu insanlarda bu kelimeye karşı bir düşmanlık bile belirmiştir.’’

‘’ Yoksa ilerlemek fikir ve düzen bozucu yazılar yazmak veya yazıları Türkçeye çevirerek milleti birbirine düşman sınıflara bölmek, çirkin ve ahlaksızca yayınlar yapmak, milli mukaddesatla alay etmek ve yabancılara sinsi sinsi uşaklık etmek değildir.’’

‘’ Komünistler de milletleri inkar ederek işe başladıkları halde üç‐beş yıl geçmeden Çarların siyasetine varis çıkmış, millet düşüncesine söve söve milliyetçilik yapmak gibi bir garabete düşmüştür. Çünkü milliyetçilik ölmez bir fikir ve yüzlerce yüzyılın muhassalasıdır.’’

‘’ Hele bir sosyalizm ilan olunsun her şey güllük gülistanlık, öyle mi? Öyleyse yüz binlerce insan neden ölümü göze alarak sosyalist ülkelerden kapitalist ülkelere kaçıyor? Neden hala dünyanın en ileri ülkeleri kapitalistler tarafında? Kuzeyin ileri ülkelerindeki sosyalizmin (yani sosyal demokratlık yahut Hıristiyan sosyalistliğin) türedilerin ileri sürdüğü sosyalistlikle adaşlıktan başka ne benzerliği var? O ülkeler önce ilerlediler, sonra sosyalist oldular. Başlarında hala kralları, şatolarında hâlâ kontları ve baronları var. Ama herkes bolluk içinde ve bahtiyar. Çünkü bu, tarihî bir gelişmenin sonucudur. Türedi ise önce sosyalizmini (hem de nasılını) ilân edip sonra gelişmek istiyor ama olmuyor işte. Tabiatın
olduğu gibi toplumun da kanunları var: Çocuk kuvvetlenir, sonra yürür. Önce yürüyüp sonra kuvvetlenmez.’’

‘’ Memlekette ne kadar beyinsizin öttüğünü anlamak için cumartesi tatili ve genel ev teklifi gibi ahmaklıklara (aynı zamanda ahlaksızlıklara) bakmak ve demokrasinin düştüğü sefaleti görerek toparlamak lâzımdır. İş başındakilerin "Demokrasi elden
gidiyor" naralarından ürkmeyerek tedbir almaları, her işin başına o işin uzmanını getirmeleri, demokratik metotların vatan düşmanlarını koruyan aksaklıklarını pek yürekle gidermeleri, gerektiği zamanla yozlaşmış kurumları koparıp atmaktan çekinmemeleri lâzımdır. Yoksa bu sosyal yüzsüzlük sürüp gidecek, Türkiye'yi bilinmeyen ve istenmeyen yönlere doğru iterek önümüzdeki yüz yıl için büyük millî felâketlere yol açacaktır.’’

‘’ Bu acıklı olaydan çıkan sonuç şudur: İnsanları en çok çileden çıkaran şey haksızlığa uğramaktır. Tepkiler, haksızlıklarla orantılı olarak derece derece serttir. Bazen de tepki yeni bir haksızlık olarak ortaya çıkar. İstikbali mahvolan gencin vatana ihaneti gibi.’’

‘’ Bunun birçok örneklerini yakın tarihimizde de görmüşüzdür. İttihat ve Terakki Fırkası'nın rezilce haksızlıkları, muhtelif partilerden birçoklarını vatan ihanetine sürüklemiş, bu ihanet edenler arasında kültürlü, aydın, hattâ bilgin kimseler de bulunmuştur. Haksızlığa uğradığı için vatana ihanet eden adamın mazur görülecek hiçbir tarafı yoktur. O yine bir haindir.’’

‘’ Herkesin çok sağlam karakterli, yüksek ahlâklı olmadığı bir gerçektir. Yüksek karakterli insanlar hangi şartlar içinde kalırlarsa kalsınlar yurtlarına ihanet etmezler. Fakat karakteri zayıf olandan sinirleri zayıf olana kadar derece derece birçok insanlar ihanet etmeseler bile topluma küserler, köşeye çekilirler, bir ruh hastası olarak yurt için ebediyen kaybedilmiş insanlar haline gelirler. Onların bu duruma gelmelerine sebep olanlar suçludur. Memlekete fenalık etmiş kimselerdir.’’

‘’ Kendi maceramda ben, Türk kanunları bakımından haksızdım. Türkçü ve ırkçı olduğum için, Türk üniforması taşımasına rağmen Bağdatlı bir Arap olan Birinci Mülâzım Mesut Süreyya'ya selam vermeyi reddettiğim için tardolunmuştum.

İnsafın o yerde namı yok mu?’’

Hırsızlar yani ahlaksızlar müşahede altında bulundurulacak diye ihtilalciler yani yiğit kişiler, yahut buyruğa baş eğen askerler yani ahlâklı gençler gayri sıhhî, gayrî insanî yapılara dağıtılacak. Hele arkadaşlarından ayrılarak Kepsut'a tek başına gönderilen o garip genç kim bilir hangi it uğursuzların yanında çile dolduracak.’’

‘’ Şu memleketin haline bakın: Vatan haini Nazım Hikmetof, Bursa'da, adeta lüks içinde yaşatıldı. Şehirde dolaştırıldı. Karısının oraya gelip gece kalmasına izin verildi ve Hikmetof'un veledi burada peydahlandı. Vatan haini Sabahattin Aliyef de Konya'da hastaneye naklolunarak aynı itibarı gördü. Ama iş Türk Harbiyelilere gelince o zaman infaz sistemi işlemeye başladı. Soğuk ve rutubetin başladığı bu günlerde bu 21 genci sığındıracak bir yer mi yok? 15 milyarlık bütçesi olan devlet, tesadüflerin mağdur ettiği bu talihsizlerin sağlığını korumak, onların kaybolmasına engel olmak için birkaç bin liralık bir masraf yaparak bunları insan gibi yaşayacakları bir binaya götüremiyor mu? Böyle bir bina yoksa kiralanamaz mı? Bütçe imkânsızlığı mı? Mebus maaşlarına zam için 40 milyon liralık tahsisat ne
kolay kabul edilmişti!...’’
‘’ Çocuk daha ilkokulda "Büyük Türklük" düşüncesiyle yetiştirilir. Siyasi sınırlar dışında şu kadar Türk olduğunu öğrenir. Onları kurtarmanın kutlu bir dava olduğu onun gönlüne ateşten harflerle yazılır. Anayurdu sömürmekte olan Rus ve Çin'in milli düşman olduğu öğretilir. Böyle yapılmaz da çocuklar sosyalist ve hümanist safsatalarla, bütün insanların kardeş olduğu masalıyla yetiştirilirse bugün örneklerini tümen tümen gördüğümüz bir ahmaklar yığını peydahlanır ve on Türk büyüğünün adım saymaktan âciz olan güruh tanınmış artistlerle profesyonel futbolcuların adını bülbül gibi saymakta eşsiz bir kabiliyet gösterir.’’

‘’ Bu kötü sonuçtan sorumlu olan Turancılıktan ödü patlayan korkaklara hitap ediyorum: Elbette Turancı olacaksın. Türk olduğun halde Turancı değilsen adam değilsin demektir. Türk'ün yanlız millet olduğunu bilmiyorsan, buna rağmen tutsak soydaşlarını kurtarmak ülküsü ardında değilsen hayvandan farkın yoktur. Çünkü insanı insan yapan, yani hayvandan ayıran ancak büyük düşüncelerdir. Kazanç ve refah, iktisadi kalkınma gaye değildir. Bunu gangsterler de ister. İktisadi kalkınma Türk ırkını büyük ve kutsal savaşa hazırlamak için nihayet bir vasıtadır.
Anayurdun yakılıp yıkılacak, Türkler yok edilecek, sen burada "biz 32 milyonun refahı için çalışıyoruz" deyip tekerleme savuracaksın. Düşmanın yok mu? Ölmüşsün demektir. Büyük düşünceler için ölümü göze alamıyor musun? İnsanlıktan çıkmışsındır. Yanı başında veya içinde senin kuyunu kazmakta
olanları göremiyorsan zekanı kaybetmişsindir.’’
‘’ Milli ülkü tektir, değişmez. Adı Türkçülüktür. Buna yapışmadıkça, bunu okullara sokmadıkça, basında ve yayında Türkçülük düşmanlığına son verilmedikçe sonumuz karanlıktır.’’

‘’ Bizde köycülüğe resmi teşkilat haricinde ilk olarak merhum Türk Ocağı başlatmıştır. Ocaklar muhtelif yerlerde köycülük tecrübeleri yaptılar, kısmen de muvaffak oldular.’’

‘’ Bize göre her şeyden önce ve her şeyin üstünde düşünülecek mevzu köylerimizdir.’’
‘’ Fertlerden cemiyetlere, mesleklere, içtimai sınıflara ve devlet teşkilatına kadar her yerde her işin başında köylerin ve köylülerimizin refahı düşünülmelidir.’’

‘’ İstiklâl Harbi ile beraber, münevver tekrar halkın içindedir. Yarım münevverin gözü önünde ve nüfuzu altındadır. Namuslu olmaya ve halka hayırlı yaşamaya mecburdur. Aksini yaparsa, münevver tarafından cezaya çarpılacağını biliyor.’’

‘’ Mesela Türkiye'de komünizm ve Moskofluk lehinde propaganda mı yapılacak? İlk
önce Rus romanları tercüme ettirilir. Ucuz fiyatla satışa çıkarılır. Bu romanların muharrirleri için methiyeler yazılıp göklere çıkarılır. Onların ölüm veya doğum yıllarında törenler, ayinler, jübileler yapılır. Yazıcılara karşı bir sevgi yaratıldıktan sonra da tabiî, sıra yazıcının mensup olduğu millete gelir ve bu böylece gider...’’

‘’ Bilgisiz insanlar arasında daha çok başarı gösterdiği birçok örneklerle
sabit olmuş olan kızıl propaganda bizim yurdumuzda kendisine bu son günlerde büsbütün başka bir saha ayırmış bulunuyor. Küçücük ve en masum yürekleri ve beyinleri zehirlemek yolunda bir rota almış olan bu kızıl propaganda, menfî faaliyetini öyle ustaca yürütmüş ve öyle elverişli bir duruma getirmiştir ki, bugün belki bu işe alet olanlar dahi ne yaptıklarının farkında değildirler.’’

‘’ Görüyor musunuz "Bu toprağın masalları" diye körpe beyinlere akıtılan zehiri? Bu toprağın sahiplerinin en kutlu varlık diye tanıdıkları ve "Tek" bildikleri Allah bollaştırılarak kıymetten düşürülüyor. Sonra da kendisine itimat caiz olmayan bu Allah kuyruğu ile oynuyor. Ey bu toprak için Allah Allah diye bağırarak can verenlerin soyundan gelenler! Ey, dokuz asırdır Allah uğrunda gaza edenlerin nesilleri!.. Körpe beyinleri yeni yeni uyanan yavrularımıza, bu kızıl düzenler ve
dolanlarla, Tanrı'nın ne yolda tahayyül ettirildiğini görüyorsunuz. Aldanmayın. Maksat Türk cemiyetinin temel dayanaklarından biri olan Allah fikrini yıkmaktır. Allah düşüncesi, yurt ve millet; sevgi, ahlâk duygusu ve aile bağları yıkıldıktan sonra geriye ne kalır? Her yabancı istilâyı kabule hazır, hayvanlaşmış bir yığın.’’

‘’ Hiçbir Türk masalında Tanrı'ya saygısızlık edilemez. Hiçbir Türk köylüsü masal anlatırken Allah'ın kuyruklu olduğundan bahsedemez. Bundan dolayı masalı hazırlayan Eflâtun Cem de, Doğan Kardeşin sahipleri olan Vedat Nedim ve Ankara radyosunun meşhur Ayşe Ablası olan sayın Bayan Neriman Hilal de mesuldür. Vedat Nedim eski bir komünist olduğu için Tanrı'yı inkâr etse bile her hafta Türk
çocuklarına nazikâne öğütler veren Ayşe Ablanın bunu yapmaması lâzım gelirdi.
Bizim elimizden yalnız ikaz geliyor. Türk ana babaları, eğer milliyetçi iseler, eğer Türk kalmak ve çocuklarını da Türk yetiştirmek istiyorlarsa uyanık bulunmalıdırlar, hem de çok uyanık...’’

‘’ Bir insanın kendi hükümetinden bu kadar bezgin ve umut kesmiş olarak, müttefik de olsa, bir yabancı devletin hükümdarına başvurmasındaki ağırlığı bütün acılığı ile tadıyor ve hattâ bazen "ben Türk devletinin değil de acaba Hitit devletinin mi vatandaşıyım" diye şüpheye düşüyor ve belki hükümetimi uyarır da doğru bir davranışa sebep olurum diye bu acılığa katlanıyorum. Çünkü bizim hükümetlerimiz
o kadar konukseverdirler ki kendi vatandaşlarından yüz binlercesini kaale almadıkları herhangi bir arzusunu bir yabancının, hele Majesteleri gibi en yüksek mevkide bulunan asil bir şahsiyetin işaretiyle yerine getirmekte asla kusur etmezler.’’

‘’ Bir Türk şehrinin ıstırabı bütün Türk şehirlerinin ıstırabı, Özbeklerin ıstırabı
hepimizin ıstırabıdır.’’
‘’ Gönüller ve beyinler millî inanç ve ülkü ile doldurulmadıkça, hürriyet ve demokrasi diye millet düşmanlarına da eşit haklar verildikçe ve soyu sopu belli olmayanlara en yüksek makamlara kadar her yer açık kaldıkça, evet, böyle olacak... Türklerin acısına yanılmayacak, Türklük için didinenler baltalanacak ve Yunanlı'ya yardım edilirken Özbek'e kayıtsız kalınacak...

Ey Türk Elleri!... Özbekler, Türkmenler, Karakalpaklar, Kırgızlar, Kazaklar, Oyratlar, Altaylılar!...
Ey Doğu Türkistanlılar, Uygurlar, Tarançılar! Ey Azerbaycanlılar, Kerküklüler, Bayır‐Bucaklılar, Kıbrıslılar, Batı Trakyalılar, Balkanlılar; Gagavuzlar!
Ey Balkarlar, Karaçaylar, Nogaylar. Kumuklar! Ey Kırımlılar, Başkurtlar, Mişerler, Tatarlar!...
Sizin acılarınız, bizim acılarımızdır....
Sizin yurdunuz, bizim yurdumuzdur.
Yurdumuz Adalar Denizinden Altayların ötesine kadar büyük ve müebbet bir ülkedir.’’
‘’ Ama mutlaka halkı zehirlemek gerekiyorsa hiç olmazsa bizim Tahtacılarla anlaşarak onların büyük bir ustalıkla yapıp su gibi içtikleri etersiz rakıyı
memlekete yaymak, böylelikle yoksul Tahtacıları biraz bolluğa kavuşturarak onların orman tahribatını önlemekte sayısız millî menfaatler vardır. Duyurulur...’’

‘’ Savaşın buhranlı günlerinde Churchill'in, İngiliz milletine "size kan ve
göz yaşından başka bir şey vaat etmiyorum" sözleri bu bakımdan şahane bir siyaset edebiyatıdır ve Churchill, komünistlere inanmak suretiyle Avrupa'yı, Batı medeniyetini Roosevelt'le beraber çöküntüye götüren iki büyük ve unutulmaz budaladan biri olduğu halde bu sözüyle yine de büyük lider vasfına hak kazanmıştır.’’

‘’ Siyaset şüphesiz bir takım taktik davranışları icap ettirir. Siyasette birçok şeyin başkalarından saklanması zaruridir. Siyasette düşmanı aldatmak için yalan söylemek bile caizdir.’’

‘’ Siz şimdiye kadar İsmet İnönü'nün bir hatâsını itiraf ettiğini işittiniz mi? Demek ki kusursuz, yanlış yapmaz bir insan rolündedir. İş hayatında da, aile hayatında da, devlet hayatında da kusursuz olduklarını sanan insanlar daima batırıcı tesir yapmışlardır.’’

‘’ Bir profesörün, komünizme millî düşman diye bakmasını övüşümüz garipsenmesin. Bu basit gerçeği anlamaktan aciz nice profesörler ve ordinaryüsler varken Feyzioğlu elbette takdirle anılmaya hak kazanmış bir kişidir.’’

‘’ Şimdi Feyzioğlu, MDO'yu tutan Halk Partisin den ayrılmış, AP ile müttefik hale gelmiştir ve bu ittifak, bizim NATO içindeki Yunanistan'la olan bağlantımızdan çok kuvvetli bir karakterdedir. MDO kanunsuz bir kuruluş, Feyzioğlu da hukukçu olduğuna göre kurucularının cezalandırılması onun yalnız fikrî ve ahlaki değil, meslekî yönünü de ilgilendirmektedir. İddia olunduğu gibi bunu Temelli Senatörler kurduysa ve ceza kanununda bu türlü işlerin suç olduğu açıklanmışsa Temelliler cezalarını görmelidir.
Temelliler hakkındaki kovuşturmayı durduran makam, gerekçe olarak ihbarın veya isnadın gayriciddî olduğunu öne sürmüştür. Peki, Feyzioğlu ne güne duruyor? Bir başkan yardımcısının, şüphesiz resmi istihbarata ve belgelere dayanarak vereceği ifade tamamıyla ciddî olacağına göre gerekli makama bizzat başvurup durumu aydınlatmalı değil miydi?
Turhan Feyzioğlu bunu yapmamakla açık yürekli olmaktan kaçınmış bir politikacı durumuna düşüyor ve samimiyetsizlikte İsmet İnönü'den hiçbir farkı kalmıyor.’’

‘’ Türk askerlik tarihinde birinci sınıf kumandanların sonuncusu olan Gazi Osman Paşa, büyük askeri meziyetleri yanında merhamet hislerine mağlup olmasaydı kuvvetle muhtemeldi ki Rus çemberini yarıp geçecek ve böylelikle harbin talihi de değişecekti. Yarmayı yaparken yalnız askeri düşünceyle hareket ederek Pilevne'nin sivil halkını Bulgar ve Rus vahşetine terk edebilseydi ordunun yürüyüşünü engelleyen bir ağırlıktan kurtulacak ve Rus çemberini yarabildiği takdirde 1877‐1878 savaşının neticesi başka türlü olacaktı.’’

‘’ Yarını kavramak için dünü bilmeli şarttır. Otlarla böcekler dünü bilmez. Daha yüksek sınıf hayvanlarda bile birkaç gün öncesini hatırlamak, bilmek kabiliyeti vardır.’’

‘’ Milli Eğitim Şûrası'nda birkaç öğretmen dünkü edebiyata sövüp saymışlar. Fuzûli'yi, Baki'yi Batırmışlar. Bunlar Fuzûli'den, Baki'den bir mısrayı bile anlayamayacak kadar aşağı olan canilerdir. Onlar Fuzûli'deki dehayı, şiir inceliğini nereden anlayacaklar? Fikri ve edebi seviyeleri ancak Nazım Hikmet'i, Orhan Veli'yi ve o makuleleri anlayacak kadardır.

‘Milii kültürle yoğrulmuş, zerrelerine kadar Türkçü ve otoriter bir Millî Eğitim Bakanı gelmeden bu herzevelikler sürüp gidecektir.’’

‘"Dokuz Yüzüncü Yıldönümü", ilk defa 1940'ta basılmış olan ve devletimizin kuruluşunun 900. Yılını kutlamak için tarihimizin özetini veren bir yurtseverlik hamlesidir. O zaman devletin başında bulunanlar devletin ne zaman kurulduğundan habersiz, yalnız siyasi tertiplerle meşgul kimseler olduğu, Milli Eğitim Bakanlığı böyle bir kutlamayı hatırına getirmediği, Türk Tarih Kurumu hiçbir teşebbüste bulunmadığı için ben kendi kendime bir anma yapma için bu küçük eseri yazıp bastırarak milli bir görevi yerine getirdim.’’

‘’ Memlekette yıkıcı, bölücü, parçalayıcı, gayrı‐ahlaki eserler yığın yığın basılırken, bir takım uzak ve yabancı ülkelerin ne idüğü belirsiz adamları göğe çıkarırlarken, "Zambak" ve "Kaymak Tabağı" hikayelerine parmak ısırtacak müstehcen romanlar basılıp filime alınırken yasak etmek için bula bula bunu mu buldun?’’

‘’Bu eseri alıp on binlerce bastırarak Cumhurbaşkanından, Başbakandan başlamak üzere köy öğretmenlerine, lise öğrencilerine kadar dağıtın da herkes komprime halindeki milli tarihini öğrensin ve bir ana fikre sahip olsun. Bunu kendi çıkarım için istiyorum sanmayın. Telif hakkı istemiyorum. Sizin olsun. Tek basın okuyun ve öğrenin. Öğrenip biraz geçmişinizi bilin de nereye doğru gittiğinizi iyi şavullayın.’’

‘’ 1946 seçimlerinde yapılan sahtekârlık sayesinde Ankara'dan seçilmeyen İsmet İnönü ve İstanbul'dan seçilmeyen Recep Peker seçilmiş gibi gösterilerek başkan ve başbakan olmuşlar, fakat bütün dünyanın gördüğü bu iğrenç sahtekarlık dolayısıyla İspanya ve Ürdün'den başka hiçbir yabancı hükümet tarafından tebrik edilmemişlerdi.’’

‘’ Bir haydut çetesini diktaları kanun yerine geçerse onu kanun diye yürüten topluluktan hayır gelmez. Halk Partisi zamanındaki Türkiye'de ise bir Kölemenler hükümetinden başka bir şey yoktu.’’

‘’ Son asırlarda, içten çökertme yoluna yeni bir unsur daha eklenmiştir: Çökertilecek devletin kilit noktalarında bulunan kişileri satın alarak o devletin sırlarını, niyetlerini öğrenmek. Devlet sırlarının düşman tarafından bilinmesinin ne yıkıcı felâket olduğunu açıklamaya, tabiî, lüzum yoktur.’’

‘’ Devlet işlerinin şakaya, korkaklığa, iltimasçılığa, patavatsızlığa tahammülü yoktur.’’
‘’ Bu, bir asker ailesinden gelmiş olmamın değil, milli tarih şuurumun, Türk tarihine bakışımın neticesidir. Türk orduları başbuğunun kadastro genel müdürü gibi başbakana bağlı olması herhalde bütün subay ve astubayları da incitmektedir.

‘’ Fakat şu işgaller ve boykotlar nedir? Aldıkları emri yerine getiren polisleri, çileden çıkaran o hakaret beyannameleri nedir? Üniversite yönetiminde söz sahibi olmayı istemek gibi bayağı şımarıklıklar nedir? İşgal edilen üniversite binalarında yapılan tahribat nedir?’’

‘’ Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve özellikle Japonya'da anarşik hareketler bastırılırken polisin Allah yarattı demeden vurması o memleketlerde polise hakareti gerektirmiyor. Unutulmamalıdır ki bu saydığımız ülkelerin hepsi de demokrasi ve kültürde Türkiye'den ileri memleketlerdir. İlerilik anarşiyi değil, disiplini getirir.’’

‘’ Türk milleti 3000 yıllık millî terbiyesi gereğince kuvvetli ve otoriter hükümetlerden hoşlanan ve onu isteyen bir karaktere sahiptir. Hele üniversite bunalımı adı altında kızıl propaganda ve komünist kışkırtmaları yapılırsa buna göz yummamak, en büyük sertlikle bastırmak vatan borcudur. Beyazıt kulesinden Türk bayrağını indirerek yerine kızıl bayrak çeken vatansızlara müsamaha göstermek
yurtseverleri çileden çıkarır ki bu da hem memleket, hem de iktidar için hayırlı değildir. Müsamahanın sının aşılmıştır. Dikkat...’’

‘’ Bir hainin affını istemek merhamet duygusundan değil, ancak ihanette ortak olmaktan doğan aşağılık bir davranıştır.’’

‘’ Haddini bilmemek bir dereceye kadar mazur görülebilir, fakat millî ihanet asla!...’’
‘’ Türk (Ama gerçek Türk, yani Türkçü) şerefsizlikten korkar. Yalan ve iftira ile çıkar sağlamaktan çekinir. Silahı haysiyetsizlik olan mücadeleye yabancıdır. Bundan dolayıdır ki, şerefsizlerle yapılan çatışmalarda Türkler daima zararlı çıkmıştır.’’

‘’ Devşirme ve komünist Türklükten ve Türkçülükten korkar. Türklüğün lehine olan her hareketin, her davranışın, her eserin, her kanunun aleyhindedir. Çok uzaktan bile olsa Türklüğü, Türkçülüğü hatırlatan ne varsa ondan ürker, titrer. Bozkurt düşmanlığı bundandır. Çünkü Bozkurt Türkler’in milli sembolüdür. Tarihten önceki çağlarda onu kılavuz diye kabul etmiş, hatta kendilerinin Bozkurt’tan türediğine inanmışlardır. Türk Kağanlarının soyadı "Eçine" yani "Kurt"tur. Devşirme ve komünist okulda Bozkurt rozetine, meydanda Bozkurt heykeline dayanamaz. İftirası hazırdır: Bozkurt; Turancılık, emperyalizmin sembolüdür.’’

‘’ Din tüccarı, dinin gerçeğinden korkar. Kumarhanede yakalanan, akla gelen ve gelmeyen herkesi dolandırmış olan ahlâksız, sahtekar, Allah Peygamber, din, Cennet kelimeleriyle kandırdığı saf insanları sömürürken, en büyük düşmanlığı mantık ve zekâya karşıdır. Çünkü onun yalancılığını matematik kesinlikte ortaya koyan nesne mantık ve zekâdır.’’

‘’ Enver Paşa'nın Türkistan'da şehit oluşu, memleketi batıran şuursuz bir Turancılık macerası diye gösterilir de, Nurhat Dağlarında Türk Devletini yıkmak isteyen beş on zavallı, "Sınıfsal Bilinç!"in kahramanları diye alkışlanır.’’

‘’ Ey, istemedikleri saflarda gönülsüz olarak çarpışıp kan döken uzaktaki kardeşler! Irkınızın kan ve şan türesine uyarak, en yaman kuvvetler karşısında sizin son fişek ve son ata kadar çarpıştığınızı gazetelerde okuduğum zaman kara bahtınızın korkunçluğu karşısında içim sızladı. Tarihin bu sert kasırgası içinde siz yabana bayraklar altında, yabana ülküler uğruna değil, bizimle aynı safta, ay‐yıldızlı al bayrağın gölgesi altında büyük ülkü uğruna çarpışmalıydınız. Kanlarınızın ırmaklarından ve geride bıraktıklarınızın gözyaşlarından, tarihe karışmış olan atalarımızı sevindiren zafer ağaçları yeşermeliydi.’’

‘’ Ey yabancı bayraklar altında ölenler! Belirsiz mezarlarınıza kimse selâm durmayacak. Belki hiçbir şair sizin için yanan bir yazı yazmayacak. Varsın sizi hiçbir dudak anmasın. İsterse size hiçbir mısra yanmasın. Ruhlarımız Tanrı Dağı’na varınca, efsanelere karışmış atamız Alp Er Tunga, başınıza kahramanlık tacını eliyle giydirecek; bütün kahramanlarımız size gülümseyecek ve en büyük övüncümüz, kahramanlar kahramanı, en gaza yaraları kutlu olsun diyecektir.’’

‘’ Dövüşün! Son fişeğe, son damla kana kadar savaşın!. İstemediğiniz yabancı saflarda ölün! Zarar yok... Bu ayrılıklardan yarının büyük birliği doğacaktır. Birleşeceğiz ve Tanrı Dağı’nın eteklerinde kımız içerek sizin ve bizim bir olan atalarımız için Tanrıya yakaracağız.’’

‘’ Biz "Bursa'ya "Orhankent" yahut "Orhanbalık"; "Edirne'ye "Muratkent" yahut "Muratbalık" diyelim de, bu topraklarda maddeden isme kadar her şeyi Türk yapalım da dünya ne derse desin. Vaktiyle "Keşiş Dağı'nı nasıl "Uludağ" yaptıksa, "Ayastafanos" nasıl "Yeşilköy" oldu ve herkes buna alıştıysa günü gelince bütün büyük küçük şehir adları da Türkleşecek ve milli şuurun gereği yerine getirilecektir.’’

‘’ İnsanlar gördüklerinin ve işittiklerinin tesirinde kalırlar. Propaganda budur. Bugün Türkiye'de bir kısım sefele güruhu tarafından yapılan iğrenç hareketler yıllardır süregelen vatan hainleri propagandasının yeşeren zakkumlarıdır. Gençliğe hitap edenler bu aşağılık yazarlar, profesörler, öğretmenler, romancılar, piyesçiler olmayıp da yurtseverler olsaydı millî manzara büsbütün başka olacaktı.’’

‘’ Kasım Gülek'i kabul ederek onun gösteriş merakından faydalanıp aldatan şimdiki Papa'nın nasıl domuzuna bir Katolik olduğu, İstanbul'u ziyareti sırasında, Ayasofya'yı gezerken Türk kanunlarını hiçe sayıp bir oldu bittiye getirerek, Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil'in gözleri önünde oracıkta diz çöküp ibadet etmesiyle ortaya çıkmıştı. Şimdi aynı Papa, yeryüzünde iş kalmamış gibi İsa'nın 12 Havarisinden Paulus'un doğduğu şehri, yani Türk Tarsus'u kutsal Hıristiyan şehri yapmak istiyor ve Kasım Gülek de buna alet oluyor.’’

‘’ Kendisini herkesten akıllı ve ileri gören manyaklar, yabancıların soytarılığını yaptığı halde milliyetçilikten dem vuran utanmazlar, Türk topraklarından taviz vermeyi öğütleyen hayâsız yazarlar meydanı bir sirke çevirmişler. Sirkte hayvanlarla palyaçolar maskaralık ediyor ve toplumsal alıklığın içinde yüzen bir kalabalık onlara alkış veya kargış tutuyor.’’

‘’ Bir zümrenin ahlaksızca ihbarıyla dört yüz bin kişinin tutuklandığı zamanlar oldu. "Türkiye halkları" diye bağırıp soygunculuk yapan gerizekâlı bir anarşiste "İkinci Atatürk" diyen haysiyetsiz insanlar görüldü. Atatürkçülükten başka hiçbir prensip tanımadıklarım söyleyenler, Atatürk'ün adını unutturmak için elinden geleni yapan, para ve pullardan, resmi dairelerden resimlerini kaldırtan, mezarını yaptırtmayan İnönü'yü millî kahraman ilan ederek Anıtkabir'e gömdürdü. Millî düşmana kardeş diyen alçaklar çıktı.’’

‘’ Bütün bu adamlar normal midir? Bunlara ne sıfat verilebilir? Bir adam ya odur, ya budur, insan aynı zamanda hem Türk, hem İngiliz; hem Müslüman, hem Katolik; hem milliyetçi, hem şeriatçı olamaz. Oldum diyen hiçbirisi değil, sadece ikiyüzlüdür.
Milliyetçiyim diyen adam kendi tarihinin 3000 yıllık olduğunu bilir.Tarihine 1000 yıllık diye bakan kimse cahildir, yobazdır, yozdur, Türk değildir.
Türk Budun, Ökün!?.. Kendine gel. Aklını başına topla. Her söze, herkese inanma. Beynini işlet. Geçmişini hatırla. Seni nelerin yükseltip, nelerin alçalttığını düşün. Safsatalardan uzaklaş. Şunun, bunun ardından gitme.’’

‘’ Yedinci asrın sonunda yanında ancak 17 kişi olduğu hâlde dağa çıkan Kutluk Han bir istiklâl harbi açtı. İşiten Türkler yanına koştular. Birkaç yılda Türk devleti yeniden kuruldu. Yine Çin’e baş eğdirdi. Dünyada ne kadar Türk varsa yine aynı bayrak altına girdi. Fakat bu büyüklük Türkler’in başını döndürdü. Son devrin en muktedir kağanlarından olan Bilge Kağan (716‐734) Türkleri Buda dinine sokmak ve şehir hayatına alıştırmak istedi. Fakat o zaman da bir Türk veziri, Bilge Tonyukuk, çıkarak bu teşebbüse mani oldu. Çinliler’e göre azlık olan Türkler’in büyük Çin ordularına karşı durabilmelerinin ve hatta Çin’i korkutmalarının sebeplerini kağana anlatarak bunun göçebelikten ve askeri hayattan ileri geldiğini söyledi.’’

‘’ Son yüz elli yıldan beri de yeni bir medeniyete, garp medeniyetine girmek tecrübelerini yapıyoruz. Geçen on yıldan beri artık bu tecrübeyi geçmiş tahakkuk yoluna girmiştir. Acaba bugün de yeni bir medeniyete girerken aynı tarihi yanlışlığa düşüyor muyuz? Bugün de Türk millî ruhu tehlikede midir? Buna da ilerde cevap vermeğe çalışacağız.’’

‘’ Bugün memleketimizde birkaç ister kız ve kadınla birkaç kazanç çıkarcısından başka Amerikalılardan hoşlanan kimse kalmamıştır. Fakat aşırı solların, sırf Rusya'yı tutmak, Moskof kafasıyla hareket etmek için yaptıkları hareketlerin karşısına komünizm aleyhtarları çıkınca, sanki Amerikalılar'ı savunmak için harekete geçmişler gibi bir zan uyanıyor. Halbuki onların kuşkusu Amerikan düşmanlığı kisvesine bürünmüş komünizmdendir.’’

‘’ Türkiye'de hiçbir solcu olmasa dahi bu düşmanlık gelişip büyüyecek ve Amerikan düşmanlığı gösterileri yine aynı ölçüde yapılacaktır.’’

‘’ Amerikalılar teknikte ileri, fakat kültürsüz ve köksüz bir millet oldukları için her yerde antipati yaratıyorlar ve gitgide daha istenmez bir hale geliyorlar. Yıllarca önce Missuri gemisi İstanbul’a ilk ziyaretini sevgi gösterileri arasında yaptığı sırada, Beyoğlu'nda, istiklâl Caddesi'nde gezen Amerikan bahriyelilerinin bize pek aykırı gelen hareketlerinden; elindeki leblebiyi havaya atarak yere düşmeden ağzıyla yakalamaya çalışıyor, çok kalabalık bir caddede bu zıpır davranışından utanç duymuyordu.’’

‘’ Bu iki zümrenin kışkırtmaları günün birinde amacına ulaşırsa Türkiye'de kan gövdeyi götürecektir. Bunu mutlaka önlemek lâzım. Önleyici tedbirler de gayet basittir. Hükümetten rica ediyorum: Bir müddet yürüyüş ve mitinglere izin verilmesin ve uzun bir süre de Altına Filo Türkiye'ye uğramasın. Particilik yüzünden zaten çok fazla bölünmüş olan milletimiz bir de Amerikalılar yüzünden tekrar ikiye ayrılıp vuruşmaya başlarsa "ne günlere kaldık, ey Gazi Hünkâr" demekten başka çaremiz kalmayacaktır.’’

‘’ Korkunç bir bozguna uğramalarını, düşman eline düşmelerini hiç umursamayan, üstelik komutanlarının tutsaklığına gülen bu askerler şüphe yok ki dünyanın en şerefsiz ve haysiyetsiz insanlarıydı. Banyo içinde küçük çocuklarla analarını öldüren, fakat tepelerinde uçakları görünce beyaz gömlek çıkarıp teslim bayrağı sallayan bugünkü palikaryalar da, yine hiç şüphesiz, dünyanın en haysiyetsiz milletidir.’’

‘’ Dost bilerek lüzumundan pek fazla içimize soktuğumuz Amerikalılar bize en adi şekilde ihanet ettiler, ihanetlerinde kendi menfaatleri olsa, bir dereceye kadar mazur görülür, ahlâk bakımından olmasa bile mantık bakımından haklı olurlardı, Fakat bize karşı ihanetleriyle kendi menfaatlerini dahi çiğnemeleri onların yalnız hain değil, ahmak olduklarını da göstermektedir.’’

9 yıl, 1 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Çünkü milletleri büyük yapan erdemlerden hiçbirisi Amerika'da yoktur. Siyasi ahlakları sıfırdır. Hem demokrasi havarisi geçinir, bütün milletlerin demokrat olmasını ister, Zenci devletlerinde seçim yaptırmak için yırtınır, faşizm ve komünizme karşı cephe alır, hem de kendi vatandaşları olan, savaşlarda Amerika için kan akıtıp Olimpiyatlarda birincilikler sağlayan Zencilere köle muamelesi yapar.’’

‘’ Amerika'da cinsi ahlâk da yoktur. Evli kadınlardan hemen hepsinin zina yaptığı Doktor Kinsey'in raporu ile ortaya çıkmıştır.’’

‘’ Atom sırlarının Ruslar'a satılış şekli ise millî ve vatanî ahlâklarının örneğidir.
Sözün kısası Amerika bir rezaletler ülkesidir.
‘’ Amerika'da olup da başka yerde olmayan şeyler yalnız rezaletle cıvıklıktır.
Neden böyle? Çünkü henüz millet olamadılar. Amerika büyük değil, iridir. Avrupa'dan giden maceracı, serseri, katil, hırsız güruhu ile bu güruhun kadın ihtiyacı için idhal olunan malûm seviyedeki dişilerin neslinden geldikleri için böyledirler.’’

‘’ Ruslar fezaya ilk füzeyi atıp içine Laika adlı bir köpek koydukları zaman, hayvana böyle işkence yapılır mı diye Amerika'da kıyametler kopmuştu. Oysa ki Laika dünyaya sağ salim dönmüştü. Aynı Amerikalılar kendi vatandaşları olan Zencileri öldürürken soğukkanlı idiler. Hele Kıbrıs'ta Türkler’in ölmesi, öldürülmesi, açlığa mahkûm edilmesi kıllarını kıpırdatmamıştı. Demek ki Laika'yı kanları çekmişti.’’

‘’ Nüfusunun "en az" onda biri akıl hastası olan bir toplum, dünya üzerinde bir açık hava müzesi demektir.’’

‘’ Amerikalılar'ın nasıl sıvama aptal olduklarının bir delili de, ülkelerindeki zehirli
madde kullanışının, Türkiye'de haşhaş ekimini yasaklatmakla biteceğine inanmalarıdır, inanırlar. Çünkü onlar dünyada haşhaş üreten bir İran, Afgan ve Uzak Doğu olduğundan habersiz yaşayacak kadar kızıl cahildirler, İstanbul'a gelip Boğaz'a bakarak "bu hangi nehir" diye soran coğrafya öğretmeni yalnız Amerikalılar’dan çıkar’’

‘’ Amerika ile ittifak yapılınca, o zamanki Demokrat Parti hükümeti, bütün silahlarımızı nasıl olsa Amerika verecek gerekçesiyle, Kırıkkale ve Kayseri'deki askeri fabrikaları traktör fabrikası haline getirmiş, böylece iktisadî kalkınmaya katkıda bulunuyoruz diye tarihin affetmeyeceği bir hata yapmıştı. Amerika bir mendeburdur. Köksüz bir haydut topluluğudur. Belâsını bulacaktır. Biz ise 30 yüzyıllık tarihin hasılası olan ve birçok insani erdemleri bulunan bir millet olarak bu aşağılıklarla her türlü ilişiğimizi kesmeliyiz.’’

‘’ Amerika'da iki diplomatımızın bir Ermeni tarafından öldürülmesi, bizi ister istemez geçmişe ve bu geçmişin verdiği derslere götürdü. (…)Ermenilerin 300.000 olduğu tarih, yaklaşık olarak 1779‐1780 yıllarıdır. 1914'te Birinci Cihan Savaşı başlarken bunların 1.500.000 kişiye yaklaşmış olmaları ne kadar hızla çoğaldıklarını gösterir. Bu çoğalış hem refahtan, hem de Ermenilerin askere alınmayışından ileri geliyordu. Bilindiği üzere, İmparatorluğun kan ve can vergisini yalnız Türk ırkı veriyordu.’’

‘’ XX. Yüzyıl’ın başında Ermeniler, Türkiye'de zenginlik bakımından çok iyi durumda oldukları gibi, birçok zanaatları da inhisarlarına almışlardı. Sarraflıkla Türk'leri soyuyorlar, kendi çocuklarını öğrenim için batı ülkelerine gönderiyorlar, bu çocuklar orada Türklük düşmanı fikirlerle aşılanıyorlardı. Bundan başka İstanbul'daki Amerikan Koleji de, Müslüman ve Hıristiyan azınlıklarına mensup çocuklardan Türk düşmanı yetiştirmede büyük başarı gösteriyordu.’’

‘’ Ermeniler, hala Amerika, Fransa ve Lübnan'da Türkiye aleyhinde yoğun bir propaganda faaliyetinde bulunur ve büyük Ermenistan hülyası ardında koşarken, bizim de milletçe uyanık bulunmamız, Ermeni'nin, artık ebedî düşman olduğunu kabul ve teslim etmemiz gerekir. ‘’


"Maziyi unutalım, kardeş olalım!!" demekle hiçbir mesele çözülmez; hiçbir düşmanlık giderilmez. Düşmanı dost sanmak kadar tehlikeli yanlış yoktur.’’

‘’ Yahudi denilen mahlûku dünyada Yahudi’den ve sütü bozuklardan başka hiç kimse sevmez. Çünkü insanlık daima kuvvete, kahramanlığa ve iyiliğe tapındığı halde Yahudi zilletin, korkaklığın, kötülüğün ve seciyesizliğin örneği olmuştur. Dilimizdeki 'Yahudi gibi", "çıfıtlık etme", "çıfıt çarşısı", "havraya benzemek", "Yahudi’den yumurta alan içinde şansını bulamaz" gibi sözler bu alçak millete ırkımızın verdiği değeri gösterir. Bu yalnız bizim memleketimizde böyle değildir. Almanya’dan kovulan Yahudileri kabul etmek misafirperverliğinde bulunan Fransa’da bile Yahudiler hakkındaki en basit iltifatın "pis Yahudi" terkibi olduğunu o memlekete gitmiş olan arkadaşlarımız söylüyor.’’

‘’ Çünkü biz onların Türkleşeceklerini asla unutmadığımız gibi bunu istemeyiz de. Çamur ne kadar fırına verilse demir olmayacağı gibi Yahudi de ne kadar yırtınsa Türk olamaz. Türklük bir imtiyazdır, her kula, bilhassa Yahudi gibi kullara nasip olmaz. Onlara yapılacak ihtar şudur: Hadlerini bilsinler. Sonra biz kızarsak Almanlar gibi Yahudileri imha etmekle kalmaz, daha ileri giderek: onları korkuturuz. Malûm ya ataların sözüne göre Yahudi’yi öldürmektense korkutmak yektir.’’

‘’ Aslında devlet tektir. Hatta birbiriyle çarpışan iki Türk devletinden bile biri, ötekinin daha büyük ve asli devlet olduğunu tanımaktadır. Osmanlılar’dan İkinci Murat çağında yazılan "takvim" şeklindeki bir tarihte Müslüman olmayan Cengiz, Ögedey, Güyük, Mengü ve Hülegü'nün rahmetle anılması Türkler'deki tek devlet prensibinin ifadesidir. Çarpışanlar "devletler" değil, "hanedanlardır.’’

‘’ İnsanî düşünceler ne kadar ilerlerse ilerlesin, dünya, milletlerin savaş alanı olmakta devam edecektir. Bu bir sosyal kanundur. Edebiyat ve felsefeyle bu kanun değişmez. Bütün dünyada, insaniyetten bahseden milletlerin veya partilerin, kuvvet kazandıkları zaman kendi prensiplerine nasıl sırt çevirdiklerini görüyoruz. Rusya, Amerika'nın Vietnam’da asker bulundurmasını "tecavüz" diye ilân ederken Çekoslovakya'yı istilâdan asla utanç duymuyor. Birçok başka devletin tutumu da aynıdır.’’

‘’ Köyleri büyütürken şehirlerin küçülmesine de o kadar ehemmiyet vermek icap eder. Eski Başbakan Süleyman Demirel, İstanbul’la İzmit arasında beş on yıl sonra tek bir şehir vücuda geleceğini müjde gibi haber vermişti. Halbuki bu bir felâket haberiydi.’’

‘’ Mebuslar nutuk düellosu yapacak diye devlet, hükümetsiz bırakılamaz.’’

‘’ Millî Savunma Bakanlığı kaldırılmalı, onun bütün görevi Genelkurmaya devrolunmalıdır. Ordunun siyasetle ilgisi yoktur ama bu, particilik anlamındaki bir siyasettir. Ordunun millî siyasetle ilgisi vardır. Askerî bir kuruluşun başında askerlikten anlamayan bir sivilin bulunması doğru değildir. Genelkurmay Başkanları gerektiği zaman Kabine toplantılarında bulunmalıdır.’’

‘’ Daha önce de yazdığımız gibi, İslâmiyet’ten önceki Türkler evli kadına taarruz edeni ve büyük hırsızlık yapanları idam ederlerdi. Bugün bu işler kolektif olarak yapılıyor.Yakalananlar suçu birbirine atıyor. Çaresiz kalan hâkim, birine ağırca bir ceza verdikten sonra ötekilerini, delil kifayetsizliğinden ya beraat ettiriyor, ya da bir iki yılla işin içinden çıkıyor. Sık sık gördüğümüz, üç beş yaşındaki çocuklara tecavüz edenlerin yaşatılması insaniyet midir? Şunu asla unutmamalı ki, ahlâksızlar ve hainler sertlik karşısında sinerler.’’

9 yıl, 1 ay     
1 2 ileri »
Bu gruba katıl!
Grup Kütüphanesi
Tüm Gruplar