Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
Ben kitabı okuyalı 3-4 ay oldu. Bazen bir solukta okurken kitabı, sanırım ayrıntılar gözden kaçıyor, okurken aldığım tadı anımsattınız bana. Teşekkür ederim.
Sıcak öyle korkunç bir diktatördür ki, ondan kurtulmak için insan, sonradan saçma bulacağı her şeyi yapabilir.
Gerçek, çoğu zaman insanı delirtecek kadar yıpratıcı ve serttir.
Onların arkasında oturan tombul, yaşlı bir kadının, torunu olduğu anlaşılan bir oğlan çocuğuna çayla poğaça yedirmek için giriştiği mücadeleyi ve oğlanın büyükannesine ettiği eziyete rağmen, aslında ikisinin de birbirine duyduğu güven şefkatin güzelliğini gördü.
Bir de, hayattan ümidini kesmeyeceksin! Ne olursa olsun, başına gelirse gelsin, ümidini asla kaybetmeyeceksin.
Nasıl bir şeymişki, bu aşk, insan sevdiğinden ayrılınca hayatı yedeğe alıyor, yaşıyormuş gibi yapıyor ve her şeyi kafasına yazıyor... Bir gün aşkına kavuşacak, bir bir anlatacak o yedekte yaşadığı hayatı... Sonra beraber yeniden başlayacak sahici hayat... Öyle bekliyorsun, özgürlüğüne kavuşmayı bekleyen köle gibi...
Aşk, insana kalbinin yerini öğretiyor.
Çünkü birileri hakkında doğal yolla bilgi edinmek, karşılığında insanın kendisi hakkında bilgi vermesi anlamına da geliyordu ve hiç kimse kendini özenle saklayan biriyle uzun süre arkadaşlık edemezdi.
Oysa kendine mutluluk vermeyen anıları silmek, e-postadan 'delete' eder gibi çöpe atmak istiyordu.
Öyleyse bile, insanı kendini inandırdığı şeyle gerçek arasındaki fark er veya geç bir gün kavranmaz mı? Bunu hala bilmiyorum.
Bir kadının baba sevgisi açlığını hiçbir başka erkek veya vitamin hapı gideremez.
Olmayacak bir şey için beklenti yaratmak çok tehlikelidir.
İnsanın beraber anısı bile olmayan birini özlemesi, Noel Baba'yı özlemekten farklı değil; ona inanmayı da bir yaştan sonra bırakıyorsun.
Şeftali çekirdeği kadar aşk.
Yaz, sevmeyenler için her yıl geçmesi beklenen bir hastalık gibidir.
Kışın doğanlar yaz sevmez derler.
İnsanların birbirlerini kolayca ve çabucak yargıladığı, kimsenin kimseye ayıracak vakti olmadığı, gözlerin sadece bayram etmek için baktığı, dünyanın bir 'körler ülkesine' dönüştüğü, acının ve sevginin pazarlandığı zamanlara yaşadığını fark etmek, hangi yaşta olursa olsun, başlanmaya başlamaktır.
Biz modern insanların karnı tok olsa da gözü hep aç!
Bu muydu? Haya bu kadar acımasızca sınırlı ve daracık alanda mı yaşanacaktı? İnsanın insana ettiği zulüm hiç bitmeyecek miydi? 'Alemin en akıllı canlısı' diye övdükleri insana, halay etmek hala yasak mıydı?
Ancak daha önce inmiş olanlar, hüzünlü bir gülüşün arkasına saklanarak güvende olmayı unutma acısına tercih ederler çoğunlukla...
... ilk kez arkadaşının dedesinin kitaplığında 'kitap tozu yutmuş' ve bu 'mübarek tozu' yutanların hepsi gibi artık okumadan yaşayamaz olmuştu.
... özündeki hoşgörüyü kaybetmiş insanlar yüzünden bu dünyanın yakında kendi kendini yok edeceğine inanıyordu.
Ah, hangimizin içinde gri bulutlar gezinmiyor ki...
Korkaklıklarımıza farklı bahaneler bularak başkalarını suçlamak bizi bir süre rahatlatır. Ancak çoğu zaman artık geç olsa da, ölmeden önce mutlaka gerçeği fark ederiz.
Uğursuzluk hep başkalarından ve onların davranışlarından kaynaklanıyor sananlar, hayatlarını aslında hiç tanımadıkları bir beden içinde geçirenlerdir.
Kana kana ağlamak insana bazen çok iyi gelir, işte şimdi; bu 'bazen'di.
Karar verdiğimizde en önce sesimiz değişir, karar alan gücümüz sesimize ve sırtımıza yerleşir.
Bir de yazıyorum. Çünkü yazmazsam çıldırırım.
Acaba insan ilaç gibi iyi gelen hayaller, gerçekleşmesi yaklaştığı için mi etkisini kaybeder? Yoksa 'suya düşen hayaller' mi daha etkilidir?
Dünya, aradığını çok isteyenin bulmak, az isteyenin şikayet etmek, hiç istemeyeninse seyretmek için zaman harcadığı bir gezegen değil mi?
Bir kere size göre neyin doğru olduğuna karar verdiğinizde sizi üzemezler! Bir şeye karar verene kadar bütün yanlışlıklardan geçip ayakta kalabilmek işin zor yanıdır.
Kim nasıl bağlamışsa bu basiret denen şeyi, sanırsın boynunda bir tasma!
Evet, benim dostlarımın hiçbiri tıpatıp insan değildi ama insanlardan daha güvenilir ve sevecenlerdi.
Herkes tek yaratılmıştı, herkes farklıydı, ama kimse kimseden üstün değildi.
"Hayatta tek bir mucize vardır, o da çok genç yaşta iyi bir öğretmene rastlamaktır!" diyen o yazar doğru söylemiş.
"Büyük hayal kırıklıklarının bağışıklığı zayıflattığını kavrayan doktorlar, bu hastaların reçetelerine bol bol hayal kurma egzersizi yazmalı."ydı.
"Yaşam, demişti biri, düşünenler için bir komedi, hissedenler için bir tragedyadır. Bana ikisi birdenmiş gibi geliyordu, hatta aramızdaki ne fazla düşünen, ne de fazla hissedenler için bile."
Yunuslar, duyguları çok gelişmiş memelilerdir. Kalpleri kolay kırılır ve belki de bunu saklamak için ağızları gülüyormuş gibi yaratılmışlardır.
İnsanın mutluluğunu sahiden paylaşacak birini bulması dünyanın en zor işidir!
O, hem gıcık hem de çok şekerdi. O, karabiber gibiydi. Acısı ve kokusu güzel, hayata kattığı lezzet bir kez keşfedildikten sonra artık aranıp, özlenen bir biber.
Türk mitolojisinde 'Hayat Ağacı'nın her yaprağı, yeryüzünde yaşayan insanları temsil eder ve göremediğimiz öbür dünyadaki gelecek hayatına denk gelir. Düşen her yaprak onun temsil ettiği kişinin ölümüdür.