"Orwell'in 1984'ü, on yıllar boyunca, antitotaliterizmi kendine meslek edinmişlere sürekli olarak başvuru kaynağı olmuş kitap. Hayâli bir totaliter toplumun ürkütücü betimlemesi olmak isteyen bu romanda pencere diye bir şey yoktur; bu romanda, bir testiye su dolduran zayıf genç kız hayâl meyal görülmez; bu roman, duyarsız bir biçimde kapalıdır şiire. Roman mı? Roman kılığına girmiş bir siyasal düşünce; net ve doğru, ama kendini yaklaşıklaştıran, yanlışlaştıran bir romansal kılık değişimi yüzünden saptırılmış bir düşünce. Roman biçimini Orwell'in düşüncesini karartmasına karşın, bunun karşılığı olarak ona bir şey veriyor mu? Ne toplumbilimin, ne de siyasetbilimin ulaşmayı becerebildiği insani durumlarm gizemini aydınlatıyor mu? Hayır. Romandaki durumlar ve kişiler afiş yavanlığında. Peki, roman biçimi, iyi düşüncelerin vülgarizasyonu olarak en azından doğrulanıyor mu? Gene hayır. Çünkü romana konulan düşünceler artık düşünce gibi değil, ama kesinlikle roman gibi davranırlar ve 1984'ün durumunda, düşünceler, kötü bir romanın yapabileceği bütün zararlı etkiyle birlikte kötü roman olarak davranıyorlar. Orwell'in romanının zararlı etkisi, bir gerçekliğin salt kendi siyasal görünümüne acımasızca indirgenmesinde ve bu aynı görünümün de olumsuzluk örneği olacak yanına indirgenmesinde bulunmaktadır. Totaliter kötülüğe karşı savaşımda propaganda olarak yararlı olduğu bahanesine kapılıp bir indirgemeyi hoş göremem. Bu kötülük, kesinlikle, yaşamın siyasete, siyasetin de propagandaya indirgenmesidir. Böylece, niyetlerine karşın, Orwell'in romanının kendisi totaliter düşüncenin, propaganda düşüncesinin parçası oluyor. Nefret edilen bir toplumun yaşamını basit bir suç dökümüne indirgiyor (ve. İndirgemeyi öğretiyor)."
Milan Kundera, SAPTIRILMIŞ VASİYETLER
George Orwell : Kara ütopyacı, fütürist, vizyoner bir yazar ;
25 Haziran 1903 günü Hindistan’ın Bengal eyaletinde bir erkek çocuğu dünyaya gelir. Zengin bir İngiliz ailenin soyundan gelen babası, İngiliz İmparatorluğunun bu en büyük kolonisinde görevlidir. Burma’da yetişen annesi ise Fransız kanı da
taşımaktadır.
Doğduğunda verilen adıyla Eric Arthur Blair daha bir yaşındayken annesi Ida onu ve ablasını alıp İngiltere’ye geri döner. Babası ise Hindistan’daki görevine devam edecek, belli aralıklarla ailesini ziyaret edecektir. Dokuz yaşına gelene kadar Eric, babasından uzak, annesi, ablası ve yeni doğan kız kardeşiyle birlikte sakin bir İngiliz kasabasında yaşamını sürdürür.
Eric kendisinden beş yaş büyük olan Jacintha ile birlikte şiir okumaya ve yazmaya başladığında henüz bir çocuktur. Okulda gösterdiği üstün başarı sayesinde Kral’ın bursuyla ünlü Eton Okuluna transfer olur. Bu sayede “Brave New World – Cesur Yeni Dünya”nın yazarı Aldous Huxley’in de öğrencisi olacaktır. Maddi imkânsızlıklar nedeniyle Eric eğitimini tamamlayamadan polis teşkilatında göreve başlar. Yedi yıl boyunca anneannesinin yaşadığı Burma adasında “düzeni” koruyacaktır.
Genç adam en sonunda İngiltere’ye geri döner. Artık hayalinin peşinde koşacak ve bir yazar olacaktır. Hayranı olduğu Jack London’ın izinden gider ve 1927 yılını Londra’nın en sefil mahallerinde geçirir. Ardından iki yıllığına Paris’e giderek sefaletin ne demek olduğunu biraz da Fransız usulü yaşar. Parası çalınır, aç kalır, bulaşık yıkar, bir tas çorba için kilise kapılarında kuyruğa girer.
Dayanacak mecali kalmayınca evine dönüp ailesine sığınacak, Burma’da gördüğü vahşeti, Londra ve Paris’teki fukaralığı yazmaya başlayacaktır.
Eric Blair ilk evliliğini Eileen O’Shaughnessy ile yaptı. Bir yuva kurduktan hemen sonra da İspanya iç savaşına katılıp Cumhuriyetçi Milislerle birlikte faşistlere karşı mücadele verdi. İflah olmaz bir sigara tiryakisiydi. Önce sağlığını sonra ilk eşini kaybetti. İkinci kez veremle boğuşurken Sonia Browell ile evlendi. Ne yazık ki, evliliğinin üzerinden daha bir yıl geçmeden, henüz kırk yedi yaşında ölüm onu edebiyat dünyasından koparacaktır.
Ve yazarımızın şahsımca en sevdiğim sözü ; ''“Özgürlük ancak ve ancak insanlara duymak istemedikleri bir şeyi söyleyebildiğimizde bir anlam ifade eder…”
kaynak:edebiyathaber.net
BERTLAND RUSSEL 'dan George Orwell için tespitler...
''Çok genç yaşındayken bile gözüpek ve yürekli biri olan George Orwell (1903-1950), önce döneminin ve ülkesinin toplumsal düzenine karşı çıktı. Büyük Rus Devrimine inandı. Troçki'ye hayrandı. Ancak, İspanya içsavaşı sırasında Stalinistlerin Troçkistlere karşı tutumu, umutlarını yıktı. Bu durum ve yakalandığı hastalık, George Orwell'i Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'ün mutlak umutsuzluğuna sürükledi. Orwell, yapısal olarak karamsar ya da siyaset tutkunu biri değildi. İlgi alanları çok genişti. Daha az acılı bir dönemde yaşasaydı, yaşamaktan mutluluk duyardı. Ama çağımıza siyaset egemendir. Orwell, yaşadığı sürece gerçeklere bağlı kalmış, en acı dersleri bile öğrenmekten vazgeçmemiştir. Ama umudunu yitirmiştir. Orwell'in çağımızın peygamberi olmasını engelleyen şey de bu olmuştur. Dünyanın bugünkü durumunda umut ile gerçeği birleştirmek belki de olanaksızdır. Durum buysa, bütün peygamberler yalancı peygamberlerdir. Orwell gibi kişiler, bence günümüz dünyasında gerekli olanın yarısını, ama ancak yarısını ortaya koymuşlardır. Öteki yarısını hala aramaktayız".
Yazarların bir bilinen ansiklopedik özgeçmişleri vardır bir de pek ansiklopedilerde yer almayan dipnotları..Velhasıl tüm yazarlar ve sanatçılar sıradışı insanlardır.Siz de bizim gibi okuduğu kitabın yazarı hakkında araştırma yapmayı sevenlerdenseniz; bu başlık altında bizimle araştırma sonuçlarınızı paylaşabilirsiniz.
Şuan yazarımız ''George Orwell'' ...
Katılımlarınızı bekliyoruz...