Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
‘’Kabaydım, kabalığımdan zevk alırdım. Rüşvet yemediğime göre, demek oluyor ki kendimde, kaba olma hakkını görüyor, bununla kendimi ödüllendiriyordum. (Kotu bir nükte, ama olsun, karalamayacağım. Yazarken güzel olacağını
sanmıştım, şimdi bakıyorum da çirkin bir böbürlenmeden öteye geçememişim. Böyle olduğunu bile bile karalamayacağım işte!)’’
‘’Aman Tanrım, herhangi bir sebepten ötürü doğa yasalarıyla iki kere ikinin dört ettiği hoşuma gitmiyorsa, bana ne bu yasalardan, bana ne aritmetikten? Duvarı delmeye gücüm yetmiyorsa, "ille deleceğim" diye yırtınmam elbette; ama önümde yıkmaya gücümün yetmediği bir taş duvar bulunmasına da razı olamam.’’
‘’Her şeyi anlayan bir adam kendine nasıl saygı duyar?’’
‘’İnsanın en büyük kusuru, Nuh tufanından başlayıp Schlezwig-Holstein dönemine değin suren, alnının kara yazgısı olan erdemsizliğidir. Erdemsizlik ve buna bağlı olarak olcusuzluk. Olcusuzluğun erdemsizlikten ileri geldiği
çoktandır bilinen bir gerçektir.’’
‘’İnsanın yaratılıştan gülünç bir varlık olmasındadır bütün terslik zaten. İki kere iki dört çekilmez bir şey. İki kere iki dört, bana sorarsanız, bir
küstahlıktır. İki kere iki dört, ellerini böğrüne dayayarak yolumuzu kesen, sağa-sola tükrük atan bir külhanbeyinin ta kendisidir. İki kere iki dördün yetkinliğine (mükemmelliğine) inanırım, ama en çok övülmeye değer bir şey varsa, o da iki kere ikinin beş etmesidir.’’
‘’Siz, sıkılmak nedir bilmez bir sırça köşke, yani gizliden gizliye de olsa dilinizi çıkaramayacağınız, nanik yapamayacağınız bir sırça köşke inanmışsınız.’’
‘’Şurada ciddi konular üstünde kafa patlatıp duruyoruz, ama siz benim
sözlerime kulak asmazsanız, öyle olsun, yalvarmaya hiç niyetim
yok. Benim yeraltım bana yeter.’’
‘’Genel olarak biz Ruslarda; Almanların, özellikle Fransızların başı yıldızlara eren akılsız romantiklerini bulamazsınız. Yer yerinden oynasa, bütün Fransa barikatlarda can verse gene de bir yararı olmaz; Fransız, nezaket için olsun istifini bozmadan, ömrünün sonuna dek, aptalcasına, yıldızların şarkısını söylemeyi sürdürür. Biz Rusların yurdunda böyle aptalların bulunmadığını biliyoruz, bizleri Almanlardan ayıran da budur zaten. İşte bu yüzdendir ki, bizde yüzde yüz saf, bası yıldızlarda gezen yaratıklar aranmamalıdır. Akıllarını Kostancoğlularıyla, Pyotr Đvanovic Amcalarla (7) bozarak, onlarda ülkümüzü aramak ahmaklığını gösteren cağımızın birtakım "işgüzar" yazarlarıyla eleştirmenlerdir ki, bizim romantiklerimizi Almanların, Fransızların bası göğe eren romantikleriyle bir tutmaya kalkışmışlardır. Oysa, bizim romantiklerimizin özellikleri Avrupa'nın bası gökte gezen romantiklerinin özellikleriyle taban tabana karşıttır, hiçbir Avrupa ölçüsü bizimkilere uygulanamaz.’’
‘’Bunlar ülküleri uğruna kıllarını bile kıpırdatmazlar, azılı birer haydut, birer hırsızdırlar, ama ilk ülkülerine olan saygılarını taş çatlasa yitirmezler; ruhça son derece namusludurlar. Evet, efendim, en bayağı, en aşağılık insanların aynı zamanda namussuzluk simgesi kişiler olarak kalabilmeleri ancak bizde olanaklıdır. Yineliyorum, bizim romantikler arasında isini bilen madrabazlar (madrabaz sözcüğünü iltifat olsun diye kullanıyorum) öylesine çok çıkıyor ve bunlar öyle bir gerçekçilik sezgisi, öyle bir beceriklilik gösteriyorlar ki, şeflerinin de, arkadaşlarının da ağzı bir karış açık kalıyor.’’
Aşk!... Aşk her şeydir. Aşk bir kızın, değeri elmaslarla ölçülemeyecek servetidir. Böyle bir ask için her şeyini verecek, bile bile ölüme gidecek erkekler vardır. Ya seninkinin değeri nedir?
İnsan, eskiden hak uğruna kan döker, bunun için önüne geleni gönül rahatlığıyla temizlerdi; zamanımızdaysa kan dökmeyi iğrenç saydığımız halde bu iğrençlikten kendimizi alamıyoruz, hem de eskisinden daha çok.
Bakın, yağmur yağarken saray yerine bir tavuk kümesi görsem,ıslanmamak için belki kümese girerim.Fakat kümes beni yağmurdan korudu diye, şükran borcunu ödemek için kümese saray gözüyle bakamam.Gülerek, böyle bir durumda sarayla kümes arasında fark olmadığını söylüyorsunuz.-Evet,hayatta tek gayemiz ıslanmamak olsaydı dediğiniz doğruydu;-diye cevap veriyorum.