Metinde ondört yaşında bir genç kız olan Gülse’nin yaşamından bir kesit sunuluyor. Gülse, karşımıza esprili, zaman zaman kendi güvensizlikleri ve kaygılarıyla dalga geçebilen, bunun dışında çok da öyle ergenliğin karanlık sularında dolaşmayan biri olarak çıkıyor. Gündelik olaylarla örülü metinde Gülse’nin ailesi, okuldan arkadaşları, öğretmenleri, çok sevdiği anneannesi, dedesi, halası yer alıyor. Bu kişiler, ‘kül yutmayan’ ve ‘sıfırcı’ öğretmenler, ‘gazetesinden başını kaldırmayan’ baba, ‘meraklı ve ısrarcı’ anne, ‘yaramaz ve ayak bağı’ küçük kardeş gibi pek çok kez tekrarlanmış klişeler le karşımıza çıkıyor.
Metin Gülse’nin iç konuşmalarını diyalogların bir parçası gibi sunması gibi kendine özgü buluşları ve onun getirdiği samimiyeti barındırsa da gereksiz detaylardan ve tekrarlardan kendini koparamıyor. Yazar adeta okuyucunun her şeyi doğru anladığından emin olmak istiyor, okuyucunun elinden tutuyor ve açıklamalar yapıyor. Kimi zaman metnin oldukça sıradan birtakım olayların detaylarında boğulduğunu görülüyor.
Metinde daha çok bir günlük havası hissediliyor; Gülse’nin hayatından kesitler sunuluyor, gerçek bir ergenlik karmaşasından çok, çabuk çözülen gündelik problemlerin, Gülse’nin başına gelen küçük talihsizliklerin ve bunların yarattığı komik durumların işlendiği görülüyor. Başlarda metinde yakalanmış dinamizm sonlara doğru biraz dağılsa da metin baştan sona rahat okunuyor.
Okuyucuya, on dört yaşındaki bir genç kızla ilgili daha çok ‘görünen’ ve ‘yüzeydeki’ ve belki de biraz basitleştirilmiş ve komik hale getirilmiş bir dünya yansıyor. Bunu dışında ebeveynlerle, öğretmenlerle, ‘yetişkin dünyası’ ile ergenliğin hemen hemen hiçbir çelişkisine rastlanmıyor. Hatta daha çok bu yetişkin dünyasının kabul gördüğünü düşündürten ayrıntılar bulunuıyor:
“Zaten soruyu nasıl çözdüğüne bakmıyordum.. Benim ilgilendiğim fönlü saçları, yüzünde basbayağı belli olan pudra izleri ve yeni çizmeleriydi. Saçlarının fönünü anladık. İnsanın moralini bozacak derecede güzel duruyordu zaten. Pudra sürmesi ise büyük hataydı. Yapay bir hava veriyordu ona. Ama ya o çizmeler? Tam bu yılın modası. Upuzun ve sivri burunlu. Taa dizine kadar çıkıyor. Dapdaracık ve fermuarlı. Üstelik resmen topuklu. Çok hoştu doğrusu ama okula giyilecek çizme değildi. Üzerinden özentilik akıyordu.”
Genel olarak yazarın rahat bir dil kullandığı göze çarpıyor. Yazarın on dört yaştaki kişilerle özdeşleştirdiği ve sadık kalmaya çalıştığı bu ‘rahat’ anlatım, günlük konuşma dilinin metni boğmasına neden oluyor, kulak tırmalayabiliyor.
Metin, daha önce bu yaş grubunun hedeflenmiş olduğu ve oldukça yaygınlaşmış birtakım metinlerden bir farklılık göstermeyip hatta o metinlerde kullanılan birtakım klişeler üzerine inşa ediliyor.
Sonuç olarak, metin kolay okunan, fakat okuduktan sonra bir iz bırakmayan, on dört yaşın çetrefilli dünyasından uzakta kalmaya özen göstermiş, daha ‘tatlı’ bir dünyanın ‘gündelik uğraşları ve olaylarını içeren, ‘yetişkin’ bakış açısıyla bir gençlik metni...
Bu kitabı aldığımda tam 14 yaşındaydım belkide ondan bayılmıştım.Harika bir kitap çok içten.Yaşınız tutuyorsa okuyun.Süper bir hikaye özgeye bayılacaksınız....
neden bilmiyorum ama çok sevdim ve bağlandım özelliklede yazara. Kışın en sevdiğim ve beni ısıtan kitaplardan biri oldu