Yıl 3001. Sıradan bir kuyruklu yıldız avı görevindeki kaptan Chandler'in görevi aldığı bozuk radyo yayını tarafından kesilir. Bir uzay çöpünü araştırmak üzere görev alan Chandler, gemiye aldıkları çöpün 1000 yaşında bir astronot olduğunu görünce tüm insan ırkı gibi şaşkınlığa düşecektir. İlk Jüpiter görevinde yer alan ve şizofren yapay zekanın ölüme mahkum ettiği Frank Poole, yüzyıllarca uzayda dolanmış bir nevi dondurulmuş vaziyette kalmıştır. İleri teknoloji ve tıp teknikleri sayesinde uyandırılan Poole, zamanı ve insanlarından ayrılmış bir mağara adamı gibi kalacaktır modern Dünya'da. Uzayda geçirdiği uzun süre kas sitemine ciddi zarar verdiği için bir daha ana gezegeni üzerinde yürüyemeyecektir, bu sürgün hissinin verdiği hüzün ve içinde bulunduğu boşluk onu bir amaç ve görev arayışına sürükler. Kapanmamış hesapları görmek için Jüpiter ( Lucifer )'e ve yasak gezegen Europa'ya gitmeye karar verir... Geçmişin hayaletleri ve mekanik tanrılara meydan okuması gerekecektir...
Geleceğin dünyasında şiddet yok, sefalet yok, savaş yok. Tanrı figürü çökmüş, toplum 2 kesime ayrılmış inanç açısından: Deizm Ve Teizm. yıldızlara uzanan merdivenler inşa edilmiş, Clarke'ın üzerinde çalışmayı en sevdiği proje olan uzay asansörleri artık gerçekler. Yazar 20. yy Amerikasına yerinde ve çok sert eleştirilerde bulunmuş. Sentetik besinler ve beyin başlıkları gibi fütürist temaları güçlü arkaplan ve tarihsel detayla aktaran yazar, çok sert Tanrı ve din sorgusuna girmiş: Freud ile aynı terimi kullanmış " yanılsama ". Sosyal kontrolü dijital tamponlar olan beyin başlıkları ile sağlamı olan yazar, bu öğeyi yüceltmiş. Göndermeleri arasında Lorenz, Freud, Darwin, Tolkien, Disney, Lewis Carroll gibi isimler barındıran eser tasvirleri ve hayalgücünün sınırlarında gezinen ama sağlam basan kurgusuyla hoş bir okuma sunuyor. Poole'un yeni dünyaya uyum çabaları ve sıkıntıları son derece güzel aktaran akıcı dili ve merak öğesinin başarılı kullanımı önemli artıları.
Tektaş'ın uyanması ve dizgelerinde oluşan sorunlar yüzünden insan ırkının kıyametle karşı karşıya kalması ve çaresizlik hissi son derece güzel aktarılmış. Köşeye sıkışmış bir hayvan gibi son çareleri kullanan insan ırkı dijital hayaletlere ve truva atlarına güvenmek zorunda kalıyor. Kendi sistemlerini çökerten öğelerin kurtarıcı rolünde olması ise hoş bir tezat açıkçası. Kitap meraklı zihinlere seslenecek ve fütürist bir açık büfe görevi görecektir okuyucuları için.
Clarke bu güzel başlayan seriye yakışır, tatmin edici bir final yapamamış maalesef.