Modernist Edebiyatın en büyük üslupçusu ve Joyce ile sık sık karşılaştırılanı Faulkner'in muazzam atmosferiyle okuru un ufak ettiği Abşalom, Abşalom!, kelimenin tam manasıyla sarsıcı bir roman.
Önce isme takılıyorsunuz tabi.
Abşalom: Babasına karşı düşmanlarıyla birleşerek ayaklanan Abşalom, savaşta yenilip, kaçmaya çalışırken uzun saçları bir ağaca takılmış ve Davut'un ordusuna komuta eden Yoab tarafından öldürülür.
Tabi roman bu metaforla damgalanırken nedendir bilinmez Ses ve Öfke'deki gibi yine ensest kelimesi ağırlığını hissettirir. Rosa Coldfield ve Quentin'in babasının anlattıkları kimi zaman tahmin kimi zaman da yaşanmış olayların belirginliğiyle anlatılır. Bu esnada en mühim anlatıcı Quentin'in dedesi olmaktadır, zira Sutpen'in geçmişi hakkında konuştuğu tek kişi kendisinden başka biri değildir. Son olarak Shreve ve Quentin ikilisinin onca bakış açısı sonucunda birleştirdiği parçalar - belki doğru belki değil- kitabı nihayete vardırır.
Roman bayan Rosa Coldfield'in Quentin'e -Ses ve Öfke'deki- ablasının eşi sutpen'i anlatmasıyla açılır. Sutpen'in geçmişi hakkında tek bir bilgi yokken kasabaya yanında zencilerle gelip, kimsenin anlamadığı şekilde zenginleşerek sutpen'in yüzkilometresi adında bir çiftlik sahibi olmasını 20 yaşındaki Harwardlı'ya anlatır. Yer yer yaşanan olayları olasılığa ve tahminlere göre açıklar. Faulkner tarafından özellikle oluşturulan gizem eşliğinde okur da, 'acaba neler olacak' sorusu çınlamaya başlar. Belki anlatıcıların önyargıları belki de bakış açılarının karanlık bir mizanseninin sunarak anlatılan olayları tekrarlar. Yer yer aynı olayları değiştirerek. Kitabın ağır atmosferinde yüksek sesle uğuldayan gürültülü gizemi Ses ve Öfke'yi okumuş olanlar özellikle 1. bölümdeki imgesel (Benjyli bölüm) ve 2. bölümde Quentinin bilincinde yasaklanmışcasına kalan, adını bulamadığı tereddütlerden yaşananlara ısınacaktır.
Sutpen, Rosa Coldfield'in ablasıyla evlenmiştir ve Rosa bu adamdan nefret etmektedir. Çiftlikte durgun bir rüyadaymışçasına yaşadıkları monoton süzgeçten hiç bir aile üyesi sıyrılmasa da Henry'nin okuldan arkadaşı Charles Bon'un eve davet edilmesinin ardından Henry babasıyla tartışır ve tüm evlatlık haklarından vazgeçerek evi terk eder. eh gizem örmeyi sürdüren Faulkner değişik anlatıcı kimliklerinin ardından son kısımlarda rolleri Shreve ve Quentin'e vererek bu ikilinin yaşamları durmuşçasına bu ailenin yaşadıklarını irdelemesini aktarır.
* Peki burada durduğumuzda, gizemi fazlaca açık etmediğimize göre; neden Faulkner tüm olayları çözmek için, okur gözünde aydınlatmak için Quentin'i seçer? Ensest vurgusunun kesintisiz geçip durduğu bu romanda kurban Quentin'in kendi vicdanıyla oyalanması değil midir, diye düşünüyorum. Belki romanın son bölümde yaşanan sarsıcı etkiden çok daha fazlasını Ses ve Öfke'nin intihara özlem duyan, geçmişinde yaşadığı sarsıntıyla sonu enseste varan bu hikayeye Quentin'in bir açıklama getirmeye çalışmasıyla yaşadım.
*Thomas Sutpen geçmişinde yaşadığı tek bir andan yola çıkarak kendi idealizmini çiziyor, ve bunca kötülüğe neden olan o tek bir anın, çiftliğin etrafında köhne ve çatısız bir evde yaşayan Wash Jones'u da maruz bırakması da ayrıca tuhaf.
Zencilere karşı muazzam bir ön yargıyı ifade etmesi bakımından, güney'in geri kalmış ve taşralı hikayesine çağrıyor Faulkner.
harita ve soyağacına bakılmaması önerilir.
Genel olarak farklı yazarlar tanımak isterim. Seri kitaplar haricinde çok beğendiğim bir yazarın bile nadiren ikinci-üçüncü kitabını okurum. Bunun sonucunda da William Faulkner ile tanıştım ve tanıştığıma da memnun oldum.
Yazarın tarzı çok başka çok özgün. Kitabı öyle kurgulamış ki şimdi kapağına bakınca anlamını anlayabiliyorum: Bu kitap, yazarın tarzı ve kurgusuyla birlikte bütününü göremediğiniz bir puzzle yapmak gibi. Öyle ki her bölümde bir parçayı yerine koyuyor ama bu parçalar hep ayrı yerlerde oluyor. Bütün ancak sonlara doğru şekillenmeye başlasa bile son parçaya kadar da eseri göremiyorsunuz.
Birçok yorumda kitabın zorluğundan bahsedilmiş, doğrudur. Hakikaten de okuduğum en zorlu kitaplardan diyebilirim. Upuzun cümleler, sonu gelmeyen tamlamalar, açılıp kapanmayan parantezler ve parantez içinde parantezler... hepsi var. Ama öyle olmasına rağmen ve ben zora pek gelemeyen biri olmama rağmen sıkılmadan, keyifle okudum.
Değişik bir tecrübeydi. alelade bir kitap değildi, denenmesi gerekir diye düşünüyorum.
Okuyacak arkadaşlara da bir tavsiyede bulunayım: Başlarda kişileri olayları tarihleri not alarak giderseniz rahat edersiniz. Çünkü yazar tüm kitap boyunca zaman ve mekanda gezinip duruyor. Ne, ne zaman olmuştu, kim kimdi vs. başlarda çok karışıyor.