Kitabı 1 aydan fazla bir sürede zor bitirdim. Kim bağıl, kim insan, kim uzaylı, kim gemi anlayana kadar kitabın yarısını okumuş oldum. Ondan sonra da tat vermedi zaten. Bitirmek için bitirdim. Bilimkurgu ile yeni tanışacaklara tavsiye etmem. Zira türe karşı buz gibi soğursunuz.
İmparatorluğa adalet gelecek… Basit bir slogan gibi görünen bu cümlenin arkasında yatan derin anlamı fark ettiğinizde Adalet’in son sayfalarını çeviriyor olacaksınız. Ve kitap bittiği için üzülürken bulacaksınız kendinizi…
Her şeyden önce, hayır, bu alıştığımız türden bir uzay operası değil. Kahramanlar oradan oraya koşturup gemileri yok etmiyor, ordular birbirlerine girmiyor, gezegenler arası büyük çaplı savaşlar yaşanmıyor. Bu beklentiyle okuyacaksanız hiç yaklaşmayın.
Ama bu içerisinde hiç hareket olmadığı anlamına da gelmiyor. Aksine, sayfaları hızla çevirmenize neden olacak ve sizi bayağı bayağı gerecek aksiyonlar yaşanıyor bazı bölümlerde.
Kitabın en güzel yanı özgün olması hiç şüphesiz. Çünkü baş karakteri alışılagelmiş, basmakalıp bir kahraman değil. Bir insan bile değil. O bir gemi. Ama aynı zamanda da bir "bağıl." Bu kavram kitaba apayrı bir tat katıyor ve olaylara bambaşka açılardan bakmanızı sağlıyor. Beyin jimnasitiği yapmak için birebir.
Kitaptaki bağıl kavramı kadar karakterler arasında geçen konuşmalar da kafayı çalıştırmanıza neden olan cinsten. Elantris’i ve Gece Nöbeti serisini çok sevememe neden olan akıl oyunları bu kitapta da bol bol mevcut. Karakterlerin dolaylı yoldan konuşmaları, niyetlerini belli etmemek için birbirleriyle zekâ yarıştırmaları cidden keyifli.
Ne yazık ki son okuma görmemiş kitap. O yüzden bol miktarda yazım hatası mevcut içerisinde. Özellikle de son 100 sayfada bu durum iyice ortaya çıkıyor. Ama kitap o kadar meraklı ki buna kızıyor, ama çok da takılmadan hızla kaldığınız yerden devam ediyorsunuz okumaya.
Uzun lafın kısası, Adalet uzun zamandan beri okuduğum en iyi kitaplardan biriydi. Aldığı her ödülü sonuna kadar hak ediyor, bitirdiğinizde devamını merakla beklemenize yol açıyor. Sırf aksiyon barındırmayan, kafa çalıştırıcı diyalogları olan, özgün bir bilimkurgu arayan herkese şiddetle tavsiye olunur.
Açıkçası benim için biraz hayal kırıklığı yaratan bir kitap oldu. Sonuçta aldığı ödüller ve kitaba yapılan yorumlar beklentileri çok arttırıyor. Hayal kırıklığına uğramamın en büyük sebebi kitabın anlatımı ve akıcılığı. Halbuki yazarın ortaya koyduğu fikir muazzam. Bu konuda fazla bir şey söylememe gerek yok, zira "bağıl" fikri yukarıdaki yorumlarda bol bol övülmüş ve çok özgün bir fikir olduğu belirtilmiş zaten. Gerçekten de öyle. Okurken sık sık durup bunun olabilirliğini düşünüyorsunuz ve ürperiyorsunuz.
Anlatım olarak ise benim için sınıfta kalmış bir yazar oldu Ann Leckie. Sayfalar ve sayfalarca hiç bir yere varamayan diyaloglar, yaratılan dünya ile ilgili azıcık bilgi kırıntıları bulacağım diye size resmen işkence çektiriyor. Tamam, diyaloglar ilgi çekici olsa neyse, ama değil.
Aynı şekilde o kadar sayfayı okuyoruz ama bir arpa boyu yol gidemiyoruz, o dünyada geçen ırklar ve kültürler hakkında ise çok az şey öğrenebiliyoruz (He tamam gülüm çay içiyorsunuz anladık..). O bağıllar nasıl oluşturuluyor, ya da bu bahsedilen "medeniyet" ile kastedilen şey ne? Tam olarak bilemiyoruz. Öte yandan bilimkurgusal öğeler de cidden yok denecek kadar az, bu sebeple eserin "space opera" kategorisine girmesi bence de biraz garip açıkçası.
Sonuç olarak eser, özgün bir eser evet. Gerek ortaya attığı müthiş fikirleri, gerekse şimdiye dek okumadığımız orjinallikteki karakterleriyle oldukça farklı ve başarılı. Fakat kitabın sadece özgün olması, onu benim için muhteşem yapamıyor. Bence yazar bu denli orjinal bir fikri sıkıcı diyaloglar ve gereksiz olay örgüsü ile oldukça basitleştirmiş.
Yine de 10 üzerinden 7 puanı hak ediyor.