Yavaş yavaş Marquez'den okunacak kitap sayısı azalıyor, problem değil aslında bu -zira üstadın kitapları defalarca okunmalı; Yüzyıllık Yalnızlık, Kolera Günlerinde Aşk, Aşk ve Öbür Cinler, Kırmızı Pazartesi başta olmak üzere- Bu kez zihninin depoladığı ya da zihin arkadaşlarının depolayabildiği yaşamının önemli parçalarını kendi öz yaşam öyküsü olarak anlatmış Gabo'muz. Ve öyle bir şey oldu ki bu okuma, yazmış olduğu o büyülü hikayelerinin hepsinin gerçekçi ve resmi bir altyapıdan dönüşüm geçirerek kağıdın üzerinde hürriyete kavuştuğunu belirtmeliyim. Ve çağımızın en iyi hikaye anlatıcısının tanık olduklarıyla bir dönemin Latin Amerikası hakkında ön bilgi sahibi olurken, bir yandan zihninden süzülüp gelen yaşam cümbüşüyle o coğrafyanın insanlarıyla kaynaşıyoruz fakat en önemlisi yazar olma peşindeki birinin açlıkla cebelleştiği, fedakarlıklarla dolu yaşamına uçuyoruz.
Duru bir yaşam Marquez'in anlattığı. İnsanların davranışları, tepkileri o kadar gerçekçi ki bizzat sizin tanık olduğunuz olayları size anımsatıyor gibi. Sosyal yaşamı, değiştirdikleri okullar ve ailesi hakkındaki o samimi bilgileri burada paylaşmaktansa ben kitapları ve yaşadıklarıyla olan o ilişkiyle sürdürmek istiyorum bu yazıyı.
-Kolera Günlerinde Aşkı okuyanlar ya da filmini izleyenler bilir, Doktor Urbino ağaçtaki papağanı almak üzere merdivenden çıkarken düşer ve yaşamını kaybeder. Marquez'in dedesi de aynı şekilde bir kaza geçiriyor fakat yaşamına engel oluşturan bir kaza olmuyor bu.
-Marquez'in annesi ve babası karşı çıkılan bir evliliğin zorluklarla bir araya gelen aşıkları oluyor. Her ne kadar kitabım İzmit'deki evimde kaldığı için hatırlamakta zorlansam da Ursula ve Jose Arcadio Buendia'nın da benzer olaylardan geçtiğini hatırlıyorum. Ayrıca Kolera Günlerinde Aşk'da da benzer bir motif söz konusuydu. Evlilik başa bela imiş anlaşılan o yılların Kolombiyası'nda.
-Yüzyıllık Yalnızlığın fantastik kasabası Macondo, Aracataca'daki bir çiftliğin adı.
-Muz Fabrikasındaki devlet katliamı gerçekten var olan fakat asla aydınlatılmayan bir olay.
-Albay Aureliona gibi dedesinin de gümüş balıklar yaptığı bir atölyesi var. Sadece zaman geçirmek ve sıkıntısını atabilmek için işliyor atölyeyi.
-Yüzyıllık Yalnızlığın o efsanevi olayı 'horoz dövüşü' sonrası Jose Arcadio Buendia'nın canını aldığı Jose Prudencio Aguilar olayını okuyanlar hatırlar. Marquez'in dedesi de Medardo Pacheco adındaki bir adamla siyasi bir olay nedeniyle tartışır ve birbirlerini düelloya davet ederler. Günler sonra dedesi adamı öldürür. Yüzyıllık Yalnızlık'daki Prudencio Aguilar'da ölen adamın torunun adı, ve o olaydan yıllar yılı sonra Marquez'le karşılaşıp 3 gün 3 gece boyunca anıları yad ederler..
-Gabo'nun çok güzel olan kuzeni Ena 25 yaşında erkenden hayata veda eder. Belki de Yüzyıllık Yalnızlık'ın güzeller güzeli Remedios, Ena'yı kitapta yaşamıştır, zira o kadar güzeldir ki Remedios fazla gelir yaşamı dünyaya ve rüzgarla taşınıp uçar gökyüzüne doğru.
-Yüzyıllık Yalnızlık'ı okuyanlar hatırlar Pilar Ternera ismini. Buendia soy ağacını belirleyen kadınlardan biri olmuştur bu, dul kalıp yalnızlaşan kadın. Marquez'in babannesi 14 yaşında ilkokul öğretmeniyle yatar ve daha sonra hiç evlenmeden beş oğlu ve iki kızı olmuştur.
-Marquez'in dedesininde Albay Aureliona gibi başka kadınlardan olan çocukları var ve onlarda ziyaretlerine geldiklerinde evde muhteşem bir karnaval havası oluyor.
-Kırmızı Pazartesi kitabını okuyanlar Santiago Nasar'ın nasıl bir ölümle yüzleştiğini hatırlayacaktır. O ölümü de yıllar yılı haber yapmamak için uğraşmışz gazeteci olduğu dönemlerde Marquez. Ölüm anları o kadar benzer ki tekrar hatırladım Nasar'ı. Ölmek kuşkusuz bu dünyada bırakılanlarla sakıncalı bir durum haline gelebiliyor fakat genç ve masum biri öldüğünde sakıncalı olan dünya için oluyor olmalı...
Bunlarla beraber 9 Nisan'da politikacı Gaitan'ın öldürülmesiyle başlayan olaylarla başlayan isyanlarla bir ülkenin politik gerilimleri, tüylerimizi diken diken ediyor. Özellikle 60-80 li yılların Türkiyesi akıllara geliyor tüm bunlar olurken. Gaitan öldüğünde o sırada henüz 20li yaşlarında olan Fidel'de Kolombiya'dadır.
Ve son olarak bu duru yaşam, Marquez'in eğitim konusunda kendisine yönelik eleştirisi, yüzmeyi bilmemesi, Faulkner'in Ses ve Öfke, James Joyce'un Ulysses eserlerine olan büyük ilgisi ve o kitapları ilk romanına başladığı dönemlerde tekrardan okuyup büyük faydalarını görmesi; benim de pek sevdiğim Mrs. Dalloway'deki Septimus karakteri ve süregelen anılar boyunca insanın onunla ortak olabildiği noktalar yakalaması.. Evet Latin Amerikanın biriciki, bir gün görüşeceğiz, mutlaka olacak bu; nerede veya nasıl olacağı kimin umrunda?
Belki de Marquezin ilk okunması gereken kitabı.Kendisine duyduğum saygıyı ve hayranlığı üst düzeye çıkardı bu kitap.Bittikten sonra sadece"Bu adam gerçekten anlatmak için yaşamış be!" diyebiliyor insan
Anlatmak için yaşamak, Gabriel Garcia Marquez'i daha yakından tanımak isteyenlerin beğeneceğini düşündüğüm bir otobiyografi kitabı. Marquez'in yiyecek bir lokma bulamadığı dönemlerde bile okula devam etmesi, uzun ve yorucu çalışma saatlerinden sonra bir yolunu bulup mutlaka kitap okuması, aile baskısına rağmen yazar olmak için direten güçlü kişiliği en etkileyici bölümlerdi. Tavsiye ederim.
Terzi gerçekten söküğünü dikemiyor muş! :) Gabo Usta'nın hayatını okumak öyle diğer romanlarındaki gibi akıcı değildi. Romanlarından öğrendiğim tasvir etme beceresine elime her geçen şeyi okumayı da ekledim zira Gabo Ustanın sırf okuyacak bir şey kalmadığı için tıp ( cerrahi ) kitaplarını okuduğunu bu biyografide göreceksiniz.