Baptism Of Fire, tam da Time Of Contempt’in bittiği yerden, hatta biraz öncesinden başlıyor. Bir kez daha karizmatik Witcherımız Geralt’la birlikteyiz ve bu sefer bizi kitabın sonuna kadar yalnız bırakmıyor. Bir önceki kitabın bana göre en büyük sorunu son 100 küsur sayfada kendisini hiç göremememizdi, o yüzden bu iyi bir şey. En azından benim açımdan…
Kitapta Geralt’ın A noktasından B noktasına (spoiler vermemek adına böyle yazdım, mazur görün) giderken yaşadıkları anlatılıyor. Yolculuğu sırasında ona daimi dostu Dandelion’ın yanı sıra Milva adında oldukça yetenekli bir okçu kadın, oyunlardan tanıdığımız ve görünce neşeli bir tezahürat atmama neden olan cüce Zoltan, esrarengiz bir hekim olan Regis başta olmak üzere pek çok yeni karakter eşlik ediyor. Sapkowski her zamanki gibi her karakteri kişilikli ve ilginç kılmayı başarmış. Özellikle Zoltan ve cüce arkadaşlarının Geralt ve diğerleriyle olan diyalogları beni oldukça güldürdü.
Kitapta ayrılmaz ikili Zoltan ve Dandelion’un nasıl tanıştığını, Geralt’ın geçmişiyle ilgili ufak ama ilginç detayları, kadın büyücülerin meşhur ve gizli konseyinin nasıl kurulduğunu, Nilfgaard’ın ikinci istilası sırasında yaşananları ve daha pek çok şeyi okuma fırsatı buluyoruz. Arada Yennefer ve Ciri’yi de görüyoruz elbette, ama çok değil.
Peki o zaman bu puan neden diyeceksiniz. Eh… öncelikle kitapta pek çok şey olmasına rağmen ana konuyu ilerletecek hiçbir şey yaşanmıyor. Evet, diyaloglar çok zekice ve eğlenceli yazılmış. Evet, Witcher dünyası hakkında yeni şeyler öğrenmek her zamanki gibi keyifli. Evet, karakterlerin hepsi birbirinden ilginç… ama dediğim gibi, kitapta ana konuyu ilerletecek hiç ama hiçbir şey yok. Çoğunlukla Geralt ve arkadaşlarının bir noktadan bir noktaya giderken konuştuklarını, bir yerde mola verip konuştuklarını, Nilfgaard ordularından saklanırken konuştuklarını… sonra hepsini baştan yaptıklarını okuyoruz. Bu durum kitabın üçte ikilik kısmı boyunca eğlenceliyken sonlara doğru, “E, yeter artık, nereye varacaklarsa varsınlar,” demenize neden oluyor. Ve kitap da tam oranın sınırına vardıkları bir anda, çoğu soruyu cevapsız bırakarak bitiveriyor.
Anlayacağınız, tam bir geçiş kitabı. Okuması yine de keyifli, ama keşke ufak bir yol macerasından daha fazlasını içerseymiş demeden edemiyor insan.