Attila İlhan’ı sinemada Ali Kaptanoğlu takma adıyla on beşe yakın senaryoya imza atmış senarist, çeşitli dergilerde sivri dilli bir gazeteci, roman ve denemelerle yazarlık, her konuda engin bilgisi olan fikir adamlığı ve tabi ki “ben sana mecburum” gibi herkesin diline pelesenk olmuş şiirleriyle usta şair sıfatlarıyla tanırız. Bu özelliklerinin yanı sıra yadsınamaz bir siyasi kimliği de vardır. Ben sanatçının siyasi görüşünün sanatının ve eserlerinin aynı görüşte olmayan kitleler tarafından okunmadan sadece düşünceye bağlı bir ön yargıyla direkt olumsuz eleştirildiği yönünde olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle siyaset, din gibi konularda sivrilmeden sanatı herhangi bir düşünce adı altında bir yere çekmeden halk yığınlarına götürülmesi gerektiğine, ancak bu şekilde çeşitli düşünce gruplarından beslenerek ilerleme kaydedebileceğimizi dolayısıyla aynı çatı altında çatışmadan yaşayabileceğimize inanıyorum. Attila İlhan bunun doğru olmadığını düşünmüş olacak ki aydın toplumcu şair olmayı hedeflediğinden Marksist diyalektik metodu seçmiş solcu şairlerimizden olmuştur. Siyasi görüşünü sanat adı altında halka empoze etmeye çalıştı mı bunun cevabını veremem çünkü ben sadece almam gereken şeyi almam gereken yerden almayı prensip edinmiş bir bireyim. Şiir yazan bir adamdan siyaset öğrenmeye çalışmam yani sapla samanı karıştırmam. Attila İlhan henüz 16 yaşındayken ve daha sonraki yaşlarda birçok yazı ve düşüncesinden dolayı hapse girmiştir.Hatta Türkiye’de hapse giren ilk liseli olarak anılmıştır. Nazım’ı kurtarma projelerinde yer almıştır. Bu yüzden İzmir-Paris-İstanbul üçgeninde epey dolaşmıştır. Toplumculukla Atatürkçülüğü bağdaştıran bir sentezi gerçekleştirmek için sosyal realizm akımını başlatmış dönemin birçok şair ve yazarına öncülük etmiş, Cumhuriyete kayıtsız kalan gençlere Atatürk gerçeğini anlatmaya çalışmıştır. Ve her dönem sıkı bir muhalif olarak hafızalarda yer etmiştir.
Lirik tarzda yazan Attila İlhan; şiirlerinde milliyetçilik, barış, insan sevgisi, özgürlük üzerine toplumsal konuları işlediği gibi; ölüm, yalnızlık, aşk, umutsuzluk gibi bireysel konuları da işleyerek “Sanat sanat içindir” ile “Sanat toplum içindir” felsefelerini bir arada yansıtmıştır. Esasen İlhan’ın sanat tanımını gelin kendisinden okuyalım. “ Sanat; doğanın, toplumun ve insanın içindeki diyalektiğinin estetik olarak yansıtılması.” Yani toplumsal gerçeklikle romantizmin estetik olarak yansıtılmasını savunmuştur. “Estetiği harcamak demek, sanatın ana öğelerinden birini kaldırıp atmak demektir” şelinde düşündüğünden, Orhan Veli’nin de içinde bulunduğu “garip akımı” sığlıkla, “ikinci yeni” yi yozlaşmayla değerlendirmiş ve kabul etmeyip karşı çıkarak , şiirde yeni bir akımla Maviciler topluluğunun öncüsü olmuştur. İmla kurallarını bütünüyle reddeden, şiirin kelimelerle değil imgelerle yazılması gerektiğini savunan İlhan; “Böyle bir sevmek” kitabının sonunda meraklısı için ekler bölümünde, şiirlerini neden, ne zaman yazdığını ve ne anlatmak istediğini açıklayan notlar eklemiştir. Ayrıca dönemin dergilerinde yazdığı toplumcu şair eleştirileri de var. Attila İlhan’ın kitabında en sık kullandığı kelimenin diyalektik olduğu dikkatimi çekti. Hatta benim de sevdiğim “Diyalektik gazel” isminde bir şiiri de vardır. İlhan’ın bu kitabı 12 Eylül 1980 darbesi sonrası yayından kaldırılan ve toplatılan kitaplar arasında yer aldı.
Kitabın son sayfalarındaki eleştirileri okurken ve genel üslubunda, bilgisine ve olaylara vakıf halinden yola çıkarak Attila İlhan’da haklı bir yüksek ego olduğunu söyleyebilirim. Gerçi benim bu egoyla tanışmam Buket Uzuner’in “Kumral Ada Mavi Tuna” kitabını okurken oldu. Bir rivayete göre Uzuner; ustanın hayatını anlatan bir kitap yazmak istemiş İlhan buna izin vermemiş. Bu duruma içerleyen Uzuner’de “madem hayatını yazamıyorum ben de kitabımda anlatırım” diyerek Kumral Ada Mavi Tuna kitabını yazmıştır. Hikâyede bahsi geçen kahramanların İlhan’ın sinemadan tanıdığımız kız kardeşi olan Çolpan İlhan ve eniştesi Sadri Alışık, dayının da Attila İlhan olduğu apaçıktır. Kendisi de; kendisini “"mütefekkir Attila İlhan, şair Attila İlhan’ı beğenmez, çok eleştirir" diye tanımlar.
80 yaşında kaybettiğimiz Attila İlhan hakkında sayfalarca yazı yazsam anlatmakla bitiremeyeceğim, kimi düşüncesine katılmasam da Türk edebiyatındaki yeri doldurulamayacak çok yönlü bir kişilik olduğunu düşünürüm. İlhan’ın elimdeki bu kitabı 1977 yılı birinci basım olup sevgili dostum Kaan Maraba’nın tarafıma hediyesi olması açısından da benim için çok kıymetlidir