Protomolekülün açığa çıkmasıyla başlayan olaylardan sonra, Güneş sistemindeki huzursuz barış, pamuk ipliğine bağlıdır. Güneş Sistemin'nin tahıl ambarı olan Ganymede'de konuşlanmış olan BM ve Mars birlikleri arasında bilinmeyen bir nedenden dolayı çıkan çatışma, topyekün bir savaşa neden olacak kadar şiddetlidir. Çatışmanın çıkmasının ardındaki gerçek sebebi bilen Çavuş Roberta Draper tüm bölüğünden sağ kalan tek kişidir. Bu asi ruhlu Mars donanma piyadesiyle, James Holden'in yolları kesişecek ve tüm Sistemi kapsayacak bir savaşın önüne geçmeye çalışan çetin ceviz politikacı olan Avasarala'nın da yardımıyla Ganymede'li bir botanikçinin küçük kızının arayacaklardır. Hiçbirinin bilmediği bir şey vardır: Venüs hala aktiftir ve protomolekül kendini sürekli geliştirmektedir...
Yazarlar, savaşın yüksek oktanlı bölümlerinden ziyade Ganymede'deki insanlık dramıyla metinlerini açıyorlar. Gezegendeki sosyal ve ekolojik sistemlerin çökmesi kabile toplumuna benzer yapılar oluşturuyor ve insanların acılarından beslenen gaspçı, haraççı gibi salakları bu ziyafet sofrasına davet ediyor. Mars ve BM arasındaki giderek yükselen gerginlik iki tarafın da Ganymede'de yaşananlara görmezden gelmesiyle sonuçlanıyor. Sosyal adaletsizlik ve bürokrasi yergisi bu kısımlarda sıklıkla kullanan yazarlar, koşulların yarattığı psikolojik çöküntüyü ve PTSD 'yi ( travma sonrası stress bozukluğu ) özellikle Prax ve Bobbie üzerinden işliyorlar.
Kolonide büyüyen çoğu insanın agorofobik olması ve Dünya'nın koşullarına sert tepkiler vermesi hoş ve yerinde detaylardan sadece biri. Holden ve Miller arasında bir özdeşleşme ve kimlik bunalımını kurgularına dahil eden yazarlar aynı konsepti Bobbie'nin yaşadığı kimlik krizinde de işlemişler. Avasarala ve Roberta'nın ilişksi, iç grup - dış grup çatışmasına güzel göndermeler içeren bir yapıya sahip. Evrimsel baskılara Psikolojik ve Nietzchevari açılımlar getiren yazarlar, Escher ve Kurosawa atfında bulunuyor.
Holden'in bilginin serbest paylaşımı anlayışına karşı durabilecek olan güçlü bir karakterin ( Avasarala ) kurguya dahil olması diyaloglar ve ilişkilerin doğasını derinden etkiliyor. Naomi ve Holden arasındaki ilişkinin space opera'ların olmazsa olmazı aşk temasını doldurduğu ve siyaseti kurguya daha fazla dahil ederek, detaylı ve akıcı bir okuma sunan eser kaleme alındığı gözden kaçmıyor. Özellikle Fizik ve biyolojinin temel kurallarına bağlı kalınmış ve mantıksal temellere oturtulmuş olan açıklamalar okuru yoracak veya kurgudan kopmasını sağlayacak düzeyde değiller. Kimi yerlerde klişelere de başvuran yazarlar akımı hiç bozmamış ve okuru şoke edecek bir sonla eserlerini noktalamışlar.
Doğal olarak, Leviathan Uyanıyor kadar gizem barındırmasa da sürükleyiciliği üst düzeyde olan devam kitabı.
Serinin ilk kitabındaki geleceğin tasvirini iyice yemiş olduğumuzdan, artık yeni dünyaya gelmiş bebek gibi her tasviri ağzımızala tanımlama evresini geride bırakmış olmamız, heyecan ve gizem duygusunu geride bıraktığımız anlamına gelmiyor. Aksine geleleceğe alıştıkça daha çoğunu öğrenme isteği uyandırıyor. insanda. İlk kitaptaki kahramanlara katılan yeni güçlü karakterler olaylarla bağımızı güçlendirirken yazara da helal olsun deme dürtüsünü bastıramadım. Yazar zevkle okunan bir olay örgüsü yanında harika karakterler de dizayn etmiş, olayın geçtiği mekanlara ve geleceğe bön bön bakmayı bir kenara bıraktığım her zaman karakterleri ne kadar sevmiş olduğumu farkettim. Protomolekül ve olanlara bir değerlendirme yapmaktan spoiler verebileceğim endişesiyle değinmeyeceğim, zaten yazar işini iyi yapıyor ve bilim kurgu severeleri çoktan avucuna aldı. Okurlara bu konuda söyleyebileceğim tek şey salyalar akıta akıta okumauya devam edeceksiniz. :D