Klasik Hüseyin Rahmi tarzı olarak diyalogların uzunluğu olayın heyecanını düşürmekten ziyade heyecanı erteliyor, hani neredeyse konuşma bitse de hareket başlasa duygusunu körüklüyor. Gerçekten olayın nereye varacağı kestirilemiyor. Okuyucu düğümlerin tek tek çözülüşünü takip ederken, yazarın başarılı halk profili ve İstanbul tasvirleriyle bir tarih gezisine çıkıyor adeta. Bilindik hurafelerden yola çıkıp acaba dedirten finaline kadar, bugün için korkutmasa da teknolojinin bu dereceye varmadığı ve film hilelerinin böyle ayan beyan olmadığı yıllar için baya ürkütücüymüş denilebilir. Aynı zamanda diyalog ustası olan yazarın, cümleler içine sıkıştırdığı keskin mizah karşısında gülümsemeden de edemiyorsunuz.