Balkanlar ve savaş hakkında yazılmış en güzel roman.. Kitabın içine girmekten kendimi alamadım ve üzerimde tesiri büyük oldu.
Uzun zamandır okumak istediğim bir kitaptı. Yazar 2002 de vefat etmiş ama eserleri ile her daim gündemde kalacak büyük bir yazar. Ancak bir kez daha okur muyum? Mecbur kalmadığım sürece kolay kolay okumayacağım bir kalem. Yazarı ve kitabın adını "İncir Kuşları " adlı kitabı yorumlarından görüp mutlaka okumalıyım diyerek listeme aldığım bir kitaptı. Ancak nerde "İncir Kuşları " anlatımı nerde bu kitap ? Yugoslavya, Almanlar 'ın baskısı, Çetniklerin isyanları, Türkler'in ayaklanma çalışmaları, adeta soykırım denilecek kanlı ve acımasızca yapılan insan katliamlarını konu alan roman gerek konusu gereği, gerek anlatımının çoğu betimlemelerden oluşan sıkıcı anlatımı beni gerçekten yordu. Sevemedim, bitse diye ha bire kalan sayfaları gözlerim taradı resmen. Şahsi yorumumdur tabi ki her okuyucunun farklı bakış açısı ve farklı anlatım tarzı olabilir.
Londra bombalar altında kalmışken , sığınaktaki o muhabbetler insanların ölümle yüzyüze gelmeye nekadar da alışkın olduklarını gösteriyor . Bombalar yağarken dahi parayı düşünen otel sahibi , sosyalizmin tüm avrupayı esir alacağını söyleyen profesör , ve DÜNDAR'a hamile olduğunu söyleyen MARY . Diğer taraftan Balkanlarda Tükrlerin haklarını savunmak için kurulan TÜRKDİVİSİA örgütünün sırplar ve almanlarla mücadelesi , köylerde sırplar tarafından tecavüze uğrayan , otobüslerinden indirilip kafalarına mermi yağdıran acımasız zihniyetler . Diğer yandan PAPAZ YUVAN'ın din ayrımı yapmaksızın insanlığa açtığı kucak ; bir annenin evlatlarının hepsine sarılması gibi bir ateistin bir imamla karşılıklı çay içip dostane sohbeti gibi , israilli vatandaşın filistinli vatandaşla kardeşçe konuşabilmesi gibi ... Faik Baysal sadece Balkanları anlatmakla kalmıyor okları biz okurların derin çizgilerine çekiyor . Belkide insanlık olarak kendimize şunu sormamız lazım : İnsana insan olarak yaklaşmayı ne derece öğrenebiliyor ve öğretebiliyoruz ? Sadece insan olarak kendimizi tanıtıp başkalarını da sadece insan olarak tanımayı ne derece başarabiliyoruz ? 1945 1950 yılları arasında bir avukatın sadece toprağı ve hayvanları sevdiği için çiftçilikle uğraşmasını yargılayan halkı , okumuş biri olduğu için çiftçilik yapmaması gerektiğini düşünen zihniyetlerii neden yıkmıyoruz . Bir Alman General neden 1950 yıllarında Balkanlardaki bu zihniyeti görünce bu zihniyetle alay ediyor ? Neden Türklerin geri kalmasını bu zihniyetin varlığına bağlıyor ? Bir Kilise ve Caminin yan yana olmasının önündeki engeller neler ?