Hem puanının düşük olmasından hem yayın evinin yazarı unutmasından ötürü Pegasus'un bu kitabı çevirmesini beklemiyordum. 1000kitap yorumlarını okuyunca kitabı kötülemelerine şaşırmadım. Kitap gerçekten uçuk kaçık, saçma bir kurguydu. Peki buna rağmen ben neden 8 puan verdim?
Benim eserlerini kendi dilinde okuduğum ilk yazar Julia Quinn idi. Abartmıyorum, A2 seviyesinde İngilizceniz varsa herhangi bir kitabını zorlanmadan okursunuz. İkinci yazarım ise Anna Campbell oldu ama okumakta en çok zorlandığım 3 yazardan biridir kendisi. Kitaplarında kullandığı kelime çeşitliliği, uzun cümle yapıları derken iyi bir İngilizceniz yoksa yazdıkları içinde kaybolmanız mümkündür ki zamanında benim başıma geldi.
Anna'dan yaklaşık 2 sene kadar sonra yani 2017'de sıra Brenda Joyce'a geldi. O dönemde Pegasus, DeWaranne serisinde bizdeki çeviri sırasına göre son kitabı olarak görülen Oyun hikayesini çevirmişti. İnsanlar serinin 11 kitapla bittiğini düşünse de aslında serinin 2 kitabı daha mevcuttur. Biri aslında yazarın serilerinden biri olan Bragg Saga'ya ait Scandalous Love hikayesiydi. Öbürü de yorumunu girdiğim House of Dreams, yani Düşler Evi hikayesidir.
Scandalous Love tam olarak DeWaranne kitabı sayılmadığı için Düşler Evi'ni okumaya başlamıştım. Daha önce deneyimlediğim 2 yazardan ötürü neyle karşılaşacağımdan emin değildim ama başladığım andan itibaren kolayca okuduğum bir kitap olmuştu. Ne Julia gibi anaokul seviyesindeydi ne de Anna gibi ıkınarak okuttu. B2 seviyeniz varsa Brenda'nın kitaplarını kolayca okuyabilirsiniz.
Azıcık bana hissettirdiklerinden de söz edeyim. Çoğunuz gibi ben de kitabı historical türünde zannetmiştim. Kitabın içinde telefon, uçak gibi ileri teknolojik kavramlar görünce "Bu nasıl historical?" demiştim, kurgunun çoğunlukla 60'lı yıllarda (kafamda o şekilde kaldı, yanlışım varsa düzeltirim) geçtiğini anlamam uzun zaman almıştı. Buradan da geçen paragrafta övdüğüm İngilizcenin nasıl parçalandığına da şahit oluyoruz.
Tabi sonrasında kitap giderek acayip bir hâl almaya başladı. Musallat olan hayalet, karakterlerin dengesizliği, sonuna doğru gerçekleşen fantastik olayları ile "Tamam, yazarın kalemi her zaman ilginç gelmiştir ama burada baya sınırları aşmış. Kesin bunu yazarken bolca madde kullanmış." diyerek kitabı sonlandırmıştım.
Kitap hangi türde yazılmış olursa olsun hayaletler Casper gibi huyları olan veya kendi halinde takılan iyilik sever ruhlar olarak yazılır/gösterilir. Bu kitaptaki hayaletin tam ruh hastası şeklinde gezmesini açıkçası ben çok orijinal buldum. Saçmalamalardan saçmalıklar beğense de onun olduğu sahnelerde heyecanlandım.
Hatırladığım diğer kısımlarsa baş karakterin kız kardeşinin, kitabı okuyanlar tarafından "ağız burun dalınacak şahıslar listesi"nde kendine yer bulması olacaktır. Kitaptaki çiftimizi sevmiştim ben. En azından ortak noktaları fazlaydı ve hayalet olmasa çok daha sağlıklı bir ilişkileri olacağını görmemek münkün değildi.
Sonuç olarak Düşler Evi hem İngilizce kitap okuma alışkanlığını kazandırdığı hem de ilk korku romanım olduğu (Biliyorum, korku demek için saçma bir hikaye ama bir korku hikayesi için gereken malzemeye sahipti) için bende özel yeri olacak. Son olarak, bunu sevmeyenler, oldu ki Pegasus yazardan yeni seri çevirmeye kalktı ve seçtikleri seri de Francesca Cahill oldu, o seriye hiç başlamayın. Serinin son kitabını okuyunca "Bu mudur yani?" nidalarınız daha çok yükselir benden söylemesi.
Yorumum için:
https://birumuthayal.blogspot.com/2020/12/brenda-joyce-dusler-evi.html#more
Cassandra de Warenne Avrupa tarihi okumuş, tarihi romanlar yazan otuz iki yaşında bir kadındır. Kız kardeşi Tracey boşandığında doğduğu günden beri kendisine ihtiyacı olan yeğenini himayesi altına almış onu yetiştirmiştir. Kendisinden tamamen farklı kardeşi manşetlerde olduğu sosyete hayatı yaşarken tek başına annelik yapamayacağı için Catharine teyzesinin yanına taşınmıştır. Böylece kendine ait bir hayat yaşama fikrini tamamen kenara atmıştır. Günleri aynı şekilde geçerken teyzesinin evine Antonio de la Barca gelir. Yedi yıl önce onun verdiği bir dizi konferansa katılmış ve konferanstaki hemen hemen her kadın gibi oda Antonio'ya aşık olan kadınlar arasına girmiştir. Birden karşısına çıkmıştır ve teyzesinin evine on altıncı yüzyıldan kalma gerdanlığı görmeye gelmiştir. Üstelik kız kardeşinin erkek arkadaşıdır.
Antonio Madrid'de görev yapan uluslararası üne sahip bir orta çağ profesörüdür. Onunla bir kez olsun karşılaşmış herhangi bir kadının asla unutamayacağı adamlardan biridir. Bir oğlu vardır ve duldur.
Antonio dul olsa bile Cass kendisini aşacak klasmanda biri olduğunu düşünür. Dersini yıllar önce almıştır. Bir kez ve sonsuza dek kalbinin kırılmış olması ona yetmiştir. Tracey'nin sevgilisi olması yetmezmiş gibi birde teyzeleri onu Tracey'nin hayatından çıkarmalarını söyler. Aileleri arasında bir geçmiş vardır. Asırlar boyunca aileleri iş, aşk, savaş ya da politika ile hep birbirine karışmıştır. Bu duruma dahil olan kişiler için hep kötü şekilde sonuçlanmıştır. Gerdanlık ise Antonio'nun atalarından biri ile kısa bir süre evli kalan Sussex Kontunun kızı Isabel de Warenne'ye aittir. Isabel Kanlı Mary döneminde daha yirmi yaşındayken tanrı tanımaz olduğu söylenerek kazığa bağlanıp yakılmıştır. Ailelerden evlenenler olmuştur ve teyzelerinin tüm karşı çıkmalarına rağmen Tracey kızını alıp Antonio'nun yanına gider. Kızı gibi olan yeğeni olmadan Cass yaşayamayacağından kavgalarına rağmen yardımcı olabileceği bahanesi ile onlarla gitmek ister. Antonio'nun aile evindeki Isabel'in gerdanlığı taktığı portresini de görebilecektir. Cass gelirse Antonio çocuklarla arasının kötü olduğunu göreceğinden Tracey önce gelmesini istemez. Aşık olduğu ve kendisinden ayrılacağını hissettiği Antonio ile arasını düzeltmek, iyi bir anne olduğunu göstermek ister. Fakat Antonio Castille'daki yazlık eve gittiğinden kendilerini götürmesi için Cass'inde gelmesini kabul eder. Teyzeleri ise kesinlikle Casstill'ya gitmemelerini söyler. Oraya gidene kadar Antonio'nun babası ile aralarında bir sorun yokmuş. Eşlerine tapan iki dost, iş arkadaşı olmuşlardır ve Isabel'in hayatını araştırmaya başlamışlardır. Soyları hakkındaki araştırmaya kendilerini o kadar kaptırmışlar ki birkaç gün içinde sevgili olmayı bırakıp birbirlerinden nefret edip, zarar vermeye çalışmaya başlamışlardır. Teyzeleri Antonio'nun babasını mahvetmek istediği için arabanın önüne atılmasını sağlamış ve ölmesine sebep olmuştur. Kendisine gelip ne olduğunu fark ettiğinde Isabel'i karşısında bulmuştur. Isabel'in kazanmak için geri geldiğini söylemesine rağmen sessiz, karanlık, soğuk düşler evine giderler.
Antonio'da babası gibi ailesinin tarihçesini toplamaya çalışır. Isabel'i araştırma sürecinde Cass ile çalışmaya başlarlar. Antonio sorularının hepsinin cevabının evde olduğunu düşünür. Cass'inde kalıp kendisine yardım etmesini ister. Isabel'in hayatının gerçeklerini, sekiz yaşında ailesini kaybettiği dönemle on dokuz yaşında evlendiği dönem arasındaki parçaları bir araya getirip, gerçekten tanrıtanımazlıktan mı suçlanıp öldürüldüğünü öğrenebileceklerini düşünür. Ailelerini birbirine bağlayan kaderin nedenini ortaya çıkarabileceklerdir. Ayrıca Antonio'nun büyükbabası da babası gibi kırklarının başındayken karısının bıçaklamasıyla ölmüştür. Yeğeni gitmek istese, korksa da Cass kalmak ister. Uzun zamandır bir erkeğe hisler besleme konusunda kendine ket vurmuştur. Kız kardeşine ait olan adam onun hiç ummadığı, kaçındığı şekilde tekrar canlı hissetmesine neden olmuştur. Tracey Cass'ın sevgilisine olan ilgilisini fark eder ve Antonio ayrılmak isteyince de bambaşka birine dönüşür. Herkesin huzursuz olduğu evde izlendiklerini hissederler, garip ışık sönmeleri, kitlenmeler, tıkırtılar, bilgisayar kapanıp açılmaları olur, Isabel'in kokusu menekşe kokusu gelir. Bilgisayar da bana ihanet ettiler, artık kız kardeşinim yazısı bile belirir. Kızların teyzeleri gibi Antonio'nun annesi de Isabel'in evde olduğunu düşünüyordur. Çocuklar ise Isabel'i rüyalarında görür. Cass'in yeğeninin kulağına annen ben olacağım diye fısıldamıştır. Bedenlerde birden Isabel'in yüzü görünür.
Antonio'nun sekreteri ikiz erkek kardeşine acil Antonio'nun yanına gitmesini söylediği için kardeşi de eve gelir. Cass'ın yeğeni ise hepimizi buraya topluyor Catherine teyzede gelecek der. Isabel hepsinden intikam almak istediği için orada olduklarını düşünen Catherine teyzede gelir ve gelir gelmez ölür. Antonio'nun sekiz sene önce orda eve gittiklerinde aniden kaybolan karısını camda görürler. Tracey sürekli kaybolur bambaşka biri olur Antonio'nun kardeşi Gregory ile yakınlaşır. Gregory Tracey ile birlikte olduktan sonra çocukluğunda kabuslarında gördüğü Isabel'in yüzünü görür. Babaları da Catharine'i Isabel gibi görmüştür. Cass ve Antonio'da yakınlaşır. Gitmemeleri için arabaların lastikleri kesilir. Eve gelen elektrikçi evin bıçağı ile bıçaklanmış, kaza yapmış halde bulunur. Gregor'un kaza yapıp ölmesini sağlayan sürücü yine Isabel'dir. Hepsi değişir öfke, nefret, şiddet ile dolarlar bazen neyi neden yaptıklarını anlamazlar. Isabel'in öfkesi bulaşıcıdır ve zihinlerini zehirler. Adaletin yerini bulmasını, hakkı olanı istediği için durmaz Tracey'i ele geçirir.
Nihayet gizem çözülmeye başlar. Isabel on beş yaşındayken kuzeni Rob ile birbirlerine aşık olmuşlardır Birlikte olmalarına rağmen amcası evlenmelerine izin vermemiştir. Isabel ise söz verdiği gibi Rob'u beklemiştir ve dört sene sonra onu amiral de Warenne olarak karşısında bulmuştur. Üstelik bir sene önce evlenmiştir. Isabel ise kendisine aşık, kraliçenin kocası Prens Philip'in danışmanı Alvarado de la Barca ile evlenmiştir. Fakat evliliğinden bir hafta sonra Rob ile ilişkisi tekrar başlamıştır. Amcası ise kocasına karşı casusluk yapmasını istemiştir. Babasının Rob olduğu bir oğlu olmuştur. Yabancısı olduğu, dillerini bilmediği, onu sevmeyen insanlarla dolu, soğuk topraklarda, sevmediği kocası ile yaşamak istemediğinden kocasını terk etmek için Londra'ya dönmüştür. Üstelik kocası oğlunu görünce kendisinden olmadığını anlayacaktır ve yapacaklarından korkmuştur. Yardım için Rob'u beklediği için bilerek çirkin görünerek vazgeçirdiği, ama gerçekleri bilip ona aşık olan talibi Douglas Montgomery ile görüşür. Fakat Douglas dönüp kocasını ikna etmesini, yeni bir metres bulmuş olan Rob'un onlar için kendini asla feda etmeyeceğini söyler. Kocası sarayda Rob ile arasında çıkan söylentilere inanmamış, karısının gözünün önünde kendisini aldatmayacağını düşünmüştür. Rob ile mektuplarını görünce inanmıştır. Kocası onu dövüp tanrıtanımazlıkla suçlanmasını sağlamıştır. Rob oğlunu himayesine alsa da onun sadece kendini düşünen, hırslı biri olduğunu anlamıştır. Kulede bile ziyaretine gelip onu kurtarmaya çalışan Douglas'ı görünce ise yanlış adamı sevdiğini anlamıştır. Farklı bir tercih yapmış olsaydı o kocası, çocuğunun babası, hayatı olabilirdi. Onunla aşklarının gerçek, ebedi olduğunu anlar ama artık çok geçtir. İkiyüzlülükten, düzmecelerden azat edilmek istediği için af dilememiştir. Yanarken ölmek istemediğini anlamıştır ama durduran olmamıştır. Son sözleri ise hepiniz bunu unutmayın, size asla unutturmayacağım olmuştur. Bir katliama sebep olsa da sonunda nihayet herkes huzur bulur.
Yazardan asla beklemediğim çok farklı türde bir kitaptı. Sorumluluk sahibi, muhteşem karakterli Cass'in kardeşi, yakın yardımcıları kayıpken, bir hayaletle uğraşırlarken kardeşinin sevgilisinden ayrı kalamaması çok saçmaydı. Kardeşinin sevgilisine aşık olma durumu güzel değildi. İntikam isteyen hayalet ise zaten her şeyi bile isteye yapmış bu kadar çok adalet arayışına düşmesi saçmaydı. Yine de farklı olduğundan merakla bitirilebilecek bir kitap.