İkinci kitabında hayatına kaldığı yerden devam eden Gorki yaşadığı tüm zorlukların yaşının da aldığı etkiyle daha da zorlaştığını ve bunlara karşı aldığı kararlarla bizi ve kendini yeni maceralara hazırlar. Her an artık çekip gitme vakti geldi desekte o , o anın koşullarıyla yapması gerekeni yapıp hayatta kalma mücadelesine devam etmektedir.
"Sözcükler, arkadaşım , ağacın yaprakları gibidir. Bir yaprağın niçin öyle olduğunu anlaman için , ağaçlar konusundaki her şeyi bilmen gerekir. Buna çalışman gerekir. "
Gorki'yi okurken edebiyatın insanlığı kurtaracağı gerçeğine olan inancım daha da artıyor. İnsan inandığı değerleri okuduğu için mi bu kadar etkilenir... Bilmem... 10 yaşında bir çocuğun çalışma hayatı, yaşadığı zorluklar, öğrendikleri ve okuyucuya, bana, öğrettikleri harikaydı.
..."Sözcükler, genç dostum, bir ağacın yaprakları gibidir. Yaprakların neden başka türlü değil de böyle olduklarını anlayabilmek için agacın nasıl büyüdüğünü bilmek lazım! Kitap, dostum, hem gözü okşayan hem de sana büyük faydası dokunan güzel bir bahçeye benzer." ...
"...insanların geceleri de gündüzleri konuşmaktan hoşlandıkları aynı şeylerden konuştuklarını öğrendim: Tanrı'dan, hakikatten, mutluluktan, zenginlerin açgözlülüğünden, kadınların aptal ve kurnaz, hayatın karmaşık ve anlamsız oluşundan söz ediyorlardı. ... Büyük bir hevesle birçok şeyden konuşurlar, sürekli birilerini eleştrirler, bir şeyler için pişman olurlar, övünürler ya da ufak tefek şeyler yüzünden fena şekilde kavga ederek birbirlerini üzerlerdi. Öldükten sonra başlarına ne geleceği üzerine kafa yorarlardı." ...
..."Kitaplardan, şiirlerden konuşuyorduk. Hepsinden daha fazla okumuştum ama onlar sık sık lise hayatından konuşur, öğretmenlerinden dert yanarlardı. Onların anlattıklarını dinlerken, kendimi arkadaşlarımdan daha özgür hissediyor, bu kadar sabırlı olmalarına hayret ediyordum ama yine de okula gittikleri için onları kıskanırdım. Arkadaşlarım benden daha büyüktü ama ben kendimi onlardan daha yaşlı, daha olgun ve tecrübe sahibi olarak görüyordum. Bu durum beni rahatsız ediyordu çünkü onlara daha yakın olmak istiyordum. ... Onlar sık sık kızlardan söz eder, bir o kıza, bir başka kıza aşık olurlar, şiir yazmayı denerler, bu konuda benden yardım isterlerdi." ...
..."Günahlar; nefsimizin, vücudumuzun, şeytanın eseridir. Günahlar dış organlarından birinin iltihaplanması gibidir, daha fazla bir şey değil. İnsan, günahı ne kadar çok düşünürse, o kadar çok günah işler. Günahı aklına getirmezsen, günah işlemezsin. Günah düşüncesini insana, vücudumuzun sahibi olan şeytan aşılar." ...
..."Votka içmiyor, kızlarla dolaşmıyordum. Ruhu mest eden bu iki uğraşın yerini kitaplar almıştı. Ne var ki okudukça insanların yaşadığını düşündüğüm boş ve faydasız hayat bana daha katlanılmaz görünüyordu. On beş yaşımı yeni doldurmuştum, ama bazen kendimi yaşlı bir insan gibi hissediyordum. Başımdan geçenler, okuduklarım, zihnimi kurcalayan şeyler yüzünden üzerime bir ağırlık çökmüştü sanki. ... Bildiklerim bana ağır geliyordu, bunları yönetmede beceriksizdim; hayattan öğrendiklerim beni bir masanın üzerinde eğri duran kabin, içindeki suyu sarstığı gibi sarsıyordu. ... İçimde yaşayan iki kişi vardı: Bir sürü tiksindirici ve alçakça şeyle karşılaştığı için ürkmüş, günlük hayatın korku veren bilgileri karşısında aciz kalan birinci kişi; hayata, insanlara şüpheyle bakmaya, herkese, hatta kendisine bile güçsüz bir merhamet duymaya başlayan biriydi. Bu kişi, kitaplarla baş başa, sessiz, insanlardan uzak bir hayatı, manastırı, orman bekçi kulubesini, İran'ı, şehrin kenar mahallelerinden birinden gece bekçiliğini düşlüyordu, insanın az olduğu, herkesten uzak bir hayatı..." ...
..."Beni en çok deliye döndüren şey, insanların kadınlara karşı davranışıydı. Çok roman okuduğum için kadınları hayattaki en önemli varlıklar olarak görüyordum. ... Turgenyev'in kitapları kadınlara ithaf edilen birer övgü şarkısıdır. Kadınlar hakkında bildiğim bütün güzel şeyleri, benim için unutulmaz olan Kraliçe Margot'nun hayaliyle süslüyorum. Özellikle Turgenyev ve Heine, bana çok şey kazandırmıştı. ... Ama düşündüğüm başka şeyler de vardı. Yeryüzünün ne kadar engin olduğunu, kitaplardan öğrendiğim şehirleri, insanların başka türlü yaşadığı yabancı ülkeleri düşünüyordum... Yabancı yazarların kitaplarında hayat daha saf, daha güzeldi. Çevremdeki yavaşca ve tek düze devam eden hayat kadar zor değildi oradaki. Bu tedirginliğimi az da olsa dindiriyor, farklı bir hayatın olabileceğine dair inatçı hayaller kurmama sebep oluyordu. Hep, beni geniş, aydınlık bir yola çıkaracak akıllı bir insanla karşılaşacağımı umuyordum.
yazarla beraber maceradan maceraya sürükleniyorsunuz. bir gün gemide bir gün başka bir yerde.