En sevdiğim yazarlardan birisi olan Tolstoy’un yazdığı bu hikayede hep daha fazla ve daha verimli toprak sahibi olmak isteyen Pahom’un yaşadıkları anlatılmaktadır.
İstek ve arzularımızı hırslarımıza kurban etmememiz gerektiğini bizlere anlatan hikaye, aslında elimizde olanla yetinmeyi ve iktisatlı olmamız gerektiğine dikkat çekiyor. Hikaye hepimizin yaşamın koşuşturmacasına daldığı bir ortamda, bizi bu psikolojik iklimden kopararak yaşamın anlam ve amacına ait düşünmeye sevk ediyor. Yaşamın amacının ne olduğunu bir kez daha düşünmemize sebep oluyor. Hayatta yaşamımızın devamını sağlayan araçlar bazen amaç olabileceğini gösteriyor. Hikaye, gerçek yaşam amacımızı, hayatın güzelliklerini, hırslarımıza kurban etmememiz gerektiğini bizlere hatırlatıyor.
Hikaye şu şekilde özetlenebilir:
Pahom sürekli daha fazla kazanmaya ve zengin olmaya çalışan bir çiftçidir. Bir gün daha verimli topraklara sahip olmak için “Başkır”ların yaşadığı topraklara gider. Adeta insanın bütün bir ömrünü ifade eden bir günlük bir yarışa çıkar.
Başkırların reisi, Pahom'a, gözünün gördüğü her yeri bir şartla alabileceğini söyler. Şartı şudur: Pahom bir noktadan almak istediği toprağı küçük çukurlar kazarak işaretleyecektir ancak, akşama kadar istediği genişlikte araziyi kazarak başladığı noktaya gelmek zorundadır. Yarış sabah güneşin doğuşuyla başlar ve batışıyla da biter.
Pahom güneşin doğuşuyla hoşuna giden merayı büyük bir hızla işaretlemeye başlar. Yolun yarısı geçmiştir ki güzel bir mera daha görür. “Burayı da arazimin içine katarsam iyi olur, verimli bir alan” der. Sağa doğru koşu alanını daha da fazla genişletir. Güneşin batmasına az kalmıştır. Ayakları yara içindedir, çok yorulmuştur ama ne olursa olsun başladığı yere güneş batmadan yetişmelidir. Hırs gözünü bürümüştür. Hızını arttırır, var gücüyle koşar. Alkışlar içinde güneş batmadan başladığı yere yetişir. O yorgunlukla yığılır kalır. Uşağı seslenir ama cevap alamaz. Ağzından kan gelmiş ve ölmüştür efendi Pahom. Yarışın başladığı ve bittiği noktaya, hemen olduğu yere gömülür uşağı tarafından. Ve burada ibret verici o son sözü söyler bize Tolstoy: “Onun İhtiyaç Duyduğu Üç Arşın Kadar Bir Topraktı…”