Ben bu kitabı Karakoç'un diriliş mefkuresinin tam ortasında görüyorum nedendir bilmem. Bir ömür harcanmış bir düşünce yapısının yapı taşlarını iyi tanımak bilmek lazım. Kolay değil lakin imkansız da değil. Kısaca işimiz vaktimizden çok.
Sezai Karakoç'un hayatı boyunca ideal bir uygarlık şekli olarak sunduğu ve savunduğu "Diriliş Uygarlığı"nın en önemli ayağını oluşturan "insan" ögesini temele alarak işlediği harika bir eser.
Batı'nın özellikle Rönesansla birlikte yükselişe geçen medeniyetini oluşturan değerleri bir bir ele alarak temel dayanaklarını tahlile tabi tutup, Batı medeniyetinin çöküşten kurtulamayacağını, bunun kaçınılmaz bir son olarak önünde durduğunu ve vaktin yaklaştığını günümüzden yaklaşık 40 yıl önce deklare ediyor.
Kitabın yazıldığı sıralar belki birçok insanı gayrete getirecek şekilde etkisi olmuştur; muhakkak. Şimdi de ise o insanlardan eser bile göremiyorum. İnsanların dirildiğini göremedim. Tam aksine o diriliş yerine insanlarda çöküş görüyorum. İslam'ın değerleri elbette çok yüksek ve kaliteli ama onları yaşayan bir nesil yok şu anda. Etrafımda yaşayan insanların İslam adına yaptığını tüm davranışları hep kandırmaca ve mış gibi yaşantılar. Malesef bu değerleri yaşayamayan kalabalıkların yaptıklarını İslama yakıştırmaları hoş değil. Bu yüzden yazar dirilişe doğru gitmeyi düşlemiş ama yaşananlar hep çöküşü gösteriyor.