Simone de Beauvoir okumak için neden bu kadar geç kalmışım bilmiyorum. Bence her genç kızın
okuması gereken kitapların başında geliyor "İkinci Cins". Yazdığı dönemde kadınlar Fransa'da oy kullanma hakkını daha yeni kazanmıştı. Kadınların eğitilmesi gereksiz görülüyordu ve daha küçük yaşta kendilerinin önemsiz olduklarına inandırılan küçük "kadın"lar, olan biteni sorgulamaktan çok uzaktı.
Nitekim yazar bu kabullenişi bölümlere ayırıp gözler önüne sermiş. "Kendine hayran kadın," "Aşık kadın," ve "Sofu Kadın," olmak üzere 3 bölümle anlatmış. Baştan ikinci plana atılıp, erkekten daha aşağı olduğu empoze edilen kadın, kendi benliğini bu şekilde açığa vurmaya çalışıyor. Yazarın dediği gibi : "Kadının tepesine çöken en büyük yıkım, hiçbir şey yapmasına izin verilmeyişidir: o zaman, kadın da, ters bir çıkışla, eylemi kendine hayranlıkta, aşkta ya da dinde aramakta ısrar etmektedir."
Kadın kendi beceriksizliğine inandırıldığı için, ya Tanrı'yı ya da Tanrı'ya giden bir yol olarak Erkek'i kendisine kılavuz kılar. Ve sonrası genellikle büyük bir yıkım olur. Çünkü erkek kadının her şeyi olduğunda, kadın erkeğin hayatının sadece bir kısmı olmaya mahkumdur. Yazarın Jean Paul Sartre ile yaşadığı yıpratıcı ilişkinin etkisi olduğunu düşünüyorum bu görüşe. Hem Sartre'ı sevmekten mutluyken hem de çok acı çekmiş. Ve her acı çeken kadın gibi ilk başlarda yücelttiği aşkı, sonraları küçümsemeye çalışmış.
Kitapta özellikle o dönem için düşünülünce bomba etkisi yaratacak cümleler var.
Örneğin : "Kadını döllemek, Musa'nın sihirli değneğinin yaptığı işi yapmaktır; erkek yarattığı mucizelere şaşmaz."
"Görüyorsunuz ya, ne zaman Tanrı'yı aramaya kalksam, bir erkekle karşılaşıyorum; hangi dine yöneleceğimi şaşırdım." cümleleri gibi.
Bunlar o dönemde cesaret isteyecek sözlermiş, bize de bravo demek düşer.
Kitapta hoşuma giden bir diğer yön, kitap karakterlerinden ve yazarlardan örnekler olmasıydı. Örneğin Victor Hugo sevgilisini senelerce bir odaya kapamış ve kimselerle görüşmesine izin vermemiş. Kadın da hayatı boyunca ona yılda 300-400 mektup yazar ve özlemini dile
getirirmiş. Ama asla istediğine kavuşamamış. İnsan düşünüyor hiç sorgulamamış mı "Ben ne yapıyorum?" diye ama Simone'ye göre bu çok doğal bir durum. Çünkü kadınlarda yazgısını baştan kabullenip, kişiliğini unutup, hiç olma eğilimi var.
Yazarın değindiği bir başka konu, kadınların erkekler kadar sanat dalında eleştirel olmaması. "Hiçbir kadından "Dava" gibi bir kitap çıkmamıştır." diyor. Ve bunu, kadınların yaşadığı baskı ortamına bağlıyor : "Emily Bronte'nin güçlü, bir sürü engeli aşan bir kitap yazmasını sağlayan şey, yalnızlığıdır; doğa, ölüm ve alınyazısı karşısında, yalnız kendisinden yardım umabilirdi." Kadın kendini kurtarmaya çalışmaktan, dünyayı kurtarmaya pek vakit bulamıyor bence de.
Umutsuzluğa düştüğünüzde açıp açıp okumanız gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Çektiğimiz acılar bize öğretilen acılar mı, başka türlüsünü gerçekten bilmiyor muyuz? diye sormanıza neden oluyor. Bu da hem o dönem için hem de yıllar sonrası için büyük bir başarı bence.
Bu kitabı şuan yurt dışında Varoluşçuluk başlıklı bir felsefe dersi için Kierkegaard, Nietzsche, Sartre, Fanon eserleriyle beraber okuyoruz. Henüz yorum yapabilecek kadar ilerlemedim ama şunu demek için açtım bu kısmı. Kitabın kapağı bence içeriğine hakaret ve itibarinı zedeler şekilde. Böylesi felsefi, sosyolojik içeriğe sahip bir kitap resmen alt başlıkla beraber Bir Genç Kızın Gizli Defteri modunda lanse edilmiş. İnsanın sabının bozulmaması mümkün değil. Zaten İngilizce'deki ilk tercümesini de bir Zoologist yapımış, kitabı tabiri caizse piç etmiş, pek çok yerini kırpmış. Hazır çeviri var diye de yıllarca yenisi yapılmadığından dolaylı bir sansüre maruz kalmış eser. Mesele kadın olunca aslında şaşmamak lazım.
Payel'e 0 puan.. berbat bir kapak. içerikle hiç alakası olmayan ve yazarın durduğu yerden çok uzakta olan bir fotoğraf. Çeviri ise komik. ''Sevici Kadın'' nedir? Bi el atılıp güncellenmesi şart.
Onun haricinde Simone, döneminde çok önemli şeyler söylemiş. Güzel Kadın <3