Baştan sona mükemmel bir seriydi. Okumaktan inanılmaz keyif aldım, bitmesin diye umdum ve her ne kadar da okumamı yavaşlatmaya çalışsam da kitabın istediğimden hızlı bitmesine engel olamadım.
Bu kitabı okumaya çok önyargılı ve korkarak başladım. İlk iki kitabı çok beğenmiştim ve son kitabın onlar kadar olamayacağı şüphesi içimi kemiriyordu. Yanılmışım. İyi ki de yanılmışım. Kan Büyüsü, önceki iki kitap kadar iyiydi. Hatta kusursuzdu.
Sayfalar su gibi akıp gitti. Hiçbir yerinde sıkılmadım. Hiçbir yerinde bunu böyle yapsaymış daha mı iyi olurdu diye düşünmedim. Hiçbir yerinde ama burada da biraz saçmalamış demedim. Sadece sonuna doğru acele bir son geliyor diye düşündüm ama kitabı bitirdikten sonra tek söyleyebileceğim yazarın bu işi bildiği.
Onları çok sevdim. Üçlü, üçlünün üçlüsü ve asıl üçlü… Karakterlerin birbirleriyle olan bağları, üçlünün ve Fin’in hayvanlarla iletişim kurabilme biçimlerini, Branna’nın yemek tariflerini ve atölyesini, Boyle’nin sevgi ve sadakatini, Iona’nın neşeli halleri ile iyimserliğini, Connor’un yemeğe olan düşkünlüğü ile bağlılığını, Meara’nın cesareti ve tutkusunu ve Fin’in aşkından vazgeçmeme gücü ile kendinden emin olmasını özleyeceğim. Ayrıca Brannaugh, Teagan ve Eamon’u… ve Kara Cadı’yı… Hepsini çok özleyeceğim ve sanırım bir süre daha onları düşüneceğim. Günlük hayatları, şimdi ne yaptıkları, ne yedikleri gibi basit şeylerle aklımı uzun bir zaman meşgul edeceğim. Bir kitaba girebilme gücüm olsa sanırım hiç düşünmeden seçebileceğim bir kitap olurdu. Onların sevgisini ve yakınlıklarını açık ve net bir şekilde kıskandığımı söyleyebilirim. Bu da sanırım yazarın başarısı.
Fantastik kitap sevenlere tavsiyemdir. Mutlaka bu seriyi okuyun.