Çok seviyorum bu adamı. Hikayelerinin samimiliğinden mi, bana nedense Sadri Alışık'ı anımsattığından ve bu yüzden hikayelerin baş rolüne hep Sadri Alışık'ı koymamdan mı, Orhan Veli'nin deyişiyle kırkını aşmış bir mahalle çocuğu oluşundan mı bilmiyorum. Belki de bir neden aramak anlamsızdır. Belki sadece" Kınalıada'da bir ev" hikayesini okumak bile onu sevmek için başlı başına bir nedendir.
Üstadın bir önceki eseri Lüzumsuz Adam’daki öyküleri gibi daha çok iç dünya ve düşüncelere yönelik öyküler barındırmakla birlikte onun kadar karamsar değil. Ya da bir kabullenmişlik hissi var diyebilirim. Şüphesiz hastalığının ilerlediği döneme rastlamasının etkisi de vardır. Öykülerde yine gözlem ve hayal gücüyle birlikte kendi hayatından da detaylara hatta yer yer kendisiyle kavgasına şahit oluyoruz.