Abdülkâdir karakterini sevmiştim fakat hikayesi haksızlık etmemeye dikkat ederek 'kötü ve saçma'ydı diyeceğim.
Ancak kitabın tümü öylesine güzel ki,Uyuyan Adam'ın içi boş hikâyesi bu güzelim sözcüklerle donatılmış şahane kitabın gölgesinde kaldı doğrusu.Bayıldım demek az gelir sanıyorum.
Ben betimlemelerle anlatılan kişi ve yerleri okumayı zaten çok severim(birçok insanın aksine,sıkılmadan) ancak böylesine güzel betimlemeler ilk kez okudum Halikarnas Balıkçısı'ndan beri...
Gözümün önüne perde açıldı ve film başladı resmen.
Saniye saniye kareler geçiyor gözünüzün önünden.Aslında sokakta yanınızdan geçenin Abdülkadir'i uyandırmaya giden Sabit olduğunu anlıyorsunuz.Küfürler savurarak geçip gidense Harun...Aslında kendinizi okuyorsunuz çoğu zaman.
Haliç'e bambaşka bakar oluyorsunuz.Meryem'e içiniz sızlıyor,beddua ediyorsunuz.
Öyle garip ama insancıl anlık duyguları size inanılmaz şekilde betimlemiş ki Engin Bey,aynısını hissetmiştim bu adam nasıl düşünmüş,sanki ben yazdım diye düşünürken rastlıyorsunuz Zengüle Hacı Mahallesi'nde kendinize...Kısacık bir selamlaşmadan sonra kendinizden ayrılıyor,Kedili Kadın'ın hayatına dalıp gidiyorsunuz.
Nasıl desem,masalsı,ruhunu okşayan,yumuşacık,derinden saran bir kitap.
Ama bir o kadar sert,acıtıyor gerçeklerle çevrilmiş sivri köşeleriyle...
Okuyun...