okuması zor, yavaş ilerleyen ama tekrar tekrar cümleleri okuyup sindirdikçe çok keyifli, altını çizerek okuduğum bir kitap ayrıca düzgün ve kaliteli Türkçesine hayran olunacak bir yazar.
Kitabın adı direk ''hayat felsefem''. Sanırım bu yüzden istediğim hazzı alamamanın tribini atıyorum kendi kendime. Beklediğimden çok farklı bir kitap çıktı. Hayal kırıklığına uğradım açıkcası. 50. sayfasından sonra mı acaba dedim demesine ama olmadı. Çok ağır ilerledim, bir an önce bitsin istedim, boğuldum, bunaldım.
"Birçok kitabın, yazar kaç yaşında yazmışsa o yaşta okunması galiba pek yerinde olur," dedim sık sık. Ama artık nesne-kitaptan değil, metinden söz etmekteyim. Okur kitap arar ama, kitabın da okuru bulduğunu ben çok gördüm. Açıklanabilir bir şey söylemiyorum belki, ama "rastlantılar"ın çoğu, açıklayamadığımız için rastlantı görünmez mi?”
(Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
“Bir şey (birçok şey, bir şeyler) öğrenmek için okumak, kitaba yönelmek ile, haz duyulduğu (duyulacağı umulduğu) için okumağa oturmak arasında, gerçekten, büyük bir fark var mı? Hatta, herhangi bir fark var mı?”
(Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
“Çok sevdiğiniz, birlikte yaşadığınız, onsuz bir yaşamı düşünemeyeceğiniz ölçüde yaşamınızda yer etmiş kişiler, varlıklar da, sizi bezdirir arada bir; içinizin bir kuytularında onlardan kurtulmak istersiniz.”
(Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
“O kişinin, o varlığın ölümünü bile geçirirsiniz usunuzdan, getirirsiniz gözünüzün önüne (tepkinin ilkelliği
apaçık değil mi?). Kendinizi ne kadar bağlı (sözcüğün hemen hemen her anlamıyla bağlı) duyduğunuzun bir kanıtı değil midir zaten bu çılgınlık? Çılgınca şeyler düşündüğünüzü de bilirsiniz (suçluluk duygularından falan söz etmiyorum) çünkü bilirsiniz ki onsuzluk, sizin de, en azından bir parça ölümünüzdür. Düpedüz. Evet, ölenlerin ardından yaşandığını, ölenle ölünmediğini herkes bir gün öğrenir. Ama eksilerek, azalarak, sakatlanarak, bir yeri koparak yaşandığını...”
(Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
.. .İnsan ölür, gövdesi yeniden toz olur
benzerlerinin hepsi toprağa döner yeniden
ama kitap, anısının ağızdan ağıza iletilmesini sağlar.
Bir kitap, sağlam bir evden yeğdir
ya da Batı’da bir tapınaktan,
bir kaleden de y eğdir........
Chester Beatty IV, Arka Yüz
(Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
“Varlığına alıştığım bir nesneden kopmak güç gelebilir. Yaşamak, pek çok şeyden kopmasını öğrenmektir de. Ama (ister yaşarken, ister okurken) başkalarında gördüğüm için varolduğunu öğrendiğim "bir nesneye duyulan yakıp. tüketici tutku", sanıyorum, bilmediğim bir şey. Bir nesneyi, hatta daha genel olarak bir "şey"i, bütün varlığımla istemeği, yani içimden istemeği, ya da, birinden, bir başkasından istemeği, beceremedim. Avdan, avcıdan çok söz ettim, ama onlar nesne değil; onlar, yaşamın akıp gidişi içinde, kişinin temel tutumları. Avlığı, avcılığı becerdim mi ki? Avcı da, av da, kendileri üzerine bir şeyler düşünürler elbet; ama avı avcıdan, avcıyı avdan sormak gerekir; mutlaka”
(Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
“Bildikleriyle övünmekse, bilmediklerimizin —bir şeyler öğrendikçe daha da büyüyen— uçsuz bucaksız ummanı karşısında ne kadar zavallı bir çaba!”
(Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
“Temel ilkem, herhangi bir kitabı, herhangi bir anda, istediğim için, istek duyduğum için okumak. İstek duymadığım bir kitap, karşımda duruyorsa, beni rahatsız bile edebilir.”
(Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
“Nasıl okumak gerektiğini, gerekebileceğini durmaksızın araştıran, öğrenmeğe çalışan, biraz olsun öğrendiğini düşünebilecek hale gelmiş okur... Okumasını bilen, gerçi, okuyarak öğrenmiştir; her okuyanın
(hatta "yazanın" demeli) okumasını öğrendiği ise hiç söylenemez.”
(Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
“İster romanı ister yazıyı yazma işini "anlatmak", "karşımızdakine içimizdekini iletebilmek" için kullandığımız bir şey. Bizim bulmadığımız, yaratmadığımız, ama kullandığımız için (kullanırken,
kullanmakla) iletmek istediğimizi en kestirme, en "dolu" biçimde iletebileceğine inandığımızı belli ettiğimiz, kısacası, öznelleştirdiğimiz bir şey: Bir imge...”
(Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
“Bu imgeden yola çıkarak, kendi hesabıma şunları söyleyebilirim örneğin: Ulaşılacak "karşı yaka" bir metnin bütünlüğüdür; o metnin, başına oranla "sonu" değil. Yazı, yazan için de, okuyaniçin de (elbette, romanın kişileri için de) bir yolculuktur. Yolculuk bir yola vurmaktır kendini; karşı yakaya ulaşmanın bütün hazlarıyla acılarını, güçlükleriyle kolaylıklarını yaşatacak bir yola...Kendimizi sınayıp tanıyacağımız, çeşitli yol arkadaşlıktan kurabileceğimiz ya da yalnız, yapayalnız kalacağımız bir yola...”
(Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
“Bir imgeden yararlanarak üretebileceklerimiz, ya da, bu imgenin "içine" yerleştirip doldurabileceklerimiz, bu imge yardımıyla kavrayıp yorumlayabileceklerimiz tükenmez, tüketilemez. Öyle sanıyorum.”
(Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
“Geçenlerde bir dostum, okurun duyduğu hazdan söz ederek ona bu hazzı vereceğini düşünürken yazarın haz duyup duymadığını merak ediyor, soruyordu: "Yazarken haz duyar mısın?" Doğrusu, yanıtlamak güç. Bitirmenin hazzı var, o elde bir. Ama yazının yazılması sırasında, olsa olsa, güç bir yerin "iyi gibi görünen" bir çözüm bulunarak "bitirilmiş gibi olması"nm duyurduğu bir hazdan söz edebilirim. İlk yazılışı bitmiş metin üzerinde çalışırken "bak, bu pek fena olmamış galiba" diyebildiğim yerler de "haz verici" sayılır.
Yazma gereğini yerine getirmenin hazzından söz edebilir miyim?.. Evet, o haz var.”
(Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
“Türkçenin kimi şeyi dile getirmekte güçsüz (sınırlı, başarısız, olanaktan yana yoksul v.b.) olduğunu söyleyen "aklı başında" aydınlarımız o kadar da az değildir. Bu çeşit savlar, Türkçeyi sevenleri incitir. Savı ortaya atanların da, incinenlerin de yanıldığını, söyleyebiliriz: Türkçe, yeterince gelişememiş, ya da, sevdiğimiz için, kendisinden umudu kesmeye kıyamadığımız bir delikanlı değildir ki!”
(Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
“Dili, durmadan, kurmak zorundayız. Yaşamla, düşünceyle sürekli bir etkileşim içinde olan, var ettiğimiz, bizi var eden bu aracı, durgu durak bilmeden kurmak zorundayız. Bilmek ile yetinemememiz de bundan.”
(Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
“Dil yalnız bir kurallar dizgesi, daha doğrusu, belli kurallar uyarınca oluşmuş bir dizge değildir; bir esneklikler dizgesidir de: Bu esneklikler, kuralların yanı sıra gelişmiş bir "kaçamaklar" dizisi değil, bu kuralların öbür yüzüdür, bu kuralların getirdiği olanaklardır. Kurallar bilinebilir, esneklikler ise araştırılabilir, aranır, bulunur. Her buluş yeni bir kuralöğesi oluştururken yeni bir olanak hazırlar. Kurmak dediğimiz, işlemek dediğimiz, bu!”
(Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
“İnsanların "anlamadıklarını bilmeleri ama anlama yolunda hiçbir çaba harcamamaları" durumu ile, "hiç anlaşamadıklarını anlamamaları, buna karşılık karşılarındakini anladıklarına, kendilerinin de karşılarındaki insanlara apaçık şeyler söylediklerine sarsılmaz bir inanç beslemeleri" durumu karşı karşıya getirildiğinde, kötüler arasından en az kötüsü diye hangisini seçmeli ki?”
(Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
“Her şeyin her zaman aynı biçimde görüleceği, algılanacağı, yorumlanıp anlaşılacağı, her zaman aynı dilsel kalıplar içerisinde dile getirileceği, herhangi bir şeyin değişmeyeceği düşüncesinde değilseniz, iletişimin her zaman kolay olacağı beklentisiyle yaşamağa da kalkışamazsınız.”
(Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
“Bir dili bilmek dendiği zaman, o dilde düşünebilmektir usuma gelen.”
(Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz)
Bilge Karasunun okuduğum ilk kitabı. Denemelerden oluşan bir kitap. Başlangıçta biraz sıkıldım. Ders kitabı gibi geldi. Yine de farklı bir yazar.Kitabı okurken birçok yerin altını çizdim Özellikle hayvanlarla ilgili bölümü çok hoşuma gitti.