Bitmesin istedim. Oblomov gibi, biraz okudum, biraz ara verdim. Belki de hepimizin içinde, kuytularda bir yerlerde pusuya yatmış bir Oblomov var.O bizim tembel, aciz, saf, kandırılmaya teşne, korkak,içtenlikle seven yanımız. O bizim aşkla bile evrimleşemeyen yabanıl, eyleme geçemeyen ürkek yanımız. İçinizdeki Oblomov bazen hortlayıverir, miskin, korkak,beceriksiz, budala olursunuz hayata ve insanlara karşı. "Oblomovluk" etmeyelim evet..ama içimizde bir yerlerde, bir köşede Oblomov dursun; dürüst,sadık, rind..hırslardan uzak..Oblomov'un sabahlığı, bana, anneciğimin elceğiziyle ben taa küçükken ördüğü, benimle beraber büyüyen, hatta benden daha çok büyüyen, genişlemiş, sarkmış, tülermiş kırmızı hırkamı hatırlattı.Yıllar yılı vazgeçemediğim..akşamın körlerinde, yoğun bir iş gününün ardından,dizleri bollaşmış taytımın üstüne çekip, adeta kendi zırhıma büründüğüm,bütün insanları dışarıda tutarmışçasına sığındığım, kendim olduğum hırkamı..Kitap boyunca bir Nihat Behram şiirindeki gibi "Nedir anlamı hayatımızın?" diye sorarsınız.Muhtemelen hayattaki duruşunuz Stolz gibidir.Bazen Olga gibi "Fazla mutluluktan mutsuz"sunuzdur.Olsun.. kalbinizde bir Oblomov bulunsun, en azından saf sevgilerle ödüllenen...