Yazarımızın içine İhsan Oktay Anar kaçmış. Kendi samimi üslubunun yerine bahsettiğim yazarın üslubunu kullanmış. Eriş'i herhalde çoğumuz öykülerindeki samimi diliyle tanımışızdır. Bu Kadar Dünya kitabında ise değişimin ilk sinyalini vermişti. Şimdi daha nesnel bir tarza geçmiş diyebilirim.
Bölüm girişleri sıkıcı detaylarla, sadetten uzak hikayelerle başlıyor. Gereksiz ayrıntılar geçip de esas hikayeye geldiğimizde ise okuma keyfi artıyor.
Kurgu iyi,
Anlatım zaman zaman sıkıcı zaman zaman iyi,
Hikaye orta.
Mahir Ünsal Eriş ilk öykü kitabından itibaren kendi tarzını oturtabilmiş yazarlarımızdan. Fakat aynı zamanda yeni şeyler denemekten de kaçınmıyor. Bu novella diyebileceğimiz kitabında da hem tanıdık hem de kendi tarzı dışında bir tat var.
Dört kısma ayrılan kitap “Bu Yarısı” ve “Öbür Yarısı” şeklinde kurgulanmış. İkişer ikişer ayrılan kısımlarda bir nevi aynı manzaranın farklı bakış açıları yer alıyor. “Bu Yarısı” yani ilk iki kısım Refik Halit Karay’a atfedilmiş. Anadolu’yu gezdiği için insanını da iyi tanıyan realist yazarımız Karay’a saygı duruşu olan bu bölüm bence kitabın en başarılı yanını oluşturuyor. Gerek tren yolculuğu gerekse 60’ların Türkiye resmi incelikle ve yazarın alıştığımız tarzıyla nakşedilmiş. Gotik yazarımız Hüseyin Rahmi Gürpınar’a atfedilen “Öbür Yarısı” ise aynı etkiyi uyandırmıyor maalesef. 57 Numero’da dönen olaylar çoğumuzun soba başında dinlediği ve o zamanlar için ürkütücü gelen öyküleri anımsatıyor. Bu olaylarla birleşen karakterlerin her biri ise ayrı trajikomik, ayrı birer hüzün kaynağı. Bölümlerin atfedildikleri yazarların tarzıyla bütünlük oluşturması çok şık bir düşünce. M.K.Perker’in illüstrasyonları ve Nazım Hikmet’in satırları da ayrıca yakışmış. İlk üç kitap kadar çok sevdiğimi söyleyemem ama yine ortaya temiz bir iş çıkartmış Eriş.