ALTAN Öymen ’in Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinden sonraki 1950-55 yılları arasındaki dönemi anlattığı “Öfkeli Yıllar” kitabı, Türkiye’de siyasetin ve demokrasimizin bugünkü tıkanma noktalarını anlamak bakımından da önemli şifreler taşıyan oldukça eğitici bir kitap.
Altan Öymen, bu dönemi büyük bir ustalıkla dört düzlemde anlatıyor. Birinci düzlemde, bir ailenin tarihi ve genç bir gazetecinin öyküsü var karşımızda. İkinci düzlemde, bu gazetecinin tanıklığı üzerinden Türkiye’de siyasi olayların gelişimini, üçüncü düzlemde ise o dönemin gazeteciliği ve hükümet-basın ilişkilerinin sancılı seyrini izliyoruz.
Ve dördüncü düzlemde de, Öymen, Soğuk Savaş’ın şekillenişi ve Ortadoğu’daki büyük krizleri ve darbeleri aktararak, o dönemde Türkiye’deki olayların dünyadaki hangi gelişmelerin içine oturduğunu da gösteriyor.
GERİLİM O DÖNEMDE DE FARKLI DEĞİLDİ
Kitabın ana temasını Türkiye’de ilk kez iktidarın sandıkta el değiştirmesinden sonra demokrasinin Türkiye’de yaptığı sancılı başlangıç oluşturuyor.
Öymen’in kitabının en çarpıcı yönü, dün ile bugün arasındaki büyük benzerliklerde karşımıza çıkıyor. Özellikle “Öfkeli Yıllar” şeklindeki başlığı, galiba en büyük benzerliği anlatıyor. Demokrasimizin emekleme döneminin siyasette büyük bir gerilime sahne olduğunu ve geçen 60 yıl içinde siyasete hâkim olan genel üslup açısından büyük bir ilerleme sağlanamadığını görüyorsunuz.
İktidara geldiği için kendini her şeyi yapmaya yetkili görmek şeklinde özetlenebilecek “çoğunlukçuluk” anlayışı, DP’nin belki de en önemli handikapını oluşturuyor. Bu noktada düşündürücü olan, bu yanlış demokrasi tefsirinin izdüşümlerinin bugün de sıkça karşımıza çıkıyor oluşu.
Kitap, DP’nin farklı görüşlerin ifade edilebilmesine hiçbir tahammülünün olmadığını, elindeki siyasi gücü ve devlet imkânlarını muhalefeti köşeye sıkıştırmak ve basının nefesini kesmek için acımasızca kullanabildiğini çok çarpıcı örneklerle anlatıyor.
BESLEME BASIN NASIL OLUŞTURULUR?
Menderes’in basın politikasının iki boyutu var. Bir taraftan basın üzerinde açık bir baskı rejimi kurulurken, diğer yandan da devlet imkânlarıyla yandaş bir basın yaratılıyor. O dönem “besleme basın” deniyor.
Öymen, bu bölümde yayın hayatına kendisine biat eden gazeteler kazandırmak işiyle Menderes’in şahsen ilgilendiğini çok çarpıcı tanıklıklar üzerinden aktarıyor. Türkiye’deki muhafazakâr kesimin rol modellerinden Necip Fazıl Kısakürek’e Başbakan Menderes’in yanından çıktıktan sonra hemen yandaki odada örtülü ödenekten nakit 5 bin lira verilmesi bunlar arasında sayılabilir. Bu para yeni bir gazetenin hazırlığı ve Kısakürek’in “rahatı” için verilmiştir. Daha sonra Kısakürek’e yine Başbakan’ın talimatıyla Osmanlı Bankası’ndan geri ödemesiz 30 bin liralık bir hibe kredi de verilecektir.
Özellikle devlet ilanlarını yönlendirerek çok sayıda yeni gazete çıkmasını teşvik eden Menderes’in, kendisini eleştiren gazetelere karşı ise en ufak bir tahammülü yoktur. Basını susturmak için başvurduğu yöntemlerden biri de vergi denetiminin gazete patronlarını köşeye sıkıştırmak için kullanılmasıdır. Bağımsız gazetecilik yapan Safa Kılıçlıoğlu’nun Yeni Sabah Gazetesi’ne Maliye müfettişlerini gönderir. Müfettişler altı ay süreyle gazetede kalır.
DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİNE ELEŞTİREL BAKABİLMEK
DP’nin 1954 seçiminden iki ay önce çıkardığı 6334 sayılı basın yasası ise gazetecilerin neredeyse her haber için hapse atılmalarının önünü açan son derece soyut suç tarifleri getirir. Ve gazetecilerin sıkça tutuklanıp soluğu cezaevinde aldıkları bir dönem başlar.
Öymen’e göre, DP, otoritesi dışında kalan ne kadar güç varsa hizaya getirmek hedefiyle davranır. Örneğin, 1954’te seçim zaferinden sonra ilk icraatı istediği yargıcı emekli etmesini mümkün kılan bir yasa çıkartarak yargı üzerinde muazzam bir baskı kurması olur.
Özetle, “Öfkeli Yıllar”, DP’nin iktidara geldikten sonra büyük bir hızla otoriter bir yönetime kaymasının öyküsü aslında.
1960 darbesinin yanlışlığı ve Menderes’in asılmasının Türkiye tarihinin bir utanç sayfasını oluşturması, DP döneminin hiç de parlak olmayan demokrasi sicilinin sorgulanmasını engellememelidir.