60'ların sonunda ölümcül hastalarla yapılan bir çalışmanın kitabı. Modern tıp ve psikiyatrinin çehresini değiştiren röportajlara dair kayıtlar ve Kübler Ross'un ünlü 5 aşama modelinin açıklandığı kaynak olma özelliğini taşıyor.
Yazar önce hangi koşul ve insanlarla çalışma yapıldığını ve gelen tepkileri açıklamış giriş bölümünde.Çalışmanın amacını açıklamaya çalışmış. Ardından bilinçaltımızda ölümü reddettiğimizi, ancak öldürülme veya kaza gibi olayları gözümüzde canlandırabildiğimizi belirtmiş. İnkar mekanizmasına dair ufak örnekler verip yas dönemi ve anlamına dair açıklamalar yapmış. İnsanı yabancı ve soğuk bir ortamda sevdiği şey ve kişilerden soyutlayan modern bakım tekniklerini eleştirmiş. Eleştirisi bakımın teknik veya fiziksel yanı değil, duygusal bakımın yetersizliği tüm kitabın ana vurgusu olarak karşımıza çıkmakta. Hasta - doktor ilişkisinin önemine değinip modern çağın getirdiği kitle imha silahları, savaş gibi olaylara karşı medyanın insanlıkdışı tutumunu eleştirmiş. Teknik bilgi kadar iletişim yeteneğinin önemine vurgu yapan yazar izolasyon ve yalnızlaşmanın ölüm döşeğindeki insanlara yapılacak en kötü şey olduğunu belirtmiş.
Tüm aşamalarda ölüm tabusu yüzünden iletişimsizlik ve empati kurulmasının zorluğunun yenilmesi gereken esas sorun olduğunu ifade eden yazar, öfken aşamasının sebeplerini açıklamış. Vaka analizleri ve röportaj kayıtlarıyla her aşamaya dair çıkarımlarını destekleyen yazar, tüm kitap boyunca hastanın saygınlığının önemine vurgu yapmaya özen göstermiş. Pazarlık aşamasının bir erteleme denemsi olduğunu ve çocukluktan itibaren kullandığımız ana mekaniklerini taşıdığını gösteren yazar, suçluluğun bu aşama da güçlü bir şekilde ortaya çıktığını belirtmiş ( daha iyi bir insan olabilirim vs...). Depresyon aşamasını 2 türe ayıran yazar, ilk türün çoktan yaşanmış bir kayıba tepki ( alınan rahim, ameliyat izleri gibi kalıcı değişiklikler...) diğer türünün ise yaklaşan yaşam kaybına bir hazırlık hüznü olduğunu savunmuş.
Son aşama olan kabullenmenin mutlu bir son olmadığını bir nevi hissizleşme aşması olduğunu açıklayan yazar bu durumun kayıtsızlık kalıbından nasıl ayrıldığına dair bir açıklama getirmemiş. Umudun çoğu zaman acının nedenselleştirilmesiyle beslendiğini ve son ana dek sürdüğünü göstermiş. Bir nevi geçici inkar olan bu mekanizmanın garipsenmemesi ile ilgili tavsiyeler vermiş. Ölümü yok sayan doktorların hastalarına bilmeden zarar verdiğini açıklamış, hasta yakınları ve görüşlerine önem verilmesi gerektiğini vurgulamış.
Ölümün yanında getirdiği en ciddi duygunun suçluluk olduğunu ve hastaların çoğu zaman olduğunda daha kötü belirtiler göstermesinin nedenin psikosomatik kökenlerine değinmiş ve uyarılarda bulunmuş. Detaylı görüşme kayıtlarına bir bölüm ayırmış, konsültasyonun önemine, personelin tepkilerine, hastahane yönetiminin yapabileceği değişiklik ve hasta yakınlarına sunulabilecek imkanlara dair tavsiyelerde bulunup görüşlerini paylaşmış. Tüm çalışmaya dair son bölümde gerçekçi ve samimi bir değerlendirme yapan yazar, herkesin eşsiz olduğunu ve son ana dek saygıyı hak ettiğini belirterek kapatmış.
Modern tıp ve psikiyatrinin algısını değiştiren bu çalışma, 2.5 senelik ciddi bir uğraşın sonucu. Samimi ve çarpıcı bir eser. Çok sert bir tabuyu cesurca işlemiş olmasının yanı sıra o kadar aydınlatıcı anekdotlar paylaşıyor ki en bilgi yoksunu olduğumuz konulardan birinin algısına dair farklı görüşlerin daha rahat algılanmasına yardımcı olacaktır. Tıbbi metin dilinde yazılmamış olduğundan durağan bir okuma sunmamasına rağmen her okura hitap edeceğini sanmıyorum, konusu itibariyle ağır bir metin... Alıntıları çok güzel ve kibire kapılmadan hastanın saygınlığını savunuyor olması büyük artıları.