Mevla'dan Leyla'ya göçün hikayesidir bu mektuplar. Sevmeyi bilmeyen, hercai bir Fransız subayına duyduğu tarifsiz aşkı anlatır Rahibe Mariane bu beş mektupta. Subaysa başka bakir toprakların peşindedir, öyle ya bu bir alışkanlıktır. Muhakkak öyledir... Rahibe Mariane ise tüm bildiklerini, inançlarını, değerlerini her şeyi elinin tersiyle itmiştir...
Soylu(!) Fransız subayını boğmak, Mariane'yi ise bağrınıza basmak isteyeceksiniz. Ben subayı bir engizisyon mahkemesinde işkenceyle ölüme maruz bırakarak huzur bulabildim ancak.
Okuyun lütfen...
Portekiz Mektupları'ndan bir kaç alıntı:
"Aşk tek başına aşk doğurmuyor; sizi seveyim istiyordunuz, bu hedefi bir kere belirledikten sonra ona ulaşmak için yapmayacağınız şey yoktu; gerekseydi beni sevmeye bile razı olurdunuz; ama zaferi sevmeden de kazanabileceğinizi, aşka hiç de ihtiyacınız olmadığını anladınız; ne alçaklık!"
"Onurumu yitirdim, ana babamın öfkesine, bu ülkedeki rahibelere uygulanan korkunç yasaların acımasızlığına, ama hepsinden daha korkuncu, sizin nankörlüğünüze hedef oldum. Yine de pişmanlığımın içten olmadığını hissediyorum, aşkınız uğruna çok daha büyük tehlikelere atılmak isterdim bütün kalbimle; yaşamımı ve onurumu tehlikeye attığım için de ölümcül bir zevk duyuyorum."
"Elveda, sizi hiç görmemiş olmayı isterdim. Ah bu duygunun ne kadar sahte olduğunu çok iyi hissedebiliyorum, bunları yazdığım anda bile; severek mutsuz olmayı, sizi hiç görmemiş olmaya yeğlerim."
"Neden olduğunuz mutsuzluk için kalbimin derinliklerinden teşekkür ediyorum size. Sizi tanımadan önce yaşadığım dinginlikten nefret ediyorum."
"Beni sevmediğiniz kanıtlayan tüm görüntülere karşı direniyorum; ilgisizliğinizden yakınmama yol açıcak nedenlere kapılmaktansa kendimi körcesine tutkuma koyvermek daha kolay geliyor bana."