Yazarı Micheal Cunningham'a 1999 yılında, Amerika'nın en önemli iki edebiyat ödülü Pulitzer ile Pen Faulkner ödülünü kazandıran bu romana rakip olan eserler nelerdi bilmiyorum, fakat aldığı ödülleri sonuna kadar hak etmiş bir kitap 'Saatler'.
1941 yılında intihar eden Virginia Woolf'un ölümüyle başlayan, ünlü eseri Mrs. Dalloway ile beslenip, ünlü yazarı anarak güzel bir selam yollamış yazar. Kitapta birbirlerinden bağımsız, farklı dönemlerde yaşayan üç kadının hikayesini üç koşut anlatımla sunuyor. Virginia Woolf, 90'lı yılların sonu kent yaşamında yaşayan, editör Clarissa Vaughan ve 1950'li yıllarda yirmili yaşlarının henüz başındaki Kaliforniyalı ev kadını Laura Brown hikayeleriyle var oluyorlar.
Hemcinsi bir kadınla beraber olan, vakti zamanında birbirlerini aşka yakın bir tutkuyla sevmiş olduğu, kanser hastası yazar Richard'ın da bakımını üstlenen Clarissa, yazdığı kitap nedeniyle ödül alacak olan dostuna bir parti hazırlamaktadır. Bu partiyi başarıyla sonlandırmanın telaşıyla güne başlayan Clarissa Vaughan, bir yandan davet edeceği konukları seçip, parti esnasında bulunacakları konumları ayarlamakla meşgulken bir diğer taraftan alınacak çiçekler ve davetlilere sunulacak yiyecek ve içecekler içinde alışveriş yapmaktadır.
Ama hayattaki her şey planladığımız gibi gitmez, zira kumlar akar durur. Partiye daha saatler vardır, bir saat kalacaktır ve partiden sonra da saat akmaya devam edecektir.
Öte yandan Mrs. Dalloway kitabını okuyarak günü açan Laura Brown evleneli henüz bir kaç yıl olmuş ve iyi bir iş sahibi olan kocası ve tek çocukları Richie ile mütevazi bir yaşam sürmektedir. Eşinin doğum gününde hasta olan bir komşusunun, kendisini ziyaret etmesiyle kendi içinde bir takım tutarsızlıklar fark eder. O, kırıldıktan sonra tutkalla yapıştırılmış bir tabak gibi tutkularında ve önünde uzanan yaşama dair beklentilerinde bir takım çatlaklar keşfedecektir, bununla beraber kendisini ve ailesini etkileyecek bir karar alacaktır.
Eşcinsel karakterlerden bir diğeri Richard ise annesi tarafından terkedilmiş, hayattaki her şeye küsmüş, AIDS'in pençesinde tüm gerçekliğiyle kitabın en can alıcı karakterlerinden biri oluyor.
Saatler imgelerle örülmüş bir kitap. Mrs. Dalloway'ı okumadığım için hikaye ve o kitap arasındaki kesişmeleri kavrayamadım ama hikâyenin sonuna doğru Richard'ın geçmişi, kitabı elinizden düşürecek olan bir rüzgar gibi acımasızca esip geçiyor.
Nicole Kidman'ın oscarı kucakladığı, filmi de gayet başarılı buldum; yine de bu güzelim kitabı okuyup ondan sonra izlenmesi naçizane tavsiyemdir.
Okuduğum en naif kitaplardan biri. Mrs. Dalloway çıkış noktası ve metafor olarak kullanılmış. Varoluşsal sıkıntılar, yaşanan an, ikili ilişkiler ve aile kavramı kasvetten uzak çok sade ve hüzünlü bir biçimde anlatılmış.
Kitabı okumadan önce Virginia Woolf ile ilgili bir kitap ayrıca Orlandoyu okumuştum ki en azından yazar ile ilgili bilgim olsun demiştim.Kitabını okuduktan sonra da dedim ki ben Mrs.Dolloway i kesinlikle okumalıyım.Sanki bana birbiri ile bağlantılı olup göndermelerde bulunmuş gibi ama yine de okumadan bilemem.
3 Farklı((Virginia,Mrs Dolloway(Clarissa),Laura)) karakter üçü de aynı duyguları farklı çizgide bulmaya çalışır.Yakınlarından etkilenmeleri,farklı hayatlarının kitabın sonu ile belirlenmesi ve yine etkileyici bir son.İlk başta anlaşılmasa da ilerleyen sayfalarda jeton düşüyor:))Muhteşem bir anlatım ki kendisini alıp götürüyor.Ödüller boşuna değil yani:))Ama benim için vazgeçilmaz hala Dünyanın sonundaki ev.Filmlerini de izlemek lazım bu arada:))