Büyülü ifadelerle bezeli, harika bir kitap. Savaşın ve onun mübah kıldığı canavarlığın sade ve etkileyici bir anlatımıydı. Çeviri o kadar harikaydı ki sanki Türkçe yazılmış bir eser okudum. İfadelerin tüm zenginliği layıkıyla dilimize aktarılmıştı. Bir çırpıda okunan ama etkisi uzun süre kalacağa benzeyen çok güzel bir eserdi.
"- Buralı değilim, diye yanıtladı, konuşmaktan çok dinleyen sesiyle." (s. 8)
"Gündüz sarf edilen bir cümle, gece olup da yankısı bize ulaştığında, daha farklı, daha derin, daha ırak bir anlama bürünür. İnsanların trajedisi ne zaman gece, ne zaman gündüz olduğunu bilmemeleridir. Gündüz söylemeleri gereken şeyleri gece söylerler." (s. 10)
"Bir insan ne zaman insandır? Evet derken mi, hayır diye haykırırken mi? Acı insanı neye ulaştırır? Saflığa mı canavarlığa mı?" (s. 17)
"- İki adam yarın, şafak vakti ölümle karşılaşmaya hazırlanıyor, dedi ilana her gün yeniden yazılan bir Kitab-ı Mukaddes'ten bölüm okuyormuşçasına." (s. 25)
"Niçin bir insanın öldürmeye hakkı yoktur? Öldürerek, diye açıklamıştı, insan tanrı olur. Ve bu kadar kolay tanrı olmaya hakkımız yok." (s. 30)
"Aptal! Cesur bir aptaldan daha tehlikeli, daha korkunç hiçbir şey yoktur." (s. 35)
"- İdam mahkumunun son yemeği, diye bağırdım, son yemeği, yalandır. Çok geçmeden ölecek birine yöneltilen bir alay, bir hakarettir." (s. 45)
"Ondan nefret etmiyordum. Ondan nefret etmeyi isterdim. Nefret -tıpkı savaş, aşk ve inanç gibi- her şeyi haklı gösterir, her şeyi açıklar." (s. 92)
Bir kişinin geçmişten gelerek cellat oluşunun yol hikayesi, kitabın dili güzel okunması gerekenler arasındadır.